EROL MANİSALI

Cumhuriyet

 08.07.2005

 

Özelleştirme, Yabancılaştırma ve Sömürgeleştirme

 

Türkiye'de ''özelleştirmelerde esas sorun'' özelleştirme sonucu ''kamusal ve ulusal faydanın'' ortadan kalkması sorunudur.

 

Özelleştirme, toplumsal (ve ulusal) yarar açısından bakıldığında kesinlikle ''küresel bir kavram'' değildir. Avrupa'da özelleştirme söz konusu olduğunda;

- çalışanın (işçinin) çıkarı

- kamunun (toplumun, devletin) çıkarı bütünleşme içindedir. Renault Fransa'da özelleştirildikten sonra bu şirketin patron, hissedarlar, işçi ve toplumsal yarar bakımından işlevselliğinde bir değişme olmaz.

Çünkü iktisadi, siyasi ve sosyal alanda makro (ve ulusal) çevresi çalışanlar (sendikalar), hükümet, parlamento, sivil toplum örgütleri arasında tamamlaşma düzeni oluşturur.

 

Batı kapitalizminin küresel çıkarları bunu zorunlu kılar. Renault'nun, Airbus'ın, Daimler Benz'in küresel (dış) kazançları ancak böyle yürütülür.

 

Bu işbirliği, denizaşırı ve küresel kazançların (sömürünün) yüzyıllar boyu biriktirdiği adeta genetik bir reflekstir. Bunun bilimsel kanıtlarını ''Batı kapitalizminin genetik kökenleri'' başlığını taşıyan bir köşe yazımda anlatmıştım, okurlarım hatırlar.

 

ABD ve Avrupa'da özel şirketler (ve özelleştirme) toplumsal yarardan kopmaz, kopamaz. ABD ve İngiltere 1990'da Kuveyt'e girdikleri için şirketleri buraya yerleşti. Irak işgalinden sonra da kendi şirketlerinin nasıl akbabalar gibi, işbirliği içinde üşüştüklerini hep birlikte gördük.

 

ABD ve Avrupa'nın dev şirketleri devletlerinin iktisadi, siyasi ve askeri şemsiyesi altında oldukları için şirket çıkarı ile toplumsal çıkar bütünleşir. ABD, Fransız, İngiliz, Alman, İsveç şirketleri küresel olarak para kazanmak için ''devletleri ve Batı kurumları'' ile birlikte hareket ederler (*).

 

İşte bu nedenle ''özel çıkar'' ile ''kamusal çıkar'' bütünleşir.

 

Ya Türkiye benzeri ülkelerde durum?

Buna karşılık Türkiye gibi, Batı kapitalizminin ''aslen içine alınmayan, ancak denetimi altında tutulan'' ülkelerinde işler tamamen farklı işler.

 

1) Türkiye'de ulusal iktisadi, siyasi, sosyal politikalar uygulanmaz. Bu nedenle özel şirketlerin (ve sermayenin) önemli bir bölümü Batı şirketlerinin ve sermayesinin güdümü ve denetimi altındadır.

2) İç piyasa Avrupa ve ABD'de olduğu gibi ulusal çıkarlar doğrultusunda yönlendirilmez. Türkiye'nin iç ve dış ticaret politikaları, AB'nin ve IMF'nin güdümüne bırakılmıştır. Bu dış çevreler doğal olarak Batı şirketlerinin (ve devletlerinin) çıkarları doğrultusunda yönlendirirler.

3) Türkiye'de oluşturulan bazı gayri milli çevreler, ''Batı şirketlerine bağlı duruma gelmişlerdir'' . Batı şirketleri de kendi toplumları ile bütünleşerek faaliyet gösterdikleri için ''yerli şirket, hiçbir zaman yerli olamaz'' ve dış çıkarlara hizmet eder.

 

Somut örnekler verelim: Türk tütüncüsüne, pancarcasına, pamukçusuna, çaycısına kaybettirirken dışarıdakilere kazandırırlar. 2004'te gelinen sayısal sonuçlar 35 milyar dolar dış ticaret açığı ve tarım ürünlerinde bile doğan ticaret açığı bunun somut göstergeleridir.

 

Hükümetlerin, eğitimin ve sivil toplum örgütlerinin dış bağımlılığına gelmiyorum; sadece bunlar bile her şeyi gösteriyor.

 

1) Özelleştirme, ulusal şirketlerin, yabancı şirketlerin (ve devletlerin) denetimine girmelerini kaçınılmaz duruma sokuyor.

2) Yabancı güçlerin eline geçen şirketler Türkiye'nin iktisadi, siyasi, sosyal ve güvenlik çıkarları ile çatışan bir durum yaratıyor.

3) Özelleştirme yerli şirketlerce yapılsa bile ilerde Batı şirketlerinin, eline geçmesini engelleyecek makro (ve ulusal) politikalar bulunmadığı için ''yabancılaşma'' kaçınılmaz oluyor.

Türkiye'de özelleştirme tartışmasının bu kapsamda ele alınması gerekir. Sorunun temelinde Türkiye'de ulusal (ve makro) iktisat, siyaset, kültür ve güvenlik politikalarının izlenmemesi yatmaktadır. Bu ''ara neden'' in gerisinde ise Türkiye'de gerçek demokratikleşmenin kurulmamış olması bulunuyor.

Halkın çıkarlarının sınıfsal ve toplumsal olarak meclislere ve hükümetlere yansıtılmaması, ''özelleştirmelerin sömürgeleştirme sonucunu doğurmasına'' yol açıyor.

Özelleştirilen kurumlar yabancı tekellerin ve devletlerin elinde Türkiye'ye ve halkına karşı kullanılan silahlar haline geliyor.

 

Son 15 yılda yapılan özelleştirmeler bile bu sonucu açık bir biçimde göstermiştir.

 

(*) Dünyada ve Türkiye'de Büyük Sermaye, Der. Yayınları, 2003.

www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali