BASIN BİLDİRİSİ22 Mart 2005
Anayasanın 51. maddesi, 2821 sayılı Sendikalar Kanunun 31. maddeden doğan sendikaya üye olma hakkını kullandıkları gerekçesiyle işten atılanlara, İş Kanunun 20. maddesinde açıklandığı gibi “Dava seri mahkeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.” der.
Bütün bunlar 4 Mart 2004’de Sendikal örgütlenmeye başladığımız Teklas ve Teksilikon işyerlerinin Muallim köydeki işletmelerinde maalesef uygulanmadı ve uygulamaya da fırsat tanınmadı.
İşverenin her türlü baskısına rağmen sendikadan istifa etmeyen arkadaşların bir kısmı başlangıçta tazminatlı çıkış, bazıları da baskıyla sendikadan istifaya zorlanarak, istifa ettirilerek devam edildi.
Bununla da istenilen sonucu alamayan işveren performansı gerekçe göstererek tazminatsız çıkışlara başladı. Geride kalanlara işyerinde her gün baskılar devam etti. Bütün bunlar yetmemiş gibi işyerinde sendika üyelerine 6 ayda bir olan zam dönemlerinde % 1’in altında zam yapıldı. İstifa eden, sendika üyesi olmayanlara % 10-15 ve daha üstü zamlar yapıldı. Sendika üyesi olmayan, daha önce kalifiye olmayan işlerde çalışan bu şahıslar ödüllendirilerek terfi ettirildi veya daha kolay işlere verildi. Bu uygulamayla da İş Kanunu’nun 12. maddesi ihlal ediliyor.
Bunların dışında ilk çıkışlarda Teksilikon’ dan toplu işçi çıkarması yapıldığı, bunun da İş Kanunu’nun 29. maddesine aykırı olması nedeniyle Bölge Çalışma Müdürlüğüne baş vuruldu, ama sonuç, toplu çıkış olmadı şeklinde raporlandı.
Yine bu işyerinde sendika üyesi çalışanlara baskı yapıldığı bu güne kadar 85 çalışanın peyder pey işten atıldığı, bunların 58’nin tazminatlı, geri kalanının tazminatsız atıldığı, 58 kişilik davada, çalışırken mahkemede tanıklık eden 4 arkadaşın dahi tazminatsız atıldığı bir durumda, Bölge Çalışma Müdürlüğü bu işyerinde yaptığı inceleme neticesinde, bu işyerinde sendikal baskı olmadığına dair tespitte bulunuyor.
Aynı Bölge Çalışma Müdürlüğü yetkilileri işyerinde yaptığı inceleme esnasında sendika üyesi, sendikadan istifa eden ve üye olmayanlarla konuştu. Sendika üyesi olanların baskıdan bahsetmeleri, istifa edenlerin de kendi isteğiyle istifa ettiklerini raporuna yazdı. Bütün bunlara bakıldığında 04.03.2004 tarihinden bu yana bu işyerlerinde sendikal faaliyetin olduğu ve yine bu tarihten sonra bu işyerinde işten atılmalar, yer değiştirmeler, farklı ücret uygulamaları, istifaya zorlamalar alabildiğine devam etti ve devam ediyor.
Bir türlü işverenin hazmedemediği sendikayı, bu işyerine sokmamak için işveren hem çalışanları huzursuz etmiştir, hem de kendisi huzursuz olmuştur. Bizim defalarca bir araya gelip ortak bir noktada buluşmayı, hem işyerinin, hem de çalışanların menfaatlerini koruyacak bir anlaşmanın hayata geçirilmesini sağlamak için yaptığımız bütün girişimler sonuçsuz kalmıştır.
Tabi buradaki mücadelenin uzun sürmesine en büyük etkenlerden biri de yargı sürecidir. Her ne kadar yukarıda belirttiğimiz gibi yargı süreci 2 ay, itiraz durumunda Yargıtay da 1 ay ve bu aradaki postaya gidiş ve gelişlerde 1 ay der isek toplamda 4 ayda bitmesi gerekir. Ama olaylar hiç böyle gelişmiyor. 24 Mart 2004 tarihinde açılan davalar halen devam etmektedir. 1 yılı geçmesine rağmen henüz sonuçlanmadı. Burdan yargıyı etkilemek gibi bir düşüncemiz yok ama bu kadar bariz delillerin olduğu yerde mahkemeler bu kadar uzayıp bitmiyorsa gerçekten üzerinde düşünülmesi gereken bir durum ortaya çıkıyor. Örgütlenmenin önünde en büyük engel, Yargı kararlarının gecikmesidir.
Bu zaman zarfında tazminatlı atılanlar, işsizlik sigortasından yararlanıyor. Peki tazminatsız atılanlar 1 yıl ne olacak ? Başka işe de giremiyorlar. Davalar bitmiyor. Bunu gören diğer sendikasız çalışanlar nasıl bu mücadeleye girsinler diye düşünmemek elde değil. Hani hep söylenir “Geciken adalet, adalet değildir.” Bu nedenle bölgemizde bir İş Mahkemesi görev yapmaktadır. Bu kadar yoğun sanayi firmalarının bulunduğu bir bölgede bir iş mahkemesinin yetersizliği açıkça ortaya çıkıyor. Biz bölgemize en az iki İş Mahkemesinin daha açılmasını istiyoruz.
Bütün bunlardan çıkarılacak sonuca gelirsek, örgütlenmenin önündeki engeller sadece işverenin kabullenmesi ve baskısı değildir. Bundan daha önemlisi geciken yargı sürecidir.
Diğer bir engel de işsizliktir. Çalışanların işsizlik korkusu , yargı sürecinin gecikmesinin de eklenmesiyle, çalışanları sendikalılaşma mücadelesinde duyarsız kılıyor. Ama şu unutulmamalı “bir çiçek açmakla bahar gelmez”. Bu işveren 1997 yılında eski işçileri sendikalı oldukları için işten atarken, yerine aldığı yeni işçiler mücadele ediyorlar. Bugün bu mücadele edenlerin işten atıldıktan sonra yerine alınanlar kendilerini rahat hissetmesinler. Bugün burada sendikal mücadele verildiği için bunlara iyi davranılıyor, farklı ücret veriliyor, yarınınız böyle olmayacaktır. Yarın çok geç kalınmış olunabilir. Bu gün mücadele varken mücadeleye katıl ve geleceğini kurtar diyoruz. İçerde çalışanlara vereceğimiz mesaj budur.
Sayın işveren de Avrupa Birliğine girmeye çalıştığımız şu günlerde bu davranışınız, bu karşı duruşunuz gelişen ve değişen dünya ilişkilerine uymuyor, uyulmadığında da her kesime zarar verdiği artık açıkça ortaya çıkmıştır. “Zulümle abat olunmaz, baskıyla otorite sağlanmaz.” Onun için sizi masaya ve uzlaşmaya çağırıyoruz. Yoksa bu mücadele hiçbir zaman bitmeyecek. Biz bıraksak bile çalışanlar bu mücadeleyi sürdüreceklerdir. Geç kalınmadan, taraflar daha fazla zarara uğramadan, sizleri diyalog ve uzlaşmaya çağırıyoruz.
Tüm basınımıza ve kamuoyuna duyurulur.
Petrol-İş Sendikası Gebze Şubesi Yönetim Kurulu Adına Başkan Süleyman Akyüz
|