TAV, tam da tava geldi..

Zülfikar Doğan

Akşam /14.06.2005

 

Tepe - Akfen - VİA (Viyana Havaalanı'nın İşletmecisi) bir araya gelip TAV'ı kurduklarında, Turgut Özal'ın dünya ekonomi literatürüne soktuğu Yap - İşlet - Devret (YİD) modeli de ilk uygulamayla, 'hayatiyet' buldu.

İstanbul Yeşilköy Havaalanı'nın 'Atatürk Uluslararası Hava Limanı' adıyla inşası ve 10 yıl süreyle işletilmesi bu ortaklıkla sahibini buldu.

Demir 'tavında' dövülür misali, hem böyle bir uluslararası havaalanı inşaatını süresinden önce kendi sağladığı finansmanla tamamlayan, hem de bugüne kadar başarıyla işleten TAV, yeni açılan ihaleye de 'tavında' girdi.

2.9 milyar dolara üstlenilen yeni işletme döneminde, yerli - tabancı bankaların 'bizden kredi alın' diye peşinden koştuğu TAV, artık uluslararası bir havaalanı kurucu ve işletmecisi olma yolunda 'marka' oldu. Hem de havaalanı 'yer hizmetleri' işine de girerek 'hizmet ve organizasyon bütünlüğüne' yöneldi.

Tahran - Humeyni Havaalanı ihalesinde yaşananlar, TAV'ı bu iddiasından vazgeçirmedi. Önce Kahire, ardından Kiev Havaalanı. Derken, bitişi için öngörülen süre 6 ay öne çekilerek bir iddia ortaya konulan, 18 ayda tamamlanacak Ankara - Esenboğa yeni uluslararası havaalanı terminal binası inşaat ve işletmeciliği. Şimdi de hedef, Hindistan!

Tabii HAVAŞ'ın satın alınıp yer hizmetleri alanına girilmesi ve bu vesileyle İzmir başta olmak üzere Ege bölgesi uluslararası ve turizme yönelik havaalanlarına da 'el atılması' TAV için yeni bir boyut.

Yıllar önce, İstanbul için YİD modelli ilk havaalanı inşa ve işletme ihalesi açıldığında nerede ise katılımcılar arasında 'yerli' firma, ya da konsorsiyum yoktu. Konsorsiyumlardaki tüm 'lider' firmalar yabancıydı. ABD'li Lockheed, işi 'aldı - alacak' konumdaydı. Tabii taviz, üstüne taviz istiyordu. Sağlayacağı kredi için devlet garantileri de cabasıydı. Ayrıca, imtiyaz istekleri art arda sıralanıyordu.

Birkaç kez açılıp iptal edilen ihalelerde sonuç alınamadı. Nihayet TAV'ın da katıldığı YİD ihalesinde iş sahibini buldu. Bu kez, 'yerliler becerir - beceremez, zamanında bitirir - bitiremez' tartışmaları yaşandı. Öngörülen süreden hem de yaklaşık bir yıl önce iş bitirildi, havaalanı işletmeye alındı. Geçen sürede de 'başarılı' bir işletmecilik yapılarak bu referansla, yukarıda bahsettiğim diğer yurt dışı havaalanlarının inşa ve işletme ihaleleri kazanıldı.

Artık Türkiye'nin dünya çapında, tanınan, bilinen, milyarlarca dolarlık işlere, işletmeciliklere imza atan, girdiği uluslararası ihalelerde rakipleri 'silen' bir markası var; TAV!

 

TAV aslında bize birçok şeyi göstermeli, öğretmeli. Hep devlet işletmeciliği kötü, özel sektör işletmeciliği iyi - kusursuz yaklaşımı. Ya da 'Bizimkiler bilmez, yürütemez. Ne varsa ecnebilerde var. Vereceksek yabancıya verelim. Satacaksak yabancıya satalım' anlayışını ciddi biçimde gözden geçirmemiz gerekmiyor mu? En azından TAV, bu konuda bir örnek oluşturmuyor mu? TAV ortaklarından Akfen'in patronu Hamdi Akın'ın 'Atatürk Havaalanı'nı yabancılara bırakamazdık. Bizim için bu bir onur ihalesiydi. Erdemir, Tüpraş, Türk Telekom'da yerli şirketlerde kalmalı. Bunlar Cumhuriyet'in yüz akları, imtiyazları' sözlerine kulak vermek, hak vermek yanlış mı? Sadece kamu işletmeleri değil, bilişimde, teknoloji üretmede - yaratmada Microsoft, Dell, İntel, gibi devleri geride bırakan başta Turkcell olmak üzere, bu ülkenin 'özel - ulusal' markaları için de aynı yaklaşımı göstermek, zul mü?