Petrol-İş Sorumluluğu    

 

Nisan Çalışkan’ın Mavi Dünya Gazetesindeki Köşe Yazısı

06 Eylül Cumartesi 2003

 

ABD’nin Irak’a yönelik operasyonu uzun süre konuşuldu. Başbakan olmadan önce ABD’ye ziyarete giden Tayip Erdoğan’da yine uzun süre gündem konuları arasında yer aldı.

 

Türkiye’nin ABD’ye girme çabaları ve bu çabalarla birlikte yapılması gereken yasa değişiklikleri yine gündemden düşmedi.

 

IMF’nin ekonomik politikasını Türkiye’de tutturmaya çalışan hükümetin çabaları ise halen gündem konuları arasında.

 

Bu meseleler çok önemli. Bu yüzden bir türlü gündemden düşmüyor.

 

Şimdilerde Türkiye’nin ABD’ye destek vermek üzere Irak’a asker gönderme konusu tartışılıyor.

 

Türkiye’de bu gelişmeleri merak edip biraz yakından takip edenler, asıl gerçekleri çok iyi bilmeseler de kıyısından köşesinden meselelere vakıflar.

 

Örneğin ABD’nin neden Irak’a operasyon düzenlediğini soracak olursanız, alacağınız cevap Irak petrollerini ele geçirmek diyeceklerdir.

 

Bu düşünceye katılmayan çok sayıda değil.

 

Çünkü, ABD’nin askeri harekat düzenlerken öne sürdüğü bahanenin artık gerçek dışı olduğu anlaşılmıştır.

 

Nükleer başlıklar bulundurduğu söylenen Irak ve Saddam’da böyle bir başlığın olmadığı gerçeğini bilmeyen kalmadı.

 

O halde askeri harekatın asıl nedeninin Irak Petrolleri ve Ortadoğu’ya hakim olma niyetinden kaynaklandığı düşüncesi doğru sayılabilir.

 

Bu ABD’nin hayali ve özlemi.

 

Başbakan Tayip Erdoğan’ın ABD ziyareti de önemli bir süreçtir.

 

Zira ABD’den icazet almadan siyasette bir yere varılamayacağı inancını bugün tam Türk halkı dile getirmektedir.

 

Ama bu noktada sırrını koruyan hatta, milletvekillerinden çoğunun da bilmediği bir soruya cevap verilemiyor.

 

O da ABD’den icazet almanın karşılığında ödenmesi gereken bedel.

 

Tayip Erdoğan’ın icazet ederken neleri gözden çıkarttığı, Başbakanlık koltuğuna oturmak için nasıl bir anlaşma yaptığının büyük bir gizlilik içinde korunması tüm siyasi liderler gibi Kırıkkale halkını da düşündürüyor.

 

Türkiye’nin AB’ye girme isteğine karşılık göstereceği müsamaha da önemli.

 

Hükümetin AB’ye girmek üzere uygulamaya koyduğu Yasa değişiklikleri herkesin malumu.

 

Bunların başında özelleştirme geliyor.

 

Daha açık bir ifade ile kâr etsin etmesin kamu kurumlarının satılması konusu.

 

Hükümet özelleştirmenin nedenini devletin sırtından kambur olmasıyla ifade ediyor.

 

Gerekçe bu.

 

Ancak devlete milyarlarca lira gelir sağlayan TÜPRAŞ’ın hangi gerekçe ile satılmak istendiğine cevap verilemiyor.

 

Bu konu da Petrol-İş Sendikası Tüpraş üzerindeki gelişmelere endişe ile bakıyor.

 

Kabul edilebilecek öngörüleri de var.

 

Bir defa Tüpraş’ın satılmasına kesinlikle karşılar.

 

Nedeni buradaki işçi sayısının azaltılacak olması veya istihdam alanının daralacak olması endişesi değil.

 

Türkiye’nin menfaatlerine ters düşmesi.

 

Zira ABD’nin Irak’a yönelik askeri operasyonu, Tayip Erdoğan’ın ABD ziyareti, AB Uyum Yasaları ile Tüpraş’ın satılması kararını birbiriyle bağlantılı olduğu kanaatinde.

 

Her şeyden önce Irak petrollerini ele geçiren ABD’nin Ortadoğu’da söz sahibi olmak istemesiyle, Avrupa’ya giriş anahtarı olarak Tüpraş’ı kullanma zorunluluğunun doğması, özelleştirmede ana unsur olarak değerlendiriliyor.

 

Tüpraş’a İngiliz, ABD ve Rus şirketlerinin talip olması ise bu gerçeği tüm çıplaklığı ile ortaya koymakta.

 

Yani bir anlamda Petrol-İş özelleştirmeye karşı koymakla Türkiye üzerinde oynanan bu oyunu bozmaya çalışıyor.

 

Konuyu bütünüyle ele alırsak Petrol-İş büyük bir sorumluluğu yüklenmiş durumda.

 

Öyle ya,

 

Tüpraş Devlete kâr ettiren bir kuruluş.

 

Peki neden satılıyor?

 

Bunun ise tek bir anlamı var.

 

ABD ile yapılan anlaşma gereğince ABD’nin emellerine destek vermek.

 

Petrol-İş aslında Türkiye adına, siyasetçiler adına, Türk halkı adına büyük bir misyonu üstleniyor.

 

Başlattıkları bu anlamlı harekette başarılı olmalarını canı gönülden arzu ediyoruz.