Hangi Kara Delik?

 

ZEKERİYA TEMİZEL

Cumhuriyet 11.11.2005

 

Bir sorunu çözmek için önce sorunun varlığını kabul etmek, sonra da sorunu doğru tanımlamak gerekir. Sorun doğru tanımlanamaz ise çözüm de yanlış olur.

Türkiye'yi yönetenler sosyal güvenlik sistemindeki sorunu tanımlarken gelişmiş ülkelerin sorun tanımını aynen kabul ediyorlar.

 

Gelişmiş ülkelerde sorun; nüfus artış hızının düşmesi, ortalama ömrün uzaması nedeniyle çalışanların finanse etmek zorunda olduğu emekli sayısının artması, yüksek yaşam standartları ve uzun ömür nedeniyle de sosyal güvenlik giderlerini karşılamakta zorlanılması.

 

Sorun bu olunca emeklilik yaşının yükseltilmesi, emeklilere tanınan hakların sınırlandırılması, primlerin yükseltilmesi gibi çözümler ön plana çıkıyor. Sosyal güvenlik sisteminde nesiller arası dayanışma yerini büyük ölçüde fon değerlendirme sistemlerine bırakıyor.

 

Türkiye'de durum aynı mı?

Yapılan açıklamalara bakacak olursanız aynı. Çalışanların finanse ettikleri emekli sayısı artmış, bir çalışan bir emekliyi finanse eder hale gelmiştir. Emeklilere hak ettiklerinin çok üstünde ödemeler yapılmış, fonlar iyi değerlendirilememiş, devlet bu savurganlıklar yüzünden büyük açıklar vermiş, açıkları kapatmak için yapılan borçlar altında ezilmiştir.

 

Bu durumda çözüm de çalışanların haklarını gasp etmektir. Emeklilik yaşını sürekli yükseltmek, hakları kısıtlamak ve onları sefalet içinde mezarda emekliliğe mahkûm etmektir.

Oysa Türkiye gerçeği bu değildir.

 

Ülkemiz nüfus artışı açısından dünyada sekizinci durumdadır. Türkiye nüfusunun 2015 yılında 80.3 milyona ulaşacağı hesaplanmaktadır. Başka açılardan büyük sorunlar yaratsa da nüfus artışı sosyal güvenlik açısından önemli bir fırsat penceresi oluşturmaktadır. Nesiller arası dayanışmanın sürdürülmesine olanak sunmaktadır.

Her yıl işgücüne bir milyondan fazla insan katılan, fon değerlendirme ve nesiller arası dayanışma sistemlerini birlikte uygulayan bir ülkede sosyal güvenlik sistemi güncel olarak açık vermez.

Sorun, uygulanan politikalardan kaynaklanmaktadır.

 

Türkiye'de büyüme istihdam yaratmamakta, yaratılan istihdamın büyük kısmı da kayıt dışında gerçekleşmektedir. Sosyal güvenlik sisteminin bu kadar açık vermesinin nedeni de kayıt dışılık nedeniyle çalışanların sosyal güvenlik sistemine katkıda bulunmamasıdır.

 

Söylediklerimizi, ANKA Ajansı'nın DİE verilerinden derlediği verilere dayanarak somutlaştıralım.

Türkiye'de toplam çalışan sayısı: 23 milyon 226 bin.

 

Sigorta kurumlarına prim ödeyenler: 11 milyon 32 bin.

 

Sigorta kurumlarında kaydı olmayanlar: 12 milyon 194 bin. Sigorta kurumlarına kayıt zorunluluğu olmayanlar: 4 milyon 55 bin.

 

Kayıt dışı çalışanlar: 8 milyon 139 bin.

 

SSK'ye kaydı gerekenler: 4 milyon 113 bin.

 

Bağ-Kur'a kaydı gerekenler: 4 milyon 28 bin.

 

Asgari ücret üzerinden ödenen SSK işçi ve işveren primleri, işsizlik sigortası primi ve gelir vergisi tutarları dikkate alınarak yapılan hesaplamaya göre kayıt dışındaki her çalışan nedeniyle devlet, ayda 244 YTL'lik gelirden mahrum kalmaktadır. Bu rakam en düşük basamaktaki bir Bağ-Kur'lu için 161 YTL olarak hesaplanmaktadır. Bu durumda;

 

SSK yıllık prim kaybı: 8 milyar 100 milyon YTL,

 

SSK işsizlik sigortası primi: 723 milyon YTL,

 

Bağ-Kur prim kaybı: 7 milyar 800 milyon YTL,

 

Kayıt dışı çalışan asgari ücretliler vergi kaybı: 6 milyar 373 milyon YTL,

 

YTL yıllık toplam prim ve vergi kaybı: 22 milyar 958 milyon YTL,

olmaktadır.

 

Bu tutara yabancı kaçak işçiler nedeniyle uğranılan prim kayıpları ile matrah düşüklüğü dolayısıyla alınamayan primler de eklenildiğinde yıllık gelir kaybı 26-30 milyar YTL'yi bulmaktadır.

 

Peki Türkiye'nin sosyal güvenlik kurumlarının açıkları ne kadar? 2005 yılında 23 milyar YTL. 2006 yılında ise 26 milyar YTL olacağı tahmin ediliyor.

 

Şimdi sormak gerekir, 2006 yılı bütçesine kara delik olarak tanımlanan ve gelecek on yılı ipotek altına alacağı söylenen sosyal güvenlik kurumlarının açıklarının nedeni nedir? Gelişmiş ülkelerin sorunu ile bizim sorunumuzun aynı olduğu söylenebilir mi?

 

Sosyal güvenlik kurumlarının açıkları aslında kayıt dışı işçi çalıştıran ve prim kaçakçılığı yapanların yerine yapılan bir ödemedir. Yapması gereken bir ödemenin devlet tarafından karşılanması nedeniyle bazı kesimlere yapılan bir transferdir. Devletin, çalışanlar ve kayıt içerisinde olanların yükümlülüklerini arttırması ve haklarını daraltması yerine, kaçağı önlemesi, devlet olma görevini yerine getirmesi gerekmektedir.

Türkiye'nin gerçek kara deliği kayıt dışılığı önlemeyen, bu konuda atılan adımları yürürlükten kaldıran yönetim anlayışıdır.