TÜPRAŞ ve Özelleştirme Olgusu
Özlem Yüzak Cumhuriyet/26.05.2004
2004 yılı başında Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'nın TÜPRAŞ'ı Zorlu-Efremov ortaklığına satma kararı kesinleştiğinde, ''Ortada yanıt bekleyen çok soru var. TÜPRAŞ'ın öyle alelade bir özelleştirme olayı olmadığı açık'' diye yazmıştık.
Nitekim, imzaların atılmasına tam 4 gün kala Ankara 10. İdare Mahkemesi'nin verdiği yürütmeyi durdurma kararı birçokları gibi bu özelleştirmenin de yanlışlığını ortaya koyuyor. Bu özelleştirme ne kadar yanlışsa, Petrol-İş Sendikası'nın verdiği mücadele de o kadar haklı ve gurur verici bir mücadele. Gurur verici, çünkü tüm yozlaşmışlığın, kokuşmuşluğun içinde birilerinin usanmadan başkalarının yaptığı hataların düzeltilmesi için verdiği savaşımı ortaya seriyor.
Yanlış anlaşılmasın. Özelleştirmelerin karşısında olan bir kişi değilim. Ancak kamu yararının gözetildiği ve hukuksal normlara saygılı özelleştirmeden yanayım. Ve ne yazık ki Türkiye'de hakkıyla yapılan ve örnek olarak gösterilebilecek 'başarılı' özelleştirme çok az. Bu da haliyle güvenilirliği zedeliyor.
Peki biz neden doğru düzgün özelleştirme yapamıyoruz? Neden her şeyi yüzümüze gözümüze bulaştırıyoruz?
Her şeyden önce sorun 'sat-kurtul' mantığında.
Hafızalarımızı biraz zorlayalım. Başarısız bir Petkim deneyinin ardından TÜPRAŞ'a sarılan AKP hükümeti, özelleştirmeden sorumlu Bakan Kemal Unakıtan 'ın ağzından çıkan ''Bu kez ne olursa olsun satacağım'' sözleriyle tavrını ortaya koymuştu. 'Altın yumurtlayan tavuk' olarak tanımlanan TÜPRAŞ'ın yüzde 65.7'lik kısmının, blok satış yöntemiyle, son dakikada devreye giren Zorlu grubu ile Tataristan'ın petrol şirketi Tatneft'in oluşturduğu konsorsiyuma devrine onay verilmişti.
Yabancı ortak Tatneft ve 'tabela şirketi' olduğu açıkça kabul edilen Efremov Kautschuk GmBh hakkında çok yazılıp çizildi. ÖİB'nin kararının ardından uluslararası finans kuruluşları hem Tatneft'in hem de TÜPRAŞ'ın notunu düşürdüler. Piyasanın en içinden gelenler bile kârı, cirosu, ödediği vergi ile Türkiye'nin en büyük kuruluşunun bu şekilde satılmasına tepki gösterdiler. Gelelim Türk ortağa. Zorlu Grubu, Türkiye'de ve dünyada önemli başarılara imza atmış ve atmayı sürdüren bir grup. Kıbrıslı işadamı Asil Nadir' den satın aldığı Vestel'i bir dünya devi haline getirmeyi başardı. Global düşünüp, global hareket eden bir grup. Daha dün, İsrail'de üç enerji santralı kurmak için anlaşma imzaladı.
Ben Zorlu Holding'in adının da bu sürecin içinde yıprandığını düşünüyorum.
İşin bir diğer yönü de doğrudan yabancı sermaye ayağı. Yabancı yatırımları çekme konusundaki başarısızlığımız aşikâr. Bir de buna, yanlış özelleştirme kararlarının ardından süregelen hukuki süreç ekleniyor. Müstakbel yatırımcı ya da yatırımcılar bir işe adım atıyor, belli bir noktaya getiriyor, diğer yatırım kararlarını bu doğrultuda oluşturuyor, kimini erteliyor ya da iptal ediyor ve tam imzanın atılmasına birkaç gün kala, mahkemenin 'kendileri açısından olumsuz kararı' ile karşı karşıya geliyorlar. Bu da Türkiye açısından tam bir fiyasko değil mi sizce?
Özelliştirmelere bu kadar hevesli AKP iktidarı, iş somut adımlara, verilen sözlerin tutulmasına gelince neden sessiz kalıyor?
Düşünün 3 kez ertelemenin ardından 15 Mart'ta nihayet dünyanın en büyük şirketlerinin CEO'larının katıldığı Yatırımcı Danışma Konseyi toplanıyor. Başbakan başından sonuna kadar kalıp son derece önemli sözler veriyor. Herkes hevesleniyor. Ancak aradan 70 gün geçmesine karşın en ufak bir adım bile atılmıyor.
Doğrudan yabancı sermayeyi gerçekten çekebilmek özveri istiyor, çaba ve zihniyet değişikliği istiyor. TÜPRAŞ örneği ise 'Sat-kurtul' mantığı ile hiçbir yere varılamayacağının en güzel göstergesi. |