ŞÜKRAN SONER

Cumhuriyet

16.06.2005

 

Büyük Yürüyüş

 

DİSK yönetimi, 15-16 Haziran Büyük Yürüyüşü'nün 35. yıldönümünde, sendikal haklar arayışı için aynı adla İzmit'ten İstanbul'a doğru yürürken, ajans haberlerinin satır aralarında sendikal haklara ilişkin işverenlere verilen bir küçük ama içeriği büyük af ve rüşvetin haberi geçti...

 

Meclis komisyonunda görüşülüp kabul edilen yasa değişikliğinin başlığı, sendikaların spor ve kültürel tesis, kuruluş haklarına ilişkin düzenleme idi. Ama içine önergelerle sokuşturulan, işçilerin sigorta, prim, vergi yükümlülüklerini yerine getirmeyen işverenlere yönelik bir aftı. Dahası nereden geldiği anlaşılmayan, ancak kabul edilen bir önerge ile, işverenlerin bundan sonrası için işçi alım ve çıkarmalarında bildirim yükümlülükleri ortadan kaldırılıyordu.

 

Sendikalarımız uyanmadan komisyondan geçirilmiş, ilgisiz yasadaki, ilgisiz metin değişiklikleri Meclis'ten kolayca geçip yürürlüğe girebilir. Size ayrıntı gibi gelebilir ama, işletmelerin işçi alım ve çıkarmalarda Bakanlığa bilgi verme yükümlülüğünden kurtulmaları, kayıt, kural dışı üretimin tümden kutsanmasıdır. İşçi hakları, sendikal haklara yönelik çok yönlü, çok önemli olumsuz sonuçları olacaktır. Uygulamanın içinde olan herkes bilir ki, tek tek anlatmaya kalkışsam ne bu köşe sığar, ne de birkaçının anlatılması ile boyutları anlaşılabilir. Artık piyasacıları bile çok kızdıran, IMF'nin de şiddetle karşı çıktığı, yine de AKP iktidarının sürekli yenilerini çıkardığı, vergisini ödemeyenler, kuralsız iş yapanlara ilişkin aflar üzerinde hiç durmuyorum. Ne de olsa kuralsız düzene dayanan bir siyasi yapılanmanın, sıkı iktidar ittifakı içinde oldukları sermaye yapılanmalarını, kendi bakanlarını, şirkelerini de içine alan aflardan vazgeçememeleri, eşyanın tabiatına uygun bir sonuç.

 

Gazetemizin, Almanya'da Süleymancı şirketlerin vergi kaçakçılığından gözaltında olmaları, kayıt dışı yeşil sermaye patronlarının kaçtığına ilişkin haberleri ile bir bütünlük oluşturuyor. Son haftanın büyük medyasında da yer alan, AKP iktidarı ile palazlanan yeşil sermayenin, camilerde kayıtsız kuyutsuz toplanan, buharlaşıp uçurulan paraların, din kullanılarak vurgunculuğun boyutları dudak uçurtuyor.

 

Öte yanda Erdemir, TÜPRAŞ başta, en kârlı, üretim için en temel yatırımlarda, Erdoğan Hükümeti'nin sudan ucuza yabancılara satış için oynadığı rolü ortaya koyan haberlerin ardı arkası kesilmiyor. Borsa yupileri bile artık borç kapatma, bütçe açıkları adına baştan sona hak, hukuk dışı, kuralsız satış girişimlerinin çarpıklıklarını gündeme getirmekten, iktidar, özelleştirme idaresi icraatlarını sorgulamaktan kendilerini alamıyorlar.

 

Bu gidişatın bütününde, 15-16 Haziran'ın 35. yıldönümünde, sendikal haklar için büyük yürüyüş, nereden nerelere geldiğimizin bir utanç aynası gibi yüzümüze çarpıyor...

 

35 yıl önce yüz binler, DİSK'in kapatılması, en çok da sendikal örgütlülüğün, özgürlüğün önüne yasa ile yasak getirilmesine karşı fabrikalarından çıkarak, üretimden gelen güçlerini kullanarak sokaklara çıkmışlar, yürümüşler, yürümüşlerdi... Türk-İş üyesi işçilerin sınıf bilinci, refleksiyle, bu büyük direniş ve yürüyüşün içinde yerlerini almaları çarpıcıydı.

 

Sermaye sınıfı, işbirliği içindeki siyasi irade, emeğin bu güçlü direnişinden çok ama çok korkmuşlardı. Emekten intikamları acımasız oldu: Gerçi bir gece yarısından sonra Meclis'ten geçirilmiş, haksız, yasakçı yasa yargıdan geri dönmüştü. Sıkıyönetim ilanı, DİSK yöneticilerinin tutuklanıp yargılanmaları, kimi işçi liderlerinin işkenceden geçirilmeleri, cezalandırmaların en hafifleriydi.

 

Asıl kalıcı, yıldırıcı cezalandırma, büyük direnişe katılmış işçi liderlerinin, DİSK, Türk-İş ayırımı

yapılmaksızın, işveren görevlileri kayıtları, fotoğraf, polis saptamaları ile kara listelere alınmalarıydı. Bu kara listeler sayesinde yıllarca işsiz bırakılıp, açlığa mahkûm edilerek işçiler yıldırıldı. Üzerine önce 12 Mart, sonra 12 Eylül'ün çok daha büyük, acımasız tırpanlamaları geldi.

 

Bugün ortada kara mizaha yakışır bir sendikal haklar tablosu var: 12 Eylül'ün yürürlükteki yasaklı sendikal yasaları, 15-16 Haziran'a konu olan yasakları mumla aratacak ağırlıkta, ses soluk çıkamıyor. Mucize ekonomimiz, anlı şanlı özel sektörümüzün sendikalı, toplusözleşmeli çalıştırdığı toplam işçi sayısı 2-3 yüz bini geçemiyor. İşçilerin an cak 5 milyon kadarı kayıtlı, sigortalı, vergisi ödenir konumda; çok daha fazlası kayıtsız, kaçak, kara ekonomide. 5 milyon kayıtlının çoğunun asgari ücrette, yasaların tümü çiğnenerek, fazla mesaisiz, kölelik düzeninde çalıştırıldıklarını söylemeye bilmem gerek kalıyor mu?..