Özelleştirmeye
karşı bir mücadele cephesi
İ.Sabri
Durmaz
01.06.2005 Evrensel
Pazartesi günü İstanbul’da bir basın açıklaması yapıldı.
Basın açıklamasına Türk-İş Genel Başkanı Salih Kılıç ile
Türk Metal, Petrol-İş ve Haber-İş sendikalarının genel
başkanları katıldı. Basın açıklamasında Türk-İş’in
özelleştirme ile karşı karşıya olan üç büyük sendikasının
genel başkanları kamuoyuna, bundan böyle özelleştirmeye
karşı ortak mücadele edeceklerini açıkladılar. Başkanlar;
“Çünkü özelleştirme ile tek tek işletmeler değil geleceğimiz
satılıyor” diyorlardı.
Hiç kuşkusuz bu basın açıklaması çok önceden yapılmalı;
üstelik basın açıklaması olarak da kalmayıp, “geleceğinin
satılmasını engellemek isteyen insanların kararlılığı” ile
mücadelenin sürdürülmesi gerekirdi. Eğer böyle yapılsaydı
bugüne kadar çekilen acıların çoğu çekilmemiş olurdu. Ama bu
dört sendika lideri bugün böyle bir açıklama yapıyorsa;
bugünden sonra da onlardan beklenen; ortak mücadelenin
gereğini yapmaktır. Çünkü eğer bu üç sendika bu açıklamanın
kendilerine yüklediği yükümlülüğü yerine getirmeye
yönelirlerse, bugüne kadar tek başına mücadelede sorun
yaşayan diğer sendikaların ve özelleştirmeye karşı olan
değişik güç odaklarının da bu birliğe katılacağından şüphe
duyulamaz.
Çünkü bugün özelleştirme ile karşı karşıya olan sendikalar
bu üç sendikadan ibaret değil. Türk-İş’in kamuda örgütlü
bütün sendikaları böyle bir saldırının muhatabı durumunda.
Dahası Seydişehir’de Hak-İş’e bağlı Çelik-İş üyesi işçiler
haftalardır mücadeleci bir çizgide işyerlerini savunuyor,
özelleştirmecilere karşı göğüs göğüse mücadele ediyorlar.
Dolayısıyla; Türkiye’de özelleştirme mücadelesine katılacak
güçler pazartesi günü Taksim’de basın açıklamasına
katılanlardan çok fazladır ve bugün gelinen yerde; bütün bu
güçleri birleştirmeden mücadelenin ilerletilmesi,
özelleştirmecilerin püskürtülmesi oldukça güç olacaktır.
Bütün bunların da ötesinde özelleştirme cenahında da yeni
manevralar eksik olmamaktadır. Özelleştirilecek kurumlar
için “Stratejiktir filan anlamam, yerli, yabancı kim
parasını verirse ona satarım” diyen hükümet ve arkasındaki
güçler; çıkan tepkiler karşısında, “Petrol, demir-çelik ve
Telekom gibi ‘stratejik’ tesisleri yabancılara satmamalıyız”
propagandasına başladılar. Bu süreçte de, OYAK başta olmak
üzere “yerli” firmalar özelleştirmeye daha bir iştahla
yaklaşmaktadır. Öyle anlaşılmaktadır ki, “0YAK’a, Koç’a,
Sabancı’ya satmak ehveni şerdir” diyenler sahneye
çıkacaktır.
Sendikalar, sendika yöneticileri, işçilerin ileri kesimleri
bu saatten sonra bu tür oyunlara düşmemek sorumluğunu da
yüklenmiştir. Çünkü; yerlilik, yabancılık bir tarafa;
özelleştirme ile amaçlananın, bütün bu alandaki üretimin
piyasa koşullarına çekilmesi, işçilerin iş güvencesi ve
kazanılmış haklarının ortadan kaldırılması, taşeronlaştırma
üstünden işçilerin birliğinin ve sendikaların parçalanması
olduğunu görmek gerekir.
Pazartesi günü Taksim’de yapılan basın açıklaması;
sendikalar ve emek örgütleri tarafından yeni bir ileri
hamlenin vesilesi olarak değerlendirildiği ölçüde anlamlı
olacaktır. Ereğli’de, Seydişehir’de özelleştirmeye karşı
mücadele bayrağı açmış işçilerin varlığında sendikaların
oluşturacağı birlik çok daha anlamlı olabilir ve hızla
büyüyebilir. Koşullar bunun için elverişlidir.