Yabancı Sermaye

 MÜMTAZ SOYSAL

Cumhuriyet/ 06.05.2005

 

SON YARIM YÜZYILIN kafa karıştırıcı kavramlarından biri ''yabancı sermaye'' kavramı oldu. Hangi amaçla, nereye, nasıl geldiğine bakılmaksızın bir tartışmadır gidiyor: İyidir ya da kötüdür tartışması.

 

''Durun bakalım; ülkeye giren her yabancı para sermaye midir.. nereye, niçin geliyor?'' diye sormaya ve konuyu anlamaya çalışsanız suçlama hazırdır: Yabancı sermaye düşmanlığı.

Oysa, bütün çabalara karşın hâlâ yerli sermaye sıkıntısı çeken, ama yabancı sermaye konusunda da dün ve bugün hep sorun yaşayan bir ülkede bu konunun biraz daha ciddiyetle ele alınması gerekmez mi?

 

Doğru dürüst kalkınma planı yapmış bir ülkeye bu plan çerçevesinde yatırım için gelen, yeni istihdam yaratan, ürünleriyle dışsatımı arttıran, ülkenin bütün kurallarına ve bu arada kazanç transferi için konmuş olanlara uyan bir yabancı sermayeye kim karşı çıkmış ya da çıkar ki?

Ama, ülkeye giren her yabancı para yatırıma yönelik sermaye midir?

 

Örneğin, büyük özverilerle kurulan ve kâr getiren Tüpraş, Petkim, Erdemir, THY gibi kuruluşları sonuçta çeşitli yollardan bütünüyle ele geçirmek için dıştan gelecek para, yatırım sermayesi mi olmuş oluyor? Sıradan insanın gözünde, gelenin yatırımcı sermaye sayılması için yeni bir fabrika ya da işletme kurması gerekmez mi? Kendi yatırımınızla kurulmuş bir tesisi sattığınız zaman üretime ve istihdama katkıda bulunmuş oluyor musunuz?

 

Hele satıştan elde ettiğiniz parayı borç ödemek için kullanacaksanız...

 

Böyle bir işlemin, yani elinizdekini satışa çıkarıp hazır paraya konarak borç ödemenin, içki parasını karşılamak için babadan kalma evdeki eşyayı satmaya kalkışan ayyaş mirasyedinin yaptığından farkı ne? Üstelik, bu tür bir kolaylığın, borcunuzu ödemek için asıl yapmanız gerekenlerden, yani kayıt dışı ekonomiyi ortadan kaldırmak ve sağlam bir vergi sistemi kurup kamu gelirini arttırmak gibi çabalardan sizi alıkoyan, savsaklatıcı, tembelleştirici, uyuşturucu bir yanı yok mudur? Yatırımcı sermayenin, zaten var olanı ele geçiren değil, teknolojiye teknoloji, üretime üretim, istihdama istihdam, hizmete hizmet katan sermaye olması gerekmez mi? Böyle olmayan ve ulusal varlıkları ölmüş eşek fiyatına alan yabancı sermayeye ''hoş geldin'' denir mi?

Bu açıdan bakınca, verimsiz işletmesini yabancıya satıp aldığı parayla yeni bir yatırıma geçecek özel girişimciyi anlamak bir ölçüde mümkündür de.. verimli kamu işletmesini satarak borç ödeyen devlete akıl erdirmek çok zordur.

 

Kaldı ki, işletmesini yabancıya satıp yeni yatırım yapmadan köşesine çekilerek yaşamın keyfini süren mirasyedi bile nihayet kişisel bir tercih yapmış sayılır; ''Ulusal çıkarı niçin düşünmedin?'' diyerek onu sıkboğaz edemezsiniz.

 

Ama, halkın varlıklarını yok pahasına elden çıkarmayı göze alıp ''Babalar gibi satarım'' diyen bir Bakan'ın pervasızlığı hep mi cezasız kalmalıdır?