Değişen pek bir
şey yok!
Emin Çölaşan
Hürriyet
/11.09.2005
YIL
1912. Osmanlı, Balkan Savaşı’nda. Bulgar ordusu Trakya’yı ele
geçirmiş, başkent İstanbul’un kapısına dayanmış. Asker operatör Dr.
Cemil Paşa (Topuzlu) belediye başkanı.
İstanbul’a Trakya’dan akın akın on binlerce hasta, yaralı asker ve
göçmen geliyor. Kolera gibi salgın hastalıklar çıkmış. Bunları
barındıracak yer yok, yiyecek yok, hastanelerde ilaç yok ve üstelik
hiç para yok. Cemil Bey para istemek için Maliye Nazırı
(bakanı) Rıfat Bey’e gidiyor. Ötesini anılarında anlatıyor:
(Dikkatle okuyunuz, günümüze epeyce benzeyen bazı gerçekler
göreceksiniz!)
‘Hükümetten hiç olmazsa avans istedim. Buna asla imkán olmadığı
cevabını aldım. Nazır beni dinledikten sonra ‘Paşa, biz sizden daha
kötü durumdayız. Askerin yiyeceği yok. Veznemiz tamtakır kuru bakır.
Osmanlı tarihinde ilk defa olarak, askeri besleyebilmek için bir
askeri kışlayı satmak zorunda kalıyorum. Dün Taksim kışlası ile
Talimhane meydanını bir yabancı şirkete verdik. Yarın da Dolmabahçe
gazhanesini, Kadıköy rıhtımını ve Borsa hanını satmak için bazı
şirketlerle müzakereye girişeceğim. Eğer başarılı olursam size de
biraz yardım ederim. Aksi takdirde kendi yağınızla kavrulmaktan
başka çareniz yok.’
Rıfat Bey’i yumuşatmak için işi şakaya boğdum: ‘Beyefendi, galiba
Satar Ali oyununda olduğu gibi, hükümete ait ne varsa okutmaya
bakıyorsunuz. Ben de belediye binasını satmayı düşündüm ama para
etmez.’
Sonra bir yabancı bankacı buluyorlar. Maliye Nazırı, bir Fransız
bankasının İstanbul temsilcisi ile yaptığı görüşmeyi Cemil
Bey’e anlatıyor:
‘Belediyenin yaptırmakta olduğu mezbahanın işletmesini onlara
verirseniz, biraz para verecekler. Bir de piyango imtiyazını
istiyorlar. Şimdi yandaki odada bekliyor, kendisiyle görüşün.’
Cemil Bey yan odaya geçip yabancı bankacı ile görüşüyor. Uzun
pazarlıklardan sonra belli bir para üzerinde anlaşmaya varıyorlar.
Fakat Maliye Nazırı o gelecek paranın önemli bir bölümünü devlet
bütçesi için istiyor... Ve yakınıyor:
‘Bize müracaat eden şirket gazhaneyi, rıhtımı ve Borsa hanını ölü
fiyatına satın almak istiyor. Bunları satsak bile vaziyeti
kurtaramayız.’
Neyse, sonuçta yabancılara satışlar yapılıyor. Ama ölmüş eşek
fiyatına yapılıyor! Ellerine geçen paralar da Cemil Bey’in
ifadesiyle ‘maalesef çok durmadan eriyip gidiveriyor!’
* * *
Yıl 1912. Ülke savaşta. Bulgar ordusu Trakya’nın büyük
bölümünü ele geçirmiş, İstanbul’un kapısına dayanmış. Devletin
bütçesi tamtakır. Elde para yok. Bu yüzden kışlalar, rıhtımlar bile
satılıyor.
Özelleştirme yapılıyor!
Yıl 2005. Osmanlı yok, Türkiye Cumhuriyeti var.
Ülke savaşta değil. Ancak satış ve özelleştirme
koşulları 93 yıl öncesine göre hemen hemen aynı.
Devlet bütçesi kurtarmıyor! Bir şeyleri satmak gerekiyor. Neyi
satacaksınız ki birkaç ayı, en fazla bir yılı kurtarasınız?
Türk Telekom, Erdemir, Tüpraş, Petkim, Milli Piyango, limanlar,
devlet binaları!..
Allah ne verdiyse hepsini okutacaksınız. Yerli, yabancı, hiç
fark etmez.
Parayı veren düdüğü çalacak!
Sizin en kritik tesisleriniz, Telekom’da olduğu gibi
yabancıların eline geçecek. Ne uğruna?
Birkaç milyar dolar uğruna!
Maliye Bakanı konuşacak: ‘Sümerbank’ı bitirdik, ismini
tarihten sildik.’
Devletin o Sümerbank’ı ki, bu ülkenin en yoksul dönemlerinde
halkın kefen bezini, patiskasını, ayakkabısını, askerin postalını
üretmiş, milyonlarca insanımıza en büyük hizmeti sağlamış. Hiç
değilse saygısızlık yapmasınlar.
Bu kafalar Balıkesir SEKA káğıt fabrikasını yüzlerce dönüm
arazisi, tesisleri, makineleri, binaları ve her şeyi ile AKP
iktidarının en yakını olan Albayraklar’a sadece 1 milyon
100 bin dolara özelleştirme adı altında sattılar. Telekom
Araplara gitti.
Şimdi sırada Tüpraş, Erdemir gibi dev kuruluşlar, limanlar,
en kritik tesisler, altın yumurtlayan tavuklar var. Kime, kaça
satılacağı belli değil.
İktidar partisi bunlar için bir taban fiyat bile açıklamaktan
korkuyor. Olmazsa olmaz fiyatı yok! Anlayışları şu: Parayı
veren düdüğü çalar!
Osmanlı savaştaydı, parasızdı. O yüzden malını mülkünü peşkeş
çekiyordu... Ve Maliye Nazırı Rıfat Bey’in deyimiyle ‘ölü
fiyatına’ satmak zorunda kalıyordu.
Ya günümüzde ne oluyor? Her şey Osmanlı’nın son yılları gibi
değil mi?
Şimdi elde ettikleri paralar da Cemil Topuzlu’nun deyimiyle ‘çok
durmadan eriyip gidiverecek’. AKP birkaç ayı kurtaracak, olan bu
milletin malına mülküne, altın yumurtlayan stratejik tesislerine
olacak...
Ve son pişmanlık fayda vermeyecek.
|