Söylemek yetmez, pratik müdahale önemli

 

İ.Sabri Durmaz

Evrensel 30.09.2005


En son Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı’nın hazırlıkları aşamasında toplanan Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma Kurulu çarşamba günü yine toplandı. Kurulun gündeminde; hükümet tarafından Meclis’e gönderilecek olan; Sosyal Yardımlar ve Primsiz Ödemeler Yasa Tasarısı ile Sosyal Güvenlik Kurumu Yasa Tasarısı vardı.


Dünkü Evrensel’de verilen haberde de görüldüğü gibi Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma Kurulu’nda sendikalar, meslek örgütleri, patron örgütleri ve “devletin ilgili kurumları”nın sözcüleri yer alıyor. Bileşime bakılınca; sanki bu konuda söz söyleyebilecek her kurum çağrılmış görünüyor. Ama gerçeğe bakıldığında, hükümetin bu kurumları; hazırladığı yasa taslaklarına “demokratik” bir görünüm verme dayanağı yaptığı anlaşılıyor. Çünkü hükümetin, bu kurullarda söylenenlerden aslında sadece sermayenin çıkarına olanlarını dinlediği ama işçiden, emekçiden, emekten yana önerileri hiç hesaba almadığı artık gün gibi ortada. Bunun açık kanıtı ise; kurulun bir önceki gündemindeki Sosyal Güvenlik Yasa Taslağı ile ilgili tartışmalarda sendikalardan, emek örgütlerinden gelen görüşlere hiç itibar edilmediği gerçeğidir. Dahası hükümetin Sosyal Güvenlik Yasası’nı IMF ve öteki uluslararası ve yerli sermaye güçlerinin istekleri doğrultusunda hazırladığı ortadadır. Şimdi, Meclis gündeminin ilk sırasındaki bu taslak açıkça göstermektedir ki, sendikaların ve emek örgütlerinin temsilcilerine bu kurullarda “görünüşü kurtarmak” ve “bloke edilmek” için yer verilmektedir.


Hükümet, “danışma üst kurullarıyla”, “her kesimin sesini dinliyorum” havası yaratırken, yaptıklarına meşruiyet kazandırmak istemekte, Meclis’e getirilen taslağı “bütün tarafların üstünde anlaştığı bir metin”miş gibi sunmaktadır. Böylece, gelişmeleri yakından izlemeyen kamuoyu kesimleri için; “taslaklar”, her kesimin, enine boyuna tartışıp, masa başında, üstünde anlaştığı ortak taslağı olarak görünmektedir.


Oysa işçi sınıfı mücadelesinin tarihi bize göstermektedir ki; işçiler, işçi örgütleri, emekçilerin temsilcileri masa başlarında da fikirlerini söylerler ama bununla yetinmezler. Eğer işçilerin temsilcileri sadece fikirlerini söyleyerek gidişata gerekli müdahaleyi yaptıklarını düşünürlerse yanılırlar. Çünkü hükümet, parlamento ve öteki sermaye kurumları kuruluşları, fikirlerini söyledikten sonra da kendi güçlerini ve imkanlarını kullanarak, sürece müdahaleyi sürdürürler, yasaların, tüzüklerin, kararların istedikleri gibi çıkması için ellerindeki her imkanı etkin bir biçimde kullanırlar. Bu yüzden de masa başında işçiler ne kadar haklı, istekleri ne kadar “reddedilmez” görünürse görünsün, sonuçta sermaye güçleri kendi isteklerini yasa, karar vb. haline getirmek için çalışır.


Onun içindir ki, işçiler, emekçiler ve onların örgütleri fikirlerini söyleyen ama aynı zamanda asıl olarak da bu fikirlerin karara, yasaya, pratiğe dönüşmesi için bir güç olarak sahneye çıkan bir mücadele çizigisiyle sürece müdahale etmek zorundadırlar.


Nitekim; Sosyal Güvenlik Yasa Taslağı şimdi Meclis’tedir ve patronlar ile IMF’nin istekleri yasa maddelerine dönüşmüş olarak Meclis’ten çıkarılmak istenmektedir. Bunu değiştirmenin yolu ise; işçilerin, sosyal güvenlik yasasının böyle çıkmasından zarar görecek emekçi kesimlerin kendi ellerindeki kitle gücünü kullanarak sahneye çıkması; Meclis’in bu yasayı hükümetten geldiği biçimiyle çıkarmasını önlemektir. Yani işçilerin, emekçilerin ve onların örgütlerinin ellerindeki her imkanla mücadeleye atılmasıdır.


Sendikalar, Emek Platformu ve öteki emek örgütleri de ancak böyle bir mücadele hattında birleşirse kendi üstlerine düşeni yapmış olurlar. Bu elbette, önceki gün Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma Kurulu’nun gündemine gelen yasa taslakları için de böyledir.


Herkes hesabını böyle yapmak durumundadır. Yoksa bu kurula katılan herkes, aynı zamanda sermayenin ve hükümetin suç ortağı durumuna da düşer.