Danışıklı dövüş müydü?
Erol Katırcıoğlu
Radikal/05.06.2004
İnsan bazen yaşananların gerçekliğinden kuşkulanıyor.
Sahiden bunlar yaşanmış mıydı yoksa yaşanmış gibi olanlar
mıydı diye kendi kendine sormak durumunda kalıyor. Daha yeni
bir terim kullanarak söyleyecek olursam bu yaşananlar gerçek
miydi yoksa 'sanal' mıydı? Gerçeklikle kopuşumuzun yeni bir
olgu olduğunu söylemiyorum. Ama bu durumun kürselleşmeyle
daha bir pekiştiği, daha bir derinleştiği ortada. Belki
başka nedenler de vardır bu her şeyin havada uçuştuğu, kimin
neyi nasıl söylediğinin belli olmadığı, bir gün söylenenin
hemen çok değil 24 saat içinde söylenmemişe çevrildiği bu
yeni dünyada. Bilmiyorum şu geçenlerde WAN denilen medyanın en
önemli aktörlerinin katıldığı toplantılarda bu 'sanal' durum
ile medyanın ilişkisi üzerinde duran oldu mu? Bence mutlaka
durulmalıydı. Durulmalıydı çünkü gerçeklikle aramızdaki
bağın en önemli kurucusu bizatihi medya değil mi?
Bu gerçek mi sanal mı olduğu belli olmayan durumlara en son
örnek geçenlerde Başbakan'ın bir soruya verdiği cevapla
ortaya çıktı. Hürriyet gazetesinin yazdığına göre bir
gazeteci Erdoğan'a 'Tekel'in sigara bölümü için 1 milyar 160
milyon dolarlık fiyat teklifi geldi, satamadınız' diye
sorduğunda Başbakan, "Oradaki iş fiyattan kaynaklanmadı...
Orada alıcılar arasında danışıklı dövüş tespiti yapıldı.
Oradan kaynaklandı" cevabını verdi. Bu konuyu oldukça
yakından izlediğini düşünen ben medyamızda ne böyle bir
haber ne de bu anlama gelecek herhangi bir yorum okuduğumu
hatırlayamadım. Aksine yazılanlar da devletin yetkili
kurumlarının açıklamaları da önerilen en iyi fiyatın çok
düşük bulunması nedeniyle ihalenin gerçekleşmediği
yolundaydı. Şimdi tuhaflığı daha iyi görebiliyor musunuz?
Biz yani toplumun geniş çoğunluğu Tekel'e önerilen fiyatın
çok düşük bulunması nedeniyle özelleştirmenin
gerçekleşemediğini düşünürken, Başbakan, teklif verenlerin
kendi aralarında anlaşarak Tekel'i ucuza kapatmaya
çalışmaları nedeniyle bunun gerçekleşemediğini söylüyor.
Peki ama bu iki 'gerçek'ten hangisi 'gerçek'?
Gerçekle sanal olanın birbirine karıştığı böyle bir dünyada
medyanın da siyasetin de işinin ne denli zor olduğu ortada.
Tabii ortada olan bir diğer şey de medya ile siyasetin ne
denli birbirinin ayrılmazı olduğu. Ne denli birbirlerine
ihtiyaç gösterdikleri. Şimdi durum buyken biz neden TÜPRAŞ
konusunda olan bitenlere inanalım? Bu konuda yapılan
açıklamaların 'Gerçek mi? Sanal mı?' olduğuna nasıl hüküm
verelim? Hele hele bütün dikkatime rağmen hiçbir gazetede
10'uncu İdare Mahkemesi'nin yürütmeyi durdurma kararına konu
olan Rekabet Kurumu kararının ne olduğunu bir türlü
okuyamamış olmayı nasıl izah etmeliyim? Okuduğum en geniş
açıklamada, TÜPRAŞ'ın pazar payının hesabında askerin
kullandığı petrolün hesaba dahil edilmemiş olduğu bilgisi
eğer doğruysa, bu durumda TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesinin bir
özel sektör tekeline yol açabileceği endişesi ciddi bir
endişe değil mi?
'Gerçek'le 'gerçekmiş gibi olan' her geçen gün biraz daha
fazla birbirinin içine geçiyor. Böyle bir dünyada güvenilir
bir siyaset yapmak da güvenilir bir medya olmak da gerçeğin
arkasında durmaktan geçiyor. Küreseleşmenin yarattığı
tezatlardan biri de galiba bu.
|