E.Ahmet Tonak

 8.7.2005  Birgün

 

Mario Savio ve özelleştirme

 

Yıllar önce, 2 Aralık 1964 günü California Üniversitesi'nin Berkeley kampüsünün rektörlük binası önünde öğrenci lideri mario Savio tarihi bir konuşma yapar. Gündemdeki mesele üniversitede fikir özgürlüğü ve buna şu ya da bu biçimde karşı çıkan, sınırlamalar getiren üniversite yönetimidir. Rektör üniversiteyi bir kapitalist işletmeye, mütevelli heyetini de şirket yönetim kuruluna benzetmiş ve üniversitelerde de, şirket misali tam şeffaflığın yeri olmadığını savunmuştu.

 

Savio'nun konuşması bu saçma benzetmeye cevap ve eylemliliğe çağrı niteliğinde idi. "İyi niyetli liberaller, dinleyin" diyerek başladığı konuşmasında giderek öfkeleniyor, rektörün benzetmesini kafasına çalıyordu. Savio, üniversiteyi şirket gibi gören zihniyeti köşeye sıkıştırarak, bu anlayışın yeni öğrencileri de fabrika kapısında işlenmeye hazır hammadde, mezunları da meta misali alınıp satılan mallar olarak gördüğünü deşifre etmekteydi. Konuşması nın sonuna doğru, Savio, "bizler insanı z" diye haykırarak, adı üniversite olan bu "koca makinanın iğrenç çalışma şekline" katlanmayalım çağrısı yapmıştı. "

 

Zaman gelir bu gidişatın parçası olmak istemeyebiliriz, makinanın durdurulması gerekir; işte o zaman bedenlerimizi dişlilere, manivelalara, çarklara sokmaktan başka çare kalmaz. Özgürleşene kadar makinaları durdurmalıyız" diyerek bitirdi konuşmasını Savio. Özelleştirmeler almış başını gidiyor. Sermayeye "dur" deme zamanı ve de en önemlisi direnme zamanı. Daha ne bekleniyor, satacak ne kaldı ki?

 

Yakında etraf organlarını satanlardan geçilmeyecek. Memleketin yarısı gizli-açık işsiz. Kimse yaptığı işten memnun değil, geleceğe güven yok. Okul yok, hastahane yok, iş yok. Televizyonlarda, gazetelerde, dergilerde şatafatlı bir hayat tarzı dayatılıyor, lüks tüketim pompalanıyor. Ve bu gürültünün içinde özelleştirme denen hırsızlık çözüm gibi dayatılmıyor mu? Evet, yanlış okumadınız, özelleştirme hırsızlıktır. Geçenlerde Mustafa Balbay "özelleştirme yabancılaştırmadır" demişti. Yabancılara satılma anlamında kullandığına eminim. Bence yanlış hedef gösteriyor Balbay dostum. Sermayenin vatanı olmaz. Bu satışlarda boy gösterenler arasında saf Türk olanı mı aramamız lazım? Marx'ın "yabancılaştırma üzerinden kâr" diye bir kavramı vardır.

 

Artık-değere temellük ile değil de, ucuza alıp, pahalıya satma yoluyla elde edilen kara atfen önerilmiştir. Özelleştirmeden söz edildiğinde "yabancılaştırma" bu anlamıyla kullanılmalıdır. Profesyonel politikacılar, IMF'ci teknisyenler, kıtipyoz bürokratlar, Boratav hocamızın tabiri ile "Özal'ın çocukları" karar vermiyor mu bu satışlara? Onlara bedava, çalışan halka ise onca vergiye, tasarrufa mal olmadı mı bu KİT'ler? KİT'leri kaça satarlarsa satsınlar, bu zevat "yabancılaştırma üzerinden kâr" ederken, satın alanlar ise ucuza kapattıkları üretim araçları ile kârlılıklarını artıracaktır. Bu tanımsal olarak böyledir.Sadece işçiler karşı çıkabilir bu gidişe. Çünkü, sadece onlar işyerlerindedir.

 

Çalıştıran da, çalıştırmayan da onlardır. Direnişin onlardan gelmesi ve onlar tarafından örgütlenmesi gerekir. İlk zayiat onlardan verilmiştir ve hırsızlık devam ettikçe hep onlar

olacaktır ilk kapıya konan. Maalesef Türk-İş teslim alınmıştır. Birçok sendikanın üst yönetimi de benzer durumda; genel bir şaşkınlık ve atalet hali hakim. Daha da beteri, çoğumuz bana dokunmayan yılan bin yaşasın misali özelleştirme saldırısını sadece üç beş işçinin sorunu olarak görmekteyiz. Bu hırsızlığın toplumsal dokuyu iyice paramparça eden sonuçlarını henüz kestiremiyoruz.

 

Özelleştirme saldırısı, SEKA misali tek tek işyerlerinde kıvılcımlanıp, sönen direnişler, birbirinden yalıtılmış mücadeleler ile püskürtülemez. Sektör farkı dinlemeksizin, işyerlerinde işçi komitelerinin kurulması, bunlar arasında koordinasyon sağlanması ve karşı çıkışın birlikteliğinin sağlanmasından başka çıkar yol yok. Bugün davranılmazsa, yarının çok geç olacağı apaçık.

 

Meşruiyet haklılıktan doğar. Sermaye haksızdır.