AHMET KABACA ADANA ŞUBE BAŞKANLIĞINA YENİDEN SEÇİLDİ
Adana Şubemizin 22 Ocak, Cumartesi günü Büyük Sürmeli Otelinde yapılan 12. Genel Kurulu'nda Şube Başkanlığına Ahmet Kabaca, Şube İdari Sekreterliğine Abdülmecit Dönmez, Şube Mali Sekreterliğine de Cemalettin Çetinkıran seçildiler.
Şube Yönetim Kurulu asil üyeliklerine ise Yalçın Baytar, Selahattin Kurt, Osman Nuri Akkuş ve Hüseyin Cahit Çimen seçildi. Şube Denetim Kurulu asil üyelikleri ise Ömer Köksal, İbrahim Altuntop ve Mehmet Pektaş'tan oluştu. Şube Disiplin Kurulu asil Üyeliklerine de Mehmet Çetin, Ercan Yalçın ve Sezgin Savaş seçildiler.
Adana Büyük Sürmeli Otelinde yapılan genel kurula sendikamız genel merkez yöneticileri, şube başkanları ve yöneticileri, Türk-İş 4. Bölge Temsilcisi Edip Gülnar, Türk-İş’e bağlı sendika şubeleri, MHP Adana İl Başkanı Ahmet Erdoğan, Eğitim-Sen Adana Şube Başkanı Güven Boğa, DİSK/Tekstil şube yöneticileri ve EMEP üyeleri, Adana şubemizde örgütlü işyerlerinden temsilci ve işçiler katıldı.
Genel kurulun açılış konuşmasını yapan Adana Şube Başkanımız Ahmet Kabaca, işçi ve emekçilere dönük saldırıların olduğu bir süreçte genel kurul yaptıklarını, sendikaların her zamankinden daha fazla birlik olmaya ihtiyacı olduğunu, işçi ve emekçilerin haklarına dönük saldırının ancak bu şekilde püskürtülebileceğini söyledi. Genel Kurul'da yapılan konuşmalarda AKP iktidarının 8 yıllık iktidarı döneminde işçi ve emekçilerin kazanılmış haklarına saldırılar olduğu, bu saldırıların son aşamasının da Torba Yasa olduğu belirtildi. Torba yasa tasarısına karşı tüm emek güçlerinin birlikte mücadele etmesi gerektiği vurgulandı.
Divan Başkanlığını Genel Başkanımız Mustafa Öztaşkın, Divan Üyeliklerini ise İzmir Şube Başkanımız A. Gani Gündoğdu, Kocaeli Şube Başkanımız Ali Ufuk Yaşar, Bursa Şube Başkanımız Nuri Han ve Batman Şube Başkanımız Mustafa Mesut Tekik'in yaptığı genel kurulda, Türk-İş 4. Bölge Temsilcisi Edip Gülnar, Adana İl Başkanı Ahmet Erdoğan, Eğitim-Sen Adana Şube Başkanı Güven Boğa da birer konuşma yaptılar.
Öztaşkın: Torba Yasa geçerse arkası da gelecek! Öztaşkın, genel kurulda yaptığı konuşmasında, işçi ve emekçilerin bugünkü gündeminin Torba yasa tasarısı olduğunu, Torba yasa tasarısı ile esnek çalıştırmanın önünün açıldığın belirterek, “İşsizlik Sigortası Fonu da Hükümet tarafından tamamen ele geçirilmek isteniyor. Hükümet Torba yasa ile 4-B ve 4 - C’yi yaygınlaştırmaya çalışıyor” dedi.
Torba yasa tasarısına karşı birlikte mücadelenin şart olduğunu vurgulayan Öztaşkın, bu mücadeleyi veremedikleri takdirde Haziran'da yapılacak seçimlerden sonra bunun arkasının da geleceğini söyledi. Torba yasaya karşı tek tek eylemlerin yapıldığını aktaran Öztaşkın, sendikaların bu dağınık durumundan hükümetin yaralanmaya çalıştığını belirtti. Tüm bu saldırılara karşı başta Türk-İş olmak üzere zafiyetler yaşandığını dile getiren Öztaşkın şöyle devam etti:
Türk-İş'e eleştiri
“Türk-İş büyük bir konfederasyon.
Ancak büyüklük sadece üye sayısı ile olmaz. Büyüklük temsil
ettiğiniz sınıfın bütün temsilcilerini derleyip toparlayıp
mücadeleyi ilerletmekle olur. Ancak herkes üzerine düşen görevi
yapmalı. Diğer konfederasyonlar da ‘Ne yapalım Türk-İş üzerine
düşeni yapmıyor’ eleştirisinin arkasına sığınmamalıdır. Türk-İş kış
uykusunda ve bahar, yaz geliyor uyanmıyor, 365 gün uykuda. Artık
uykudan uyanalım. Türk-İş başkanlar kurulu düzenli olarak
toplanamıyor. Toplandığında aldığı kararlar ise bir türlü Türk-İş’in
kararlarına dönüşmüyor. Referandumda yaptığımız başkanlar kurulunda
32 başkandan 28’i Anayasa referandumunda “Hayır” oyu verilmesi
gerektiği yönünde görüş bildirmesine rağmen Türk-İş’in kararı hayır
olmadı. Benzer bir durum torba yasa ile ilgili de yaşandı. Başkanlar
kurulu toplantısı öncesi Başbakan görüşmesi ortaya çıktı ve
başkanlar kurulunun görüşü Türk-İş kararına yansımadı. Birilerinden
korkuyorlar, korku var, birilerinden çekinme var. Artık korkmayalım
bizim gücümüz üyelerimizden geliyor.” Barışa, demokrasiye ve emeğe bu kadar saldırı varken sendikaların birleşemediğini ifade eden Öztaşkın, Türk-İş’in yaşanan olaylara karşı tutum almakta zorlandığını, Türk-İş’in kişilerin inisiyatifi ile hareket edemeyeceğini belirtti.
Sınıftan yana siyaset yapmalıyız Haziran ayında yapılacak seçimlere de dikkat çeken Öztaşkın, işçilerin artık düşüncelerini bir kenara bırakıp işçi sınıfının çıkarlarına uygun olarak seçimlere bakması gerektiğini, Hükümetten en büyük hesap sorma mekanizmasının seçimler olduğunu belirterek sözlerini şöyle tamamladı: “AKP döneminde işsizlik, yoksulluk, eğitimde ve sağlıkta ticarileşme arttı. Biz işçiler olarak siyasetteki tarzımızı emeğin çıkarlarına göre değiştirmeliyiz. Sınıfın ve emeğin penceresinden bakarak sınıfın çıkarlarına uygun hareket etmeliyiz.”
Saldırıları birleşerek durdurabiliriz Türk-İş 4. Bölge Temsilcisi Edip Gülnar da genel kurulda yaptığı konuşmasında geçen yıl işçiler üzerinden oyunlar oynandığını, bu oyunların 2011 yılında da devam edeceğini belirterek, “ Hükümet 2010 yılında iyi bir sınav vermedi. Özelleştirmeden taşeronlaştırmaya, asgari ücretten işsizlik ve örgütsüzlüğe birçok saldırı yaşandı.” dedi.
Eğitim - Sen Adana Şube Başkanı Güven Boğa ise son olarak gündeme gelen torba yasa ile TEKEL işçilerine dayatılanın bugün belediye işçilerine dayatıldığını, AKP’nin saldırılarına karşı en iyi cevabı birleşerek verebileceklerini söyledi.
Kabaca: İşçi sınıfı ve sendikal hareket büyük sorunlar yaşıyor Adana Şube Başkanımız Ahmet Kabaca ise kongrede yaptığı konuşmasına, “Değerli arkadaşlar, Dünyada ve ülkemizde işçi sınıfının ve sendikal hareketin büyük sorunlar yaşadığı bir dönemde genel kurulumuzu yapıyoruz. Ülkemizin de içinde bulunduğu bölge, yer altı, yer üstü zenginlikleri ve emperyalist güçlerin inançları gereği hep hedefinde olmuş ve olmaya devam etmektedir” diye başladı.
ABD ve diğer emperyalist ülkelerin petrol kaynaklarını ele geçirmek için Irak’ı işgal ettiğini ve bu işgal devam ederken bir taraftan da diğer bölge ülkelerini tehdit ettiğini belirten Kabaca şöyle devam etti:
“Türkiye’yi yönetenler dahil hiçbir bölge ülkesi buna tepki göstermemektedir. Halbuki Amerika’nın bu projesinde Türkiye de dahil bölgede birçok ülkenin sınırları yeniden çizilecek ve enerji kaynaklarının Amerika tarafından çok rahat bir şekilde sömürülebilecek bir düzen oluşturulmak istenmektedir. Emperyalist ülkelerin işgal ettiği Afganistan'da, Irak' ta kan ve gözyaşı devam ederken bir yandan da İran tehdit edilmektedir. Hükümet, petrolden sonra 21. yüzyılın enerji kaynağı olan bor madenleri için sıranın Türkiye’ye geldiğini görmediği gibi ne yazık ki bir de Başbakan Erdoğan, “Bu projenin eş başkanıyım” diye övünerek ABD'nin projelerine destek vermektedir.”
Ülkemiz çok kötü yönetiliyor Türkiye'nin çok kötü yönetilmekte olduğunu, yoksulluğun, yolsuzluğun ve adaletsizliğin hat safhada olduğu bir dönem yaşandığını belirten Kabaca şöyle devam etti: “Siyasi iktidar özelleştirme adı altında kamu kuruluşlarını yandaşlarına ve anlaştığı yabancı şirketlere peşkeş çekmektedir. Satılan bu kurumların birçoğu kapatılmış, birçoğu ise küçültülerek çalışanlarını işten atmıştır. Ülkeyi yöneten başbakan her konuşmasında, her alanda Cumhuriyet tarihinde yapılanlardan daha fazlasını yaptıklarını söylemektedir. Şöyle bir baktığımızda cumhuriyetin kazanımları olan kamu kuruluşlarını kapatmaktan başka daha önceki hükümetlerin yaptıklarını satmaktan başka hiçbir şey yapılmamıştır. İstihdamı artıracak, üretim yapacak hiçbiri iş yeri açılmamıştır.”
Üretim toplumu olmaktan çıktık, tüketim toplumu olduk
Türkiye'nin üreten toplum olmaktan çıktığını, tüketim toplumu haline geldiğini vurgulayan Kabaca,“Biz artık Avrupa, Amerika ve İsrail'in ürettiğini tüketen toplum olmuşuz. Özelleştirme politikaları dünyada her yönüyle kendi kendine yeten birkaç ülkeden biri olan ülkemizin ekonomisini bitirmiş, tarımını çökertmiş, hayvancılığını yok etmiştir. Üretim yapma hedefi olmayan, her şeyi ithal eden bir ülke haline getirilmiştir.” dedi. Kabaca şöyle devam etti:
“Değerli arkadaşlar; biz emekçiler demokrasinin aksamasından dünyada ve ülkemizde olan olumsuzluktan en fazla etkilenen kesimiz. Demokrasiye en fazla ihtiyaç duyan ve savunan bizleriz. Hükümet demokrasi ve özgürlükler adı altında birçok yasa ve anayasa maddesini değiştirmektedir. Bunlara baktığımızda biz emekçilerin lehine hiçbir düzenleme yoktur. Demokratikleşme, vergi adaleti ve adaletli gelir dağılımıyla oluşur. Demokrasi örgütlü toplumla gelişir. Demokrasisi gelişmiş ülkelere baktığımızda örgütlülük oranı % 30 ile % 70 arasında görülmektedir. Ülkemizde ise bu oran maalesef % 8'dir. “
Kıdem tazminatımıza göz diktiler Örgütlenmenin önündeki engellerin mutlaka kaldırılması gerektiğini, ülkeyi yöneten siyasi iktidarın hep sermaye yanlısı hareket ettiğini, örgütsüz, güvencesiz ve esnek çalışma şartlarını oluşturmak istediğini, kıdem tazminatına göz dikildiğini belirten Kabaca konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:
“Değerli arkadaşlar; hükümet 8 yıllık iktidarında Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde de birçok yasa değiştirmiştir ama hala sendikalar yasası değişmemiştir. Sendikaların yapısı çok dağınıktır. 3 konfederasyon, 100 civarında sendika vardır. Bu yapıyla mücadele vermek çok zor olmaktadır. Örgütlenmeye kalkışan işçileri işveren işten atıyor, işten atılanlar örgütlenmek anayasal hakkımdır diye yargıya başvuruyor. Sonuçta ise birkaç aylık tazminatla olay kapatılıyor. 4857 sayılı İş Yasası gerçek iş güvencesi getirecek şekilde mutlaka değiştirilmelidir.”
Sendikalar bir çatı altında toplanmalı
Sendikaların her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliğe ihtiyacı olduğunu, sendikaların ve emekçilerin kurtuluşunun, işçi memur ayrımı yapmadan tüm sendikaların bir çatı altında toplanmasından geçtiğini vurgulayan Kabaca, “Sendikaları bir çatı altında toplayacak bir yasal düzenleme mutlaka yapılmalıdır. Örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılmalıdır. Demokrasi için örgütlülük şarttır. Siyasi iktidarın dert yandığı kayıt dışı çalışma örgütlenmeyle önlenir. Örgütlü çalışan da, çalıştıran işveren de yasal olmayan hiçbir iş yapamaz, vergisini de öder, yasalara da uyar” dedi.
Nasıl bir Anayasa istiyoruz Kabaca konuşmasını şu sözlerle tamamladı:
“Değerli arkadaşlar; Bu ülkede herkes anayasa değişmeli diyor. Evet biz de değişmeli diyoruz ama demokratik, adaletli ,örgütlenmenin önünü açan, gelir dağılımını ve adaletli vergi sistemini getiren bir anayasa olmalıdır.
Siyasi iktidar sosyal devleti yok etmiştir. Ülkeyi sadaka kültürüyle yönetmektedir. Devletin kurumları AKP’lileştirilmektedir. Karşı çıkanları ele geçirinceye kadar yandaş medya ile birlikte bombardımana tutmaktadırlar. Ya boyun eğeceksin ya da bırakıp gideceksin baskısı yapmaktadırlar. Kamu kuruluşlarında insanlar bizimkiler ve bizden değiller diye fişleniyor. Cemaatler kamu kuruluşlarının kadrolarını paylaşmışlar. Çalışanların tamamı yoksulluk sınırının altında çalışmakta, örgütlü çalışmak bu ülkede imkansızlaştırılmıştır. Asgari ücret az yaşa ücreti olmuştur. İşsizlik çığ gibi büyümüş çalışanlar ise mutsuz ve umutsuzdur. Demokratikleşme adı altında insanları ayrıştırmaktadırlar. Bunca olumsuz şartlarda, böyle bir dönemde sendikal hak ve özgürlük mücadelesi vermek kolay değildir. Kutsal sayılabilecek bu mesleği yapan ve bu mücadeleyi veren herkesi kutluyorum.
Bölgemizde emekçilere yönelik tüm saldırılara karşı koyduk Biz Petrol-İş Sendikası Adana Şubesi olarak ülkemizde yaşanan bunca olumsuzluklara rağmen üyelerimizi ve sendikamızı en iyi şekilde temsil etmeye gayret gösterdik. Bölgemizde emekçilere karşı yapılan tüm saldırılara tepki koyduk. Emek adına verilen her mücadelenin yanında olduk ve destek verdik. Üyelerimiz arasında herhangi bir ayrım yapmadan aidiyet duygusu içerisinde üyelerimizin her sorunuyla ilgilenip sorunların çözüm noktasında elimizden gelen çabayı gösterdik. Kapımız, gönlümüz ve yüreğimiz her zaman üyelerimize açık oldu. İş yerlerimizde yapmış olduğumuz toplu iş sözleşmelerinde baskılara rağmen esnek çalışma maddelerini hiçbir iş yerimize sokmadık. Kazanılmış hiçbir hakkımızı kaybetmedik. Dönem içerisinde yapılan sözleşmelerimiz o döneme göre hep en iyisi olmuştur. Bu yaptıklarımızın tamamını birlikte hareket etmeye borçluyuz. Birlikten güç doğar anlayışıyla hareket ederek farklılıklarımızın birlikte hareket etmemizi önlememesi gerektiğini savunduk Üyelerimiz arasında din, dil, ırk ve siyasi ayrımcılığı bitirdik. Bu dönem içerisinde yaptıklarımızı hep birlikte yaptık ve yaşadık. Yoksulluğun, yolsuzluğun ve adaletsizliğin son bulduğu, herkesin mutlu bir şekilde yaşayabildiği bir ülke ve gelecek temennisiyle, genel kurulumuzun üyelerimize, sendikamıza ve tüm işçi sınıfına hayırlı olmasını temenni eder hepinize saygılar sunarım.”
Dönmez: Yeni sendikal politikalar üretmeliyiz
Adana Şubemiz İdari Sekreteri Abdulmecit Dönmez de kongrede yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Saygıdeğer Genel Başkanım, Saygıdeğer Divan, Değerli Merkez Yöneticilerim, Türkiye'nin dört bir yanından gelen Petrol-İş' in çok değerli Şube Başkanları ve Yöneticileri, Kıymetli Misafirler, Basınımızın güzide temsilcileri, çok değerli delege arkadaşlarım. Petrol-İş Sendikası Adana Şubemizin 12. Olağan Genel Kuruluna hoş geldiniz der hepinizi saygıyla selamlarım.
Dünyada yeni oluşumların ve değişimlerin yaşandığı, sendikaların ciddi krizler yaşadıkları ve varlıklarını sürdürme mücadelesi verdikleri bir süreçten geçiyoruz. Sendikal mücadeleyi geçmişteki mücadele ve örgütlenme anlayışıyla sürdürebilmek gittikçe zorlaşmakta ve yaşanan değişiklikler, yeni sendikal politikalar üretmeyi zorunlu kılmaktadır. İçinde yaşadığımız yeni dönemi geçmişten farklı kılan değişimlerin, temelini iki ana faktör belirlemektedir. Bunlardan birincisi 1940'lı yılların sonlarından başlayarak yakın döneme kadar süren soğuk savaşın bitmesi, iki kutuplu dünyanın dağılması, son yüzyıla damgasını vuran sosyalizm pratiklerinin bir blok olarak tarih sahnesinden çekilmesidir. İkincisi ise, 1970'li yıllarda başlayan kapitalizmin yeniden yapılanma sürecidir.
1929 ekonomik bunalımına karşı geliştirilen ve esas olarak 2. Dünya Savaşı sonrasında uygulanılabilen sosyal devlet anlayışının yerine, 1970'lerde üretimi arka plana atan ve özellikle mali politikaları ön plana çıkaran neo-liberal anlayış gelişmeye başladı.
İşçilere, emekçi kitlelere dönük büyük saldırılar uygulanmaya başlandı İşçi sınıfına ve emekçi kitlelere dönük büyük bir saldırının dünya çapında uygulanmaya konulduğu 1980'li yıllar boyunca, kazanılmış birçok haklar sermaye tarafından gasp edildi. Devletin sosyal hizmetlere katkısı giderek azalırken, emekçiler üzerindeki vergi yükü daha da arttı. Sosyal güvenlik kuruluşları eski etkinliklerini yitirdi ya da tasfiye edildi. Birçok ülkede işsizlik görülmemiş boyutlara ulaşırken, işsizlik sigortaları giderek içi boşaltılmış bir içeriğe büründü. Eğitim ve sağlık başta olmak üzere birçok sosyal hizmet alanındaki devlet katkısı ortadan kalktı ya da önemli ölçüde geriledi. Özelleştirme politikaları sermayenin emek sınıfına saldırılarında en önemli silahı oldu. Sermayenin dünya çapındaki yeni bir örgütlenmesi olan bu birikim modeli ile sermayenin uluslararası niteliği giderek daha belirgin hale geldi. Ulusal sınırların sermayenin hareketi açısından neredeyse hiçbir öneminin kalmadığı bir dönem başladı. Sermayeye değişik ülkelerin işçilerini birbirine karşı kullanma olanağı sağlayan bu gelişme işçi sınıfı açısından uluslararası dayanışmanın aciliyetini ve önemini bütün çıplaklığıyla ortaya koydu.
Vahşi bir sömürü düzeni hüküm sürüyor Bugün ülkemizde işçilerin büyük bir kısmı sendikasız ve sigortasız olarak çalışmaktadır. Vahşi bir sömürü altında çalışma yaşamını sürdüren bu işçilerin, hiçbir gelecek güvencesi yoktur. Her an işten atılabilirler, işverenin keyfi tutumuna maruz kalabilirler, açlığın ve yoksulluğun esiri olabilirler.
Çağdaş köleler diye tanımlayabileceğimiz bu işçilerin herhangi bir tepkisi ya da ekonomik, demokratik hak arayışı işverenlerin sert müdahaleleriyle karşı karşıya kalırken, onlara ya köleliğe devam etme ya da işsiz kalma seçenekleri dayatılmaktadır. İşçilerin kendilerine dayatılan bu seçenekleri yok etmesi ancak örgütlü bir güç olmasıyla mümkündür. Örgütlülük işine, aşına sahip çıkmak demektir. Sendikalar işçilerin en temel örgütüdür.
Sendikal örgütlenmelere karşı özellikle 12 Eylül sonrasında gerçekleştirilen anti-sendikal politikalar ve anti-propagandalar, etkili sonuçlar doğurmuş, işçilerin bilinçlerinde önemli kırılmalara ve yanılmalara yol açmıştır. Ayrıca işverenlerin sendikal faaliyetleri hissettiğinde gerçekleştirdiği saldırılarda, sendikalara mesafeli durma eylemini artırmıştır. Bu faktörlerin yanı sıra bazı sendikaların işçi sınıfına yabancılaşmaları, bürokratik bir yapıya dönüşmeleri, işçilerin sendikalara güvensizlik duymasını beraberinde getirmiştir.
İşte Petrol-İş tüm bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak için, bütün kurullarıyla ve üyeleriyle el ele ve omuz omuza vererek Türkiye'deki sendikal hareketin lokomotiflerinden biri olma özelliğini sonsuza kadar sürdürecektir. Genel kurulumuzun sendikamıza ve tüm Türkiye'deki sendikal harekete hayırlı olması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum.”
Çetinkıran: Sizleri mahcup etmediğime inanıyorum
Adana Şube Mali Sekreterimiz Cemalettin Çetinkıran da genel kurulda, “Sayın Genel Başkanım, Saygıdeğer divan, değerli genel merkez yöneticilerim, Türkiye'nin dört bir yanından kongremizi onurlandıran sevgili şube başkanlarım ve değerli yöneticileri, kıymetli misafirler, basınımızın güzide temsilcileri ve kıymetli delegasyon. Petrol-İş Sendikamızın Adana Şubesinin 12. Olağan Genel Kuruluna hoş geldiniz diyor hepinize saygılar sunuyorum.” diye başladığı konuşmasında şunları söyledi:
“Ben sizlerin kıymetli zamanını fazla almak istemiyorum. Şubemizde 2 dönemdir Mali Sekreterlik görevini yapmaktayım. Allah nasip ederse, siz delegasyon da layık görürse 3. dönem mali sekreterliğe adayım. İki dönem sizleri mahcup etmediğime inanıyorum. Elimden geldiği kadar sizlerin verdiği bu göreve layık olmaya çalıştım. Eğer uygun görür de, siz saygıdeğer delegasyon destek verirse bundan sonra da sizleri ve tüm üyelerimizi mahcup etmeden bu görevi en iyi şekilde yapacağıma emin olabilirsiniz. Kongremizin Petrol-İş Sendikamıza, tüm çalışanlarımıza, işçi sınıfına, ülkemize hayırlı olmasını Cenabı Allah'tan diliyorum. Yaşasın İşçi Sınıfı, Yaşasın Petrol-İş.”
|