Salgın Döneminde

Ücretsiz Bakım Emeği

 

 

Doç. Dr. Betül Urhan

Kocaeli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü

 

Son on yıldır savaşlardan kaynaklanan kitlesel göçlerin yarattığı insanlık dramlarına, ekonomik krizlerin yarattığı yoksulluğa, çevresel felaketlere tanıklık ediyoruz. Covid-19 salgını ise şu günlerde yaşadığımız bir başka felaket. Bu tip felaketlerin giderek daha sık aralıklarla yaşanması 21. yüzyıl insanı için olağanüstü olarak adlandırılan dönemlerin olağan ve kalıcı bir hale geldiğini gösteriyor. Dünyanın hemen hemen bütün ülkelerini ve insanlarını etkileyen bu tip salgınların, ekonomik ve iklim krizlerinin, çevresel felaketlerin hayatımızda yaratacağı birçok değişimi daha şimdiden deneyimliyoruz. Kuşkusuz millet, sınıf, cinsiyet farkı gözetmeksizin bütün insanları etkiliyormuş gibi görünen bu krizlerin sonuçları, her sosyal grubu ve sınıfı farklı şekillerde etkilediğini gösteriyor. 1980’lerden beri uygulanan neo liberal ekonomik ve sosyal politikaların yarattığı ve derinleştirdiği yoksulluk, işsizlik, cinsiyet eşitsizliği gibi eşitsizlikler, fırtına sonrası karaya vuran bir enkaz gibi çok daha açık bir şekilde görünür hale geliyor. Dolayısıyla salgın döneminde ve sonrasında düşünmemizi, tartışmamızı ve mücadele etmemizi gerektirecek yeni olmayan ama çok daha derinleşen ve derinleşecek olan sosyal sorunların olacağını şimdiden söyleyebiliriz.

Bizim bu kısa yazımızda odaklanacağımız konu bakım sorunudur. Bilindiği gibi bakım bir bireyin karşısındaki kişinin refahını ve iyiliğini sağlamak, ekonomik ve sosyal yaşama katılımını yeniden üretmek ve sağlamak amacıyla yürüttüğü sosyal, psikolojik, duygusal ve fiziksel etkinliklerin bütünüdür. Bakım insanın en temel ihtiyaçlarından birisidir. Bütün insanlar hayatlarının çeşitli dönemlerinde (çocukluk, yaşlılık, hastalık, engellilik, annelik vb.) mutlaka bakıma ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle hemen her insan, yaşamı süresince bakım alan veya bakım veren konumda olabiliyor. Hem birey hem de toplum için bu kadar hayati olan bakım, çoğunlukla özel alan yani ev ile ilişkilendirilmiştir. Toplumsal cinsiyete ilişkin geleneksel roller çerçevesinde, özel alana ve dolayısıyla kadınların dünyasına ve doğasına ait bir olguymuş gibi kabul edilmiştir. Bu durum her dönemde, hem ücretli hem de ücretsiz olarak sunulan bakım işinin büyük çoğunlukla kadınlar tarafından omuzlanmasını beraberinde getirmiştir. Erkekler, sendikalar ve devlet bu yükü paylaşmakta çok isteksiz davranmışlardır. Toplumun ve bireylerin iyiliğinin sağlanmasında merkezi bir öneme sahip olan bakım işi kadın işi olarak görülmüş ve değersizleştirilmiştir. Ev işleri ile birlikte hane üyelerinin bakımının kadınların görevi olduğuna yönelik toplumsal ön kabulün en önemli sonucu, kadınların ekonomik ve sosyal alandan dışlanmaları, güçsüzleşmeleri ve erkeklere bağımlı hale gelmeleri olmuştur.

1980 sonrasında izlenen neo liberal politikalar çerçevesinde kamu harcamalarının azaltılmasına yönelik politika ve stratejiler, bakım hizmetlerini özel alana hapsetme konusunda çok daha istekli olmuştur. Böylece çocuk, yaşlı, hasta, engelli gibi kendine bakamayacak durumda olanlar ile kendine bakabilecek durumda olanların bakımı için gerekli olan bütün hizmetler ve işlerden oluşan devasa yükler kadınların omuzlarına bırakılmıştır. Erkekler ise bu işlerin kıyısında durmuşlardır. Sayılar da bize bunu gösteriyor. Nitekim normal şartlarda kadınlar günde ortalama 4 saat 25 dakika ücretsiz bakım işi yaparken, erkekler sadece 1 saat 23 dakika yapıyor. Kadınların bu devasa yükleri karşılıksız olarak yapmaları, onların bu yüklerini azaltacak kamusal bakım ve refah tesislerinin sınırlı tutulmasına ve kamunun (devletin) bakım maliyetlerini azaltmasına olanak veriyor.

 

Kadınlar bakım işlerinin merkezinde

Salgın hastalık gibi olağanüstü dönemlerin ve krizlerin kadınların evin içindeki yükünü daha da artırdığını gösteren araştırmalar bulunuyor. Örneğin, kriz dönemlerinde ailede evi geçindirmesi beklenen erkeğin işsiz kalması veya gelirinin azalması nedeniyle, satın alınamayan mal ve hizmetler çoğunlukla kadınlar tarafından üretiliyor. Salgın döneminde yüzbinlerce kişinin işsiz kaldığı veya gelirinin azaldığı biliniyor. Hem bu nedenden hem de virüse karşı alınan önlemler kadınların evin içindeki iş yükünü orantısız bir şekilde artırıyor. Gerçekten üstünkörü bir gözlem yapmak bile bize salgın hastalıkla mücadelede, enfeksiyonun yayılmasını önlemede kadınların ön saflarda, ücretli ya da ücretsiz tüm bakım işlerinin merkezinde olduklarını gösteriyor.

 

Salgının evde yarattığı yeni işler

Özellikle salgın nedeniyle okulların, çocuk bakımının ve diğer bakım tesislerinin kapatılması, 65 yaş üstündeki kişiler ile çoğunluğu çocuklardan oluşan 20 yaş altı kişilere uygulanan sokağa çıkma yasağı kadınların bakım sorumluluklarını daha da ağırlaştırmıştır. Özellikle okulların kapatılmasıyla birlikte evde kalan çocukların bakımı, ders ve ödevlerin takibi gibi işler kadınların ilgilenmek zorunda oldukları işlere eklenmiştir. Ayrıca virüsle mücadelenin önemli koşullardan birisi olan hijyen koşullarını sağlayabilmek rutin ev işlerine yeni sorumlulukların eklenmesini beraberinde getirmiştir. Örneğin alış veriş paketlerinin açılması, temizlenmesi, yerleştirilmesi, evin her zamankinden daha sık temizlenmesi, daha sık çamaşır yıkanması, daha sık yemek yapılması gibi. Üstelik bu işleri sadece tam zamanlı ev kadınları değil, ücretli çalışan kadınlar da yapmak zorunda kalıyor. Nitekim salgın nedeniyle evden çalışma olanağı bulan kadınlar hem ücretli işi hem bakım yükünü (ev işlerini) aynı anda yürütmeye çalışıyorlar. Bu durum kadınların ücretli ve ücretsiz toplam çalışma saatlerinin daha da artmasına neden oluyor.

 

Çalışan kadınların yaşadığı zorluklar

Evden çalışma olanağı bulamayan, ancak çalışmak zorunda olan kadınlar da farklı zorluklar yaşıyor. Bu kadınlardan hem dışarıda çalışmaları hem de ev işleri ve bakım sorumluluklarını yerine getirmeleri bekleniyor. Olağan dönemlerde çalışan kadınlar bu sorumluluğu ailedeki diğer kadınlarla (anneanne, babaanne vb.) dayanışarak yerine getirir ya da ücretli bakım hizmeti satın almak zorunda kalır. Kamunun veya işyerlerinin bakım hizmetleri sunan kurumlarının hiç olmaması veya sınırlı olması, ilk seçeneği kullanamayan kadınlar için, piyasadan hizmet satın almayı zorunlu kılar. İster bakım hizmetini yerine getirecek ücretli birini çalıştırma olsun, ister bakımın özel kurumlardan satın alınması şeklinde olsun, bakım hizmeti düşük ücretle çalışan kadınlar için oldukça pahalıdır. Üstelik bunu satın alabilecek durumda olsalar dahi salgın nedeniyle bu mümkün olamamaktadır. Dolayısıyla ücret düzeyi düşük olan işlerde çalışma olanağı bulabilen kadınlar için tek seçenek, çocuklarını anneanne, babaanne gibi akrabalarına baktırmaktır. Ancak 65 yaş üzeri nüfusun kritik durumu ve sokağa çıkma yasakları, çalışan kadınlar için çocuk bakımındaki temel sosyal desteğin de ortadan kalkması anlamına gelmiştir.

Dünyada ve Türkiye’de milyonlarca çalışan kadın için iş ve aile sorumluluklarını dengelemek her zaman zorlu bir görev olmuştur. Özellikle salgınla mücadelede sağlık ve sosyal hizmet gibi kilit olan sektörlerde (bu sektörlerde kadın istihdamının payı % 70’in üzerindedir)  çalışan kadınlar, virüsün bulaşma riskinin yanısıra, uzun çalışma saatleri, vardiyalı çalışma, yorgunluk, kaygı gibi durumlarla baş etmeye çalışırken, evdeki ilave bakım işlerini de yerine getirmek zorunda kalıyor.

 

Ülkelerden bakım desteği örnekleri

Bazı hükümetler, başta evden çalışmaları pek mümkün olmayan acil durum faaliyetlerine katılan sektörlerde çalışanlar olmak üzere, çalışanları desteklemek için önlemler aldılar. Örneğin İtalya’da, sağlık sektöründe çalışanların evde çocuk bakımının masrafını karşılayabilmesi için, 1.000 Avroya (1.104 ABD Doları) varan “bebek bakıcısı ikramiyesi” getirilmiştir. Çocuk bakım tesisleri ve okulların genel olarak kapalı olduğu Avusturya, Fransa, Almanya ve Hollanda’da bazı tesisler çekirdek kadro ile faaliyet göstermek yoluyla, zorunlu olarak hizmet işlerinde çalışanların çocuklarına bakılmaları sağlanmıştır. Almanya da düşük gelirli ana-babalar için çocuk bakım yardımlarına erişim olanaklarını artırmıştır. Güney Kore ise, hanelerin kreş yerine evde bakıma geçmeleri nedeniyle düşük gelirli hanelere yönelik kuponlar için 2,4 trilyon Won (2 milyar ABD Doları) tahsis etmiştir.

 

Eşitliği gözeten sosyal politikalar

Kuşkusuz salgın, ücretli ve ücretsiz bakım işinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Ancak deneyimler bu tip kısa vadeli tedbirlerin tek başına salgın hastalıkların uzun vadeli etkilerini gidermek için yeterli olamayacağını bize göstermektedir.
Covid-19'un cinsiyetli ve yoksulluk üzerindeki çok boyutlu uzun vadeli etkileri göz önüne alındığında, ücretsiz bakım ve sorumluluklar da dahil olmak üzere toplumsal cinsiyet eşitsizliğini göz önünde bulundurmayan sosyal koruma müdahalelerinin, mevcut toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini güçlendirmekten başka bir işe yaramayacağı söylenebilir. Üstelik bu dönemde kadınların ücretsiz bakım sağlayıcı olarak rolleri daha da pekiştikçe okullar kapalı oldukça ve küresel bir ekonomik kriz yaklaştıkça, hükümetlerin cinsiyet eşitliğine yatırım yapma ve toplumsal cinsiyet eşitliğini geliştirme çabalarının ve isteğinin zayıfladığı görülebilecektir.

 

Bakım ihtiyacının karşılanması temel haktır

Salgın döneminin uzun vadeli etkilerini gidermek için bir anlayış değişikliğine gidilmesi gerekmektedir. Her şeyden önce bakım ihtiyacının karşılanmasının temel bir hak,  ücretli-ücretsiz bakım hizmetlerinin ise toplumun ve ekonominin temel dayanağı olduğunu kabul eden, toplumsal cinsiyete duyarlı sosyal politikaların benimsenmesi son derece önemlidir. Bakım sektöründe kamusal yatırımların miktarının artırılması, kapsamının genişletilmesi gereklidir. Ayrıca bakımın sağlanması ile ilgili toplumsal cinsiyet normların değiştirilmesine yönelik, sürekli dikkat gerektiren uzun vadeli bir hedefe odaklanılmalıdır. Bunun için ücretli babalık izni, eşit ebeveyn izni gibi erkeklerin ücretsiz bakım ve ev işlerine katkısını artırmak gerekmektedir. Bu süreçte,  öteden beri sendikaların görmezden geldikleri bakım sorununu gündemlerine almaları, sadece kadınların değil tüm çalışanların bir sorunu olduğunu kabul etmeleri ve toplu sözleşmelerin konusu haline getirmeleri için talep geliştirmeleri çok önemli bir adım olacaktır.

 

 

(Petrol-İş Kadın Dergisi, Sayı 63, Haziran 2020)