Tüpraş ve özelleştirme dayatması

 

Nuray Mert

Radikal 15.09.2005

 

Özelleştirme dayatmacılarının gözü aydın, sonunda Tüpraş da satıldı. Özelleştirme havarileri bayram yapıyor, tuhaf olan şu ki, geçen ocak ayındaki ilk ihalede, üstelik daha fazla hisse çok daha düşük bir fiyatla satılmıştı, o zaman da bayram yapmışlardı. Sonra Danıştay kararıyla satış iptal edildi, şimdi daha yüksek bir fiyatla satıldı, hiçbir şey olmamış gibi yine zil çalıp oynuyorlar.


Her şey bir yana, bu durum karşısında utanıp sıkılmaları gerekmez mi? Madem değeri buydu, o fiyatla satılmasına niye sevindiniz? Demek ki, konuya satılsın da ne olursa olsun diye bakılıyor.


Nitekim, Maliye Bakanı, bir açıklamasında, 'Bu, bir prensip meselesidir, ilke meselesidir, politika meselesidir.. kâr edeni de satacağız zarar edeni de satacağız' demişti (Milliyet, 28 Temmuz 2005). Doğru söylüyor, bu bir ilke, politika meselesi. 'Yağ satarım, bal satarım, ustam öldü ben satarım'cılar ilkelerinden taviz vermiyor, biz neden verelim? Neden özelleştirme taraftarlığı sorgulama kabul etmiyor, işin ilke meselesi olduğunu açıkça ifade ediyor da, itiraz eden çıkınca, bu itirazlar üstelik ne kadar mantıklı, tutarlı olursa olsun 'körü körüne muhalefet' olarak bir kalemde siliniyor? Adamlar körü körüne satınca oluyor, ama yapılan işin ne kadar hakkaniyetsiz, sorunlu olduğunu bin dereden su getirerek anlatanlar, itiraz edenler hep ofsayta düşmüş sayılıyor?


Ben, 'Satılsın ama şöyle satılsın, böyle satılsın, yabancı almasın, yerlide kalsın' düşüncesinde biri değilim. Öyle düşünenlerin gerekçeleri kendine. Ben özelleştirmeye, ilke olarak, siyasi tavır olarak karşıyım. 'Devlet yoğurt üretmez' filan diye konuyu basite indirgemenin âlemi yok. Kimse, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri'ni ihya edelim, üretimi devlete yaptıralım demiyor. Ekonomide, özel sermayenin alanı yeterince geniş, konu bu değil. Özelleştirme dediğiniz, kamunun malını, yani hepimizin ortak malını siyasi iktidarların babasının malı gibi satışa çıkarıp, parasını har vurup harman savurması. Özelleştirmeciler önce hesap versinler, 20 yıldır yapılan özelleştirmelerin parası nereye gitti? Bir önceki iktidar, parayı çarçur etti diye suçlamak kolay. Siz çarçur etmeyip ne yapacaksınız? Türkiye'deki hukuki ve siyasi altyapı, özelleştirmenin parasının hesabını sormaya müsait değil.


İngiltere'de bir tren kazasından sonra, özelleştirilen demiryollarında kazadan sorumlu şirket (Railtrack) battı, demiryolu yeniden devletleştirilmek zorunda kaldı. Bizde böyle bir örnek var mı? Ayrıca, kapitalizmin beşiği olan İngiltere'de, özelleştirmeye karşı, hâlâ 'Aile gümüşünü ne hakla satıyorsunuz?' tartışması var. Bizde, 'Kimin malını kime satıyorsunuz?' diye sorduğunuzda, kabahatli oluyorsunuz.


Tüpraş'ın özel olarak ne kadar önemli bir kuruluş olduğu konusuna girmeyeceğim, özellikle Petrol-İş Sendikası'nın öncülüğünde aylardır kampanya yapılıyor, yazılıp çiziliyor. Ama söylenenlere kulaklar tıkalı. Tam da bu nedenle, ben diyorum ki, önce şu özelleştirme dayatmasını, dogmasını sorgulayalım, yoksa ne deseniz boş, bu dayatmanın pişkinliğini, tutarsızlığını başka türlü kırmak imkânsız. 'Üçüncü Dünya liberalizmi' almış başını gidiyor. Üçüncü Dünya'ya dayatılan koşulların reklamını, borazancılığını yapmak 'liberal' kimlik sayılıyor.


Aile mirasını iyi paraya okutma gayretindeki cahil mirasyedi tavrı, 'dünya gerçeklerini, ekonomiyi kavramak' diye yutturulduğu için, alıcıya hoş görünme derdindeki cahil mirasyedi pişkinliği ortalığı kasıp kavuruyor. Alıcı, ha kasabaya gelmiş olan turist olmuş, ha zengin amcaoğlu ne fark eder? Siz mirası kardeşlerinizden kaçırıp, onlara danışmadan satılığa çıkarıyor musunuz, çıkarmıyor musunuz? Mesele o.


Kim ne derse desin, kamunun ortak zenginlikleri konusunda diretmek zorundayız. Hepimizin malını satıyorsunuz, ben hakkımın sonuna kadar peşinden gitmekten yanayım ve hakkımı helal etmiyorum, tüm toplumu bu helalleşmede taraf olmaya davet ediyorum.