Hayri Kozanoğlu

 03.07.2005 

Birgün

 

 

Özelleştirmeye sıradan direniş

 

Türk Telekom'a 6.55 milyar dolar fiyat verilmesi piyasaları sevince boğdu. Özelleştirme yanlıları artık ideolojik tartışma döneminin kapandığını, bu borç yüküyle başka çare kalmadığını öne sürüyorlar. Halbuki, Mayıs sonunda Türkiye'nin iç ve dış borçları toplamının 238 milyar dolar olduğunu düşünürsek, ele geçecek para devede kulak kalıyor. Üstelik ödenecek peşinat sadece 1.3 milyar dolar.

 

Türkiye'nin her 180 dolar borcuna karşılık sadece 1 dolar tahsilat yapabilecek.

 

Türk Telekom geçen yılı 2.2 katrilyon net karla kapattı. En yüksek teklifi veren Oger Telekom sahip olacağı yüzde 55 hisse sayesinde sırf kendi kâr payları ile 5 yıllık taksitleri rahatça ödeyebilir. Sonra da keyifle karları cebine indirebilir. Fazla umut görünmese de Hükümet'i, daha sonra da Rekabet Kurulu'nu onay vermemeleri için sıkıştırmak gerekiyor. Bu arada Haber-Sen'in, Ankara İdare Mahkemesi'nde Telekom hisselerinin ana şebeke ve altyapı mülkiyeti ile birlikte devredilmesini öngören usulsüz uygulamanın iptali için açtığı davanın sonucunu bekleyeceğiz.

 

Ama en önemlisi sıradan insana özelleştirmenin kendisine işsizlik, yoksulluk, kamu hizmetlerinden yoksunluk, sendikasızlık getireceğini bıkmadan, usanmadan anlatabilmek. Sokakları, kahveleri, işyerlerini, evleri kısaca yaşamın aktığı her mekânı küçük çaplı ''direniş merkezleri''ne dönüştürebilmek.

 

Belki de işe liberallerin kendilerini en güçlü hissettikleri noktadan başlamak en doğrusu. Devlet sucuk yapar mı? Ayakkabı imal etmek devletin işi mi? sorularına cesaretle ''evet'' cevabını yapıştırabilmeliyiz. EBK tarihe karıştı, daha ucuza et yiyebiliyor musunuz? Sümerbank'ın yerinde yeller esiyor, ayağınıza bir yazlık ayakkabı alabildiniz mi? SEK artık kamu işletmesi değil, sütün, peynirin kalitesi arttı mı, fiyatı düştü mü? sorularıyla taarruza geçmeliyiz.

 

Üstelik yurttaşının iyi beslenebilmesi, giyihnme, barınma, ısınma gibi temel gereksinimlerini karşılayabilmesi için gerekirse kamu işletmelerinin zarar da edebileceğini anlatabilmeliyiz. Bu ülke, Uzanlar'ın, Demirel sülalesinin, Balkanerler'in bankacılıktaki habasetlerini temizlemek için 40 milyar dolar bulabiliyor. Neden yurttaşı 750 gram kıymayı ucuza alabilsin, tüm çocuklar bir biberon sağlıklı süt içebilsin, kimsenin soğukta ayakları üşümesin diye ayrılacak kaynak yok?

 

Pekala iyi yönetilen, verimli çalışan, ama yurttaşına maliyetinin altında mal ve hizmet, diyelim ucuz kıyma, bedelsiz süt, ekmek sunduğu için muhasebe kayıtları zarar gösteren kamu işletmesi olabilir. Aksine, örneğin Demirbank benzeri aşırı risk aldığı için bir dönem fahiş kârlar elde eden, rüzgâr tersine dönünce, yani faizler yükselince dibe çakılan özel işletmelere de rastlanabilir. Kısaca, toplumsal yarar için kamusal zarar mümkündür. Önemli olan kârları özel, zararları kamusal işletmelere bir daha izin vermemektir.

Bugünlerde petrol fiyatları, 60 doları zorluyor. Gelgitler bir yana, petrolün yükselişinde en önemli neden dünya petrol talebinin sürekli artışı. Yapılan tahminler özellikle Çin'in dindirilemeyen enerji açlığı nedeniyle, yakında günlük petrol talebinin 90 milyon varili aşacağını gösteriyor. Bu da gittikçe daha ağır, kükürt oranı daha düşük petrolün dünya piyasasını istila etmesi demek.

 

Tüpraş kükürt oranı yüksek bu tip petrolü, işleyebilen, Genel Müdür Hüsamettin Danış'ın ifadesiyle maliyeti 3-3.5 dolar aşağı çekebilen gelişkin bir teknolojiye sahip. Bu da Tüpraş için uluslararası şirketlerin iştahını kabartıyor.

 

Özelleştirme tartışmalarında bu tip teknik argümanları kullanabilmek gerekli. Tüpraş, Ereğli, Türk Telekom gibi şirketlerin kârlılık rakamlarını gündeme getirmek anlamlı...

 

Ama en önemlisi, sıradan insanın yediğini, içtiğini, hastalığını, çocuğunun eğitim ihtiyacını kendi sorumluluğu kabul eden, toplumun ihtiyaçlarından yana kamusal bir ekonomi talebini canlı tutabilmek. Gündelik hayatın özelleşmesine karşı geniş kitlelerin reşeksini harekete geçirebilmek. Özelleştirmeye karşı direnişi sıradanlaştırabilmek.