Tüpraş-Telekom-AB
mahkemesi
Yiğit Bulut
Radikal /
12.09.2005
Bugün,
'Türkiye'de üretim yapıp Gümrük Birliği içinde kaybolan' bütün
şirketlerimizi ilgilendiren ve detaylarını daha önce defalarca
paylaştığım davanın yapılan duruşmasından ilginç bazı notları
aktarmak istiyorum. Yalnız bu konuya geçmeden kendimi tutamayacağım
ve özellikle Tüpraş konusunda direndiğim günlerde beni 'Doğucu,
statükocu, ulusalcı, küreselleşme karşıtı, 3. Dünyacı, Aydınlıkçı,
Kızıl Elmacı hatta cahil' gibi kendilerine göre en ağır sözlerle
itham edenlere, o gün bu köşede paylaştığım şu tezi hatırlatarak
sadece bir soru soracağım.
Tezimin özeti: 'Türkiye, AB yoluna girecekse özellikle sermaye
piyasamız 2.20 veya daha üstü bir noktaya gidecekse, Tüpraş'ın
değeri 4.5 milyar doları bulabilir, bu şirket 2 milyar dolara
satılmamalı ve bu işlem mutlaka iptal edilmelidir'.
Sevgili dostlar, Tüpraş'ın cuma akşamı itibarıyla kapanış değeri 4.5
milyar dolar ve bana göre ihalede oluşacak fiyat 5 milyar doları
dahi geçecek. Şimdi Tüpraş 2 milyar dolara satıldığı zaman 'beni
yerden yere vuranlara' sormak istiyorum: siz mi 'cahil, statükocu'
gibi sözleri hak ettiniz yoksa 'kamu malı ucuz satılmasın' diye
ortaya dökülen ben mi?
Tüpraş konusunu, haftanın diğer önemli olabilecek başlığı olan
'Telekom için Danıştay görüşüne dikkat' uyarısı ile kapatmak
istiyorum. Neden dikkat derseniz. Telekom'un satışı ile ilgili
süreci iptal yoluna sokacak bir açıklama gelebilir. İptali doğru
olur mu? Bana göre iptal edilir ve ihale 3 Ekim sonrası yeniden
yapılırsa 20 milyar dolara yakın bir fiyat ortaya çıkabilir, aynen
Tüpraş'ta olduğu gibi.
AB'de açılan 'Gümrük Birliği'nden' zarar ettim davasına gelince.
Sizlere daha önce firmanın talebini ve gelinen noktayı aktarmıştım.
Geçtiğimiz hafta duruşma yapıldı ve ben de izledim. İşte duruşmadan
notlar ve önemli noktalar:
- Dava 'esas'tan görüldü. AB Konseyi ve Komisyonu ayrı ayrı savunma
yaptılar. Bunun anlamı; ilk defa bir AB mahkemesi, 'Konsey ve
Komisyon'un, dava görüşülmeden reddedilmelidir' tezine rağmen konuyu
esas itibarıyla kabul ederek ele aldı.
- Dava sırasında raportör hâkim konuyu 'Zarar var mı' noktasından
değil, Türkiye'nin ettiği genel zararın 'firmaya ne kadar' yansıdığı
noktasından ele aldı. Hâkimler ve savunma yapan avukatlar
konuşmalarında genel olarak 'Türkiye'nin zarar ettiğini kabul eden,
firmanın zarar miktarını sorgulayan' ifadeler kullandılar.
- İlk defa bir Türk avukat, davadan kısa bir süre önce izni iptal
edilmesine rağmen, sorular sırasında fiili durum yaratılarak,
AB mahkemesinde savunma yaptı ve zabıtlara 'avukat' olarak işlendi.
Bu durum Türkiye'nin fiili olarak Gümrük Birliği'nden dolayı AB
hukuk sistemi içinde bazı haklar kazanmasına yol açabilir.
- Firmanın tezi ve savunma sırasında gerek hâkimler, gererse karşı
tarafın avukatları şu tezi kabul ettiler: 'Türkiye, GB içine dahil
olduğundan bugüne kadar söz verilen fonların sağlanmaması, serbest
dolaşım olmaması gibi sebepler dolayısıyla genel bir zarar oluşmuş
olabilir'. Bunun anlamı: Türkiye GB'nin var olan halinden zarar
görüyor.
- Dava sırasında çok acı bazı gerçeklerin de altı, savunma yapan AB
avukatları tarafından, çizildi; AB genelinde bizim de yani Türk
vatandaşlarının da hayatı hakkında doğrudan-dolaylı karar veren
yüzlerce komite var ama Türkiye sadece bir elin parmakları kadarında
var. 'AB'nin Gümrük Birliği, 3. ülkeler ile anlaşmaları' gibi
başlıkları düzenleyen ve yürüten 133 No'lu komitede Türkiye'nin söz
hakkı yok. Bunun anlamı; Türkiye'nin 3. ülkeler ile gümrük
tarifleri, bizim haberimiz dahi olmayan bir yerde hazırlanıp, bize
tebliğ ediliyor.
- AB Komisyonu adına savunma yapan avukat şöyle bir ifade kullandı:
'Bu zarar oluşmuş ise bunu bize değil, bugüne kadar önlem almayan
Türk hükümetlerine sorun'. Bu cümlenin anlamı çok açık: sizin
haklarınızı gasp ettirenlere hesap sorun bize değil.
Sonuç: Dava ile ilgili karar altı aya yakın bir süre içinde
açıklanacak. Karar ne olursa olsun bir gerçek var; Türkiye'nin
almadığı, alamadığı hakları var ve bunları savunması gereken
bürokrat-siyasetçi-sivil toplum örgütleri gibi ana aktörler genelin
peşinde koşup, detaylar ile gerektiği gibi uğraşmıyorlar.
|