Tüpraş Kararı ve
Piyasalar
Tahir Şilkan
Evrensel /26.05.2004
Ankara
10. İdare Mahkemesi’nin TÜPRAŞ’ın satışına ilişkin vermiş
olduğu “yürütmeyi durdurma” kararı, ‘piyasalar’ tarafından
“pişmiş aşa su katmak” olarak değerlendirilmiş bulunuyor.
“Piyasalar”, kararın İMKB başta olmak üzere finansal
piyasalarda olumsuz etki yaratacağını ifade ediyorlar.
TÜPRAŞ’taki
yüzde 65.76 oranındaki kamu hisselerini, şirketin birkaç
yıllık kârı karşılığında satın almasına ramak kalmış olan
Zorlu Holding-Efremov Kautschuk Ortak Girişimi’nin Türkiyeli
ortağı Zorlu Holding, mahkeme kararını ‘saygıyla’
karşıladığını açıklarken “piyasaların” aynı ‘saygıyı’
göstermediğini tespit ediyoruz.
Piyasaların
sözcüsü gazeteler, radyolar, televizyonlar özetle bütün
sermaye medyası, mahkemenin ÖİB’ye ders niteliğindeki örnek
kararından çok ÖİB’nin mahkeme kararına yapacağını
açıkladığı itirazı öne çıkararak, mahkeme kararına yapılacak
itirazı görüşecek Bölge İdare Mahkemesi üzerinde baskı
yaratmayı amaçlıyor.
İdare
Mahkemesi’nin pek çok gerekçenin yanında “kamu kaynaklarının
en verimli şekilde kullanılması” ilkesine açıkça aykırı
bularak yürütmesini durdurduğu satış kararı ile TÜPRAŞ’ın 28
Mayıs’ta devri öngörülmekteydi. ÖİB’nin kamu yararı ve ülke
çıkarları yerine, ihaleye katılan şirketlerin yarar ve
çıkarlarını öne çıkardığına ilişkin vurgu yapılan 5 sayfalık
mahkeme kararı henüz ÖİB’ye tebliğ edilmeden karara itiraz
edileceği açıklanarak, piyasaların olumsuz etkilenmesinin
önüne geçilmeye çalışılıyor.
Gerçekten
de özellikle ABD Merkez Bankası’nın faiz artırımı yapacağına
ilişkin haberler sonrasında artan döviz kuru, 3 ayda 5
milyar doları aşan cari açık, artan tüketim malları ithalatı
vb. nedenlerle kırılganlığı ortaya çıkan ülke ekonomisinde
TÜPRAŞ’ın satışından nakit geleceği belirtilen 1 milyar 302
milyon dolar gelişi önemli bir para girişi olarak
değerlendiriliyordu. Artan kaynak gereksinimini karşılamada,
“her şeyin” satılık olduğu ifade ediliyor. IMF’yle yeniden
anlaşma yapılarak borçların uzun vadeye yayılması,
Afganistan ve/veya Irak’a asker gönderilmesi, ülke
değerlerinin özelleştirme adı altında peşkeş fiyatlarıyla
satışı vb. kaynak gereksinimi karşılayabilmek için hükümetin
önündeki “çareler” olarak sıralanıyor.
IMF
ile 2005 Şubat sonrası için yapılması istenilen anlaşmanın
gecikmesi “piyasalar” tarafından endişe ile karşılanıyor.
Borçların
yeniden yapılandırılmasına ilişkin yapılacak anlaşmayla
borçlanma maliyetlerinin artacağı gerçeği gözden
kaçırılıyor. Böyle bir borçlanmayla kamu borçlarını
çevirebilmek için ödenecek reel faizlerin artacağı somut
gerçekliktir.
İşsiz
sayısına her gün yenilerinin eklendiği ülkemizde sürekli
biçimde yüksek oranlı büyüme gerekiyor. Ancak bu büyümenin,
ithalata özellikle de tüketim malları ithalatına bağlı bir
büyüme değil üretim artışına, istihdam yaratacak bir büyüme
olması gerekiyor.
IMF
programı ile ülke ekonomisinin düze çıkmasının olanaksız
olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor. Hükümetin bütün tersine
iddialarına karşın ülke ekonomisinin iyiye gittiğine ilişkin
somut bir gelişme olmadığını önümüzdeki süreçte daha iyi
göreceğiz.
|