TÜPRAŞ Yargıya Rağmen Satılır mı?Türkel MinibaşCumhuriyet/07.06.2004
Ekranlara yansıyan demeçlere bakılırsa 10. İdare Mahkemesi'nin TÜPRAŞ ihalesini iptal kararı iş dünyasını epey şaşırtmış..! İptal kararını kimi kaçırılmış fırsat olarak değerlendiriyor... Kimi Türkiye'ye ağır bedel ödetecek bir karar gibi algılıyor.
İşin garibi şaşıranların büyük kısmı da Türkiye toplumunu bilinçsiz ve duyarsız bulan... Yasa ihlallerinden sıkça şikâyet edip AB standartlarında yargıyı savunan kesimden!
Anlaşılan ne stand-by anlaşmasını, ne yapısal uyum programını okumuşlar ne de özelleştirme programına bakmışlar.!
Oysa Gözucuyla dahi bakıp okusalardı, TÜPRAŞ ihalesinin iptal kararından önceki haliyle satışının yabancıların bile düşlerinin ötesine aştığını anlarlardı.! Kârlı bir kuruluşun petrol savaşının orta yerinde en düşük piyasa değerine yakın fiyatla satılamayacağını savunup karşı çıkarlardı.
Dikkat ederseniz, burada sözünü ettiğim stratejik bir kamu şirketinin satılmasına, kamu çıkarlarının yok sayılmasına yönelik bir karşı çıkış değil. Hukuku atlatmaya, piyasa ekonomisinin kurallarını talan ekonomisine çevirmeye yönelik bir karşı çıkış.
Kaldı ki 10. İdare Mahkemesi'nin bazılarını çok şaşırtan kararının temelinde de zaten bu tür bir karşı çıkış var. Malum, TÜPRAŞ piyasanın hem en kârlı üç şirketinden biri. Hem de 2003'ün piyasa değeri en yüksek sekiz şirketi arasında.
Ne var ki, ihale verileri bu değeri onaylamıyor. 2000'deki ihalede TÜPRAŞ'ın yüzde 35'i 1.2 milyar dolar iken, 2004'te aradan geçen 4 yıl sonunda yüzde 65'i 1.3 milyar olarak belirlenmiş! Şimdi gelin de yargının ederinin altında, özelleştirme yasası ve ihale kurallarını çiğneyerek yapılan bu satışı onaylamasını bekleyin! İhaleye başvuran konsorsiyumun ikinci ayağı olan Efremov Kautschuk 'un şartname hükümlerine aykırı teklif mektubunun kabul edilmesini isteyin! Sonra da yargının AB standartlarına uyumu üzerine ahkâm kesin!
Kısacası... Ortada iptal kararı nedeniyle kaçırılan ne bir fırsat var. Ne de ödenecek bedel.
TÜPRAŞ'ın değişen çehresi...
Özelleştirme çalışmalarını takip edenler hatırlayacaktır, TÜPRAŞ 2000 yılında vizyon ve misyon tanımı yapmıştı.
* Vizyon olarak: ''Türkiye enerji sektörünün lider kuruluşu ve dünya klasında bir rafineri şirketi'' olmayı
* Misyon olarak da: ''Ülkemizde sivil ve askeri tüm petrol ürünleri ihtiyacını karşılamak, enerji ve petrokimya alanında ilerlemek, hissedarlarına, müşterilerine, topluma ve çevrenin korunmasına katkılarını arttırmayı'' benimsemişti.
Misyon ve vizyon düzenlemesine 2000 yılında gidilmesi tabii ki tesadüf değildi. IMF'nin yapısal uyum programının getirdiği bir düzenlemeydi. Yeni dönemin stratejileri de programda yer alan reformlar arasındaki geçişkenlik dikkate alınarak belirlenmişti.
Örneğin hampetrol işletme kapasitesinin arttırılması, rafineri ve petrokimyanın birlikte kullanılması, kâr optimizasyonu, üretim ve organizasyon yapısının AB'ye uyumlandırılması gibi herkesin hemfikir olduğu stratejiler aslında enerji sektörünün dış piyasanın önceliklerini karşılamasına göre düzenlenmişti. İş Sağlığı ve İş Güvenliği Yönetim Sistemleri'nin uygulanması ile ilgili belgelendirme çalışmaları da IMF programının sosyal güvenlik reformuyla olan bağlantısını kurmak adınaydı.
Kaldı ki, PETKİM Yarımca Kompleksi'nin 5 petrokimya ünitesiyle birlikte TÜPRAŞ'a devri, İzmir ve İzmit rafinerileri için 2001'de yapılan KBC, UOP firmalarıyla yapılan anlaşmalar yakın ve orta vadeli stratejilere uyulacağını yani kâğıt üstünde kalmayacağının göstergesiydi.
Uzun lafın kısası, IMF programı süresince TÜPRAŞ satış için hazırlandı . TÜPRAŞ'ın satışı sanayiden tarıma tüm sektörleri küresel sermayenin önceliklerine açan ana arter görevi görecekti. Bunun için de IMF programı bitmeden satışının tamamlanması gerekiyordu.
Gelin görün ki, operasyon AKP'nin acüllüğü yüzünden sekteye uğradı. Hem de petrol savaşının en vahşileştiği, paylaşımın Ortadoğu'dan Kafkaslar'a ve Kuzey Afrika'yı da kapsayacak şekilde genişletilmeye çalışıldığı bir sırada.
AKP'nin gafı ulus ötesi dünyada nasıl karşılanır bilemeyiz. Ama, iptal kararını ''Hukuk devletinin gereklerinin yerine getirileceği'' söylemiyle karşılamasını, yargının kamu çıkarına öncelik tanıyan yapısını değiştirme sözü olarak algılayacağı kesin. |