STANFORD ÜNİVERSİTESİ'NDEN DR. GÖZDE DURMUŞ'LA

TIPTA ÇIĞIR AÇAN BULUŞUNU KONUŞTUK:

 

KAN TESTİYLE KANSER

TEŞHİSİNİ BULAN KADIN

 

Gözde Durmuş, ABD'nin önde gelen üniversitelerinden Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde bilimde çığır açan çalışmalara imza atmış bir bilim kadını. Küçükken geçirdiği bir hastalığın etkisi ve annesinin desteğiyle yöneldiği bu alanda, yoğun çalışmalarının sonunda kanserin kan testiyle teşhisini sağlayan bir yöntem buldu. Yoğun işleri arasında bize zaman ayırarak Petrol-İş Kadın Dergisi'nin sorularını cevapladı. Kendisine teşekkür ediyor, çalışmalarında başarılarının devamını diliyoruz.

Söyleşi: Selgin Zırhlı Kaplan

Kendinizi tanıtır mısınız? Nasıl bir eğitim hayatınız oldu?

1985 yılında İzmir’de doğdum, üniversiteye kadar da orada okudum. Annem fen bilgisi öğretmeni, babam makina mühendisi. Bir abim var, o da endüstri mühendisi. Annem çalıştığı için abimle bana babannem ve dedem baktı. Üzerimizde emekleri çok büyüktür. Dedem, teyzelerim ve halam da öğretmen, anlayacağınız, eğitimci ve eğitimin gücüne inanan bir aileden geliyorum.

Bilim insanı olma, bilimle uğraşma konusunda küçükken yavaş yavaş ailem, özellikle annem teşvik etti. Kendisi şu ana kadar hiç öğrenmedi sanırım, ama ilk deneylerimi kendi çapımda abimi iyileştirmek için yapmıştım. Grip olduğunda içtiği suya biraz limon kolonyası ekleyip mikropları öldürebileceğimi düşünmüştüm. Deneylerim çok başarılı sonuçlar vermemişti. Biraz meraklıyımdır, çalışmayı, okumayı ve yeni şeyler öğrenmeyi hep çok sevmişimdir. Öyle ki merakımdan seçtiğim dönem ödevi projesinde hücreleri incelemem için İzmir’deki tüm kırtasiyeleri gezip, evde kullanabileceğim mikroskop bulacak kadar emektar bir annem var.

Genetiğe olan merakım ise ortaokuldayken İnsan Genomu Projesi’nin tamamlanmasıyla daha da pekişti. Fakat, üniversitede genetik okumak istememe çoğu öğretmenim çok sıcak bakmadı, geleceğimi çok büyük bir riske atacağımı söylediler. Çünkü üniversite giriş sınavlarında çok iyi bir puan almıştım ve herkes tıpa yönelmemi istedi. Ben genetiğe daha yatkın olduğumu düşünüyordum. Bilimle uğraşırsam merakımı çeken sorulara daha hızlı bir şekilde cevap alabileceğimi düşündüm. Kendime koyduğum hedef ve tutkulu olduğum meslek için direndim ve bu riski göze aldım.

2003 yılında ODTÜ Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü'nde eğitimime başladım. İkinci sınıfta bilimsel çalışmalarıma da başlama fırsatım oldu. O zamanlar kimse lisans öğrencisi kabul etmiyordu. Daha önce hiç laboratuvarda çalışma tecrübem olmamasına rağmen bir profesör beni kabul etti. Sanırım o da beni seçerek kendisi için bir risk aldı.

Lisans eğitimim boyunca Biyoteknoloji Araştırma Birimi’nde beyin kanseri ve kontrollü ilaç salım sistemleri üzerine çalıştım. Ayrıca, ODTÜ’deki eğitimim sırasında Harvard Tıp Fakültesi’nde doku mühendisliği üzerine araştırmalar yapmak için staja gittim.

2007 yılında Fulbright Bursu'nu kazanarak yüksek öğrenimim için Amerika’ya geldim. Harvard Tıp Fakültesi'nde değişik disiplinlerden insanlarla çalıştıktan sonra ilgim mühendisliğin biyolojiyle ilgili uygulamalarına kaydı, yani biyomühendislik dediğimiz alana. Brown Üniversitesi’nde biyomedikal mühendisliği bölümünde doktoramı bitirdim.

2014 yılında Stanford Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırmacı olarak göreve başladım. Şu anda çalıştığım araştırma merkezi, İnsan Genom Projesi’nin tamamlandığı laboratuvarlardan bir tanesi. Araştırmalarımı halen Stanford Üniversitesi’nde sürdürmekteyim.

 

Bilime olan ilginiz ne zaman başladı? Ailenizin bu noktada ne kadar desteği oldu?

Bilim insanı olma, bilimle uğraşma fikri küçükken ailemin, özellikle de annemin teşvikiyle gelişti. Abim lisede fizik olimpiyatı takımındaydı, kuzenim de tıp fakültesinde okuyordu. Bilime olan ilgim ilk olarak sanırım onlara özenmemle başladı. Kuzenim hafta sonları bizde kaldığında neler öğreniyor, neler yapıyor izlerdim. Ders çalışırken genellikle bana anlatıyordu. Bu yüzden çocukluktan beri biyolojiye çok ilgiliydim. Annem bu ilgimi fark etti ve beni ilgimi çeken alanlara yönlendirdi. Annem ilk öğretmenim ve en büyük destekçimdir. Vizyonumu ona borçluyum.

 

Amerika'ya gitmeye nasıl karar verdiniz? Kendiniz mi seçtiniz yoksa birisi mi önerdi?

Ortaokul yıllarımdan beri hedefimdi bilim insanı olmak. Bilime, insanlığa ve memleketime katkısı olan şeyleri üretmeyi amaçladım. ABD'ye gitmeyi kariyerim için istedim. Şu anda bilim dünyasına bakınca en son teknolojilerin, en son yeniliklerin buradan çıktığını görüyoruz. Kariyerimde bir adım önde olmak için, kendimi daha da iyi geliştirmek için ABD'ye gitmek istedim. Ayrıca bunun biraz kültürel yanı da var. Çünkü yeni şeyler öğrenmeyi, yeni ortamlara girmeyi seviyorum. Böylelikle yeni bir kültüre adapte oldum ve aslında ABD'ye giderek kariyerimde ilerlemenin yanı sıra kişisel olarak da değişimimi tamamladığım yeri buldum. Dünyaya bakış açım değişti, vizyonum genişledi. Hem kültürel olarak, hem kişisel olarak, hem de kariyer anlamında yurtdışına gelmek benim için çok faydalı oldu.

 

Çalışma alanınızı nasıl seçtiniz? Küçüklüğünüzde geçirdiğiniz bir hastalık mı etkili oldu gerçekten?

İlkokulda üç sene idrar yolu enfeksiyonundan çok çektim. Bu süre zarfında vurulmadığım iğne, kullanmadığım antibiyotik kalmamıştı. Testler için de sürekli hastaneye gitmemiz gerekiyordu, ama enfeksiyon bir türlü geçmiyordu. Hep 'neden enfeksiyonu geçirecek sebep kolayca bulunamıyor, neden kolay bir test yok' diye kendi çapımda sağlık sistemine isyan etmiştim. Günümüze dönersek, maalesef hâlâ böyle bir test tıp dünyasında yok. O yüzden, doktora sırasında yaptığım antibiyotik direncini önlemeye yönelik araştırmalar benim kişisel olarak da çok tutkulu olduğum bir konu.

 

Buluşlarınızdan söz eder misiniz? Biri kanser teşhisi diğeri de antibiyotik direnciyle ilgili sanırım. Bunlar ne zaman kullanılmaya başlanacak?

Nano- ve mikro-teknolojilerin tıp, biyoloji ve biyomühendislikteki uygulamaları üzerine çalışıyorum. Günümüzdeki çoğu büyük sağlık probleminin teşhisinde ve tedavisinde kullanılan teknikler ne yazık ki yetersiz. Örneğin, akıllı telefonlar ya da akıllı saatlerle yaşadığımız bu teknoloji çağında, dünyadaki hastanelerin çoğunda antibiyotik tarama testi icin hâlâ 1960'lı yıllarda geliştirilen tahlil yöntemleri kullanılıyor. Hedefim büyük sağlık sorunları için basit çözümler getirebilmek.

Stanford’da çalışmalarım sırasında hücrelerdeki biyolojik değişiklikleri çok hızlı, basit ve düşük maliyetli bir şekilde tespit edebilen bir mikroçip teknolojisi geliştirdik. Bu aletle her hücrenin kendine has bir manyetik özelliği olduğunu gösterdik. Örneğin, kırmızı kan hücresi, beyaz kan hücresi, kanser hücresi ve bakteri hücresi; hepsinin kendine özgü bir manyetik hassasiyeti var. Bu ölçümler, basit bir kan testiyle, kanser hücresi gibi kanda nadir görülen hücreleri ayırt etmek; hücrelerin ilaçlara ya da antibiyotiklere direncini çok hızlı bir şekilde taramak için kullanılıyor.

Aslında kanserli hücrelerin hastaların kanında serbestçe dolaştığını 1860’lı yıllardan beri biliyoruz. Milyarlarca kan hücresinin içinde belki bir tane kanser hücresi var, ama çok nadir oldukları için kandan tespitleri ve ayrıştırılmaları çok zor. Biz bu geliştirdiğimiz manyetik mikroçip sayesinde basit bir kan testiyle milyarlarca kan hücresi arasından çok nadir görülen bu kanserli hücreleri 20 dakika tespit edebildiğimizi gösterdik. Böylelikle, biyopsiye gerek kalmadan, kandan yakaladığımız kanser hücrelerinin hem tipini hem de genetiğine bakıp hastada hangi mutasyonların olduğunu anlamamız mümkün olacak. Aynı zamanda, kandan yakaladığımız bu kanser hücrelerine karşı hangi ilaçların etkili olduğunu daha çabuk bir şekilde saptayabileceğiz.

Stanford Tıp Fakültesi hastaneleriyle ortaklaşa klinik çalışmalarla geliştirdiğimiz alet ve test şu anda deneniyor. Kanser hastalarından alınan örneklerden kanda dolaşan kanserli hücre sayısını hastalığın seyri süresince tespit ediyoruz. Geliştirdiğimiz bu teknolojiyi akciğer, pankreas ve böbrek kanseri hastalarından aldığımız kan örnekleriyle test ediyoruz, sonuçlarımız heyecan verici. Ancak, bu testin bir ürüne dönüşmesinden önce bazı onayların, özellikle Amerika’dan FDA onayının alınması gerekiyor.

Aynı teknolojinin başka kullanım alanlarından biri de antibiyotik duyarlılık testinin süresini birkaç günden bir saate düşürebilmesi. Hastanelerde şu anda kullanılan tekniklerle enfeksiyonlar için doğru antibiyotiğin bulunması birkaç gün sürüyor, bu süre zarfında da hastalar geniş spektrumlu antibiyotiklerle tedavi ediliyor. Fakat, bu antibiyotiklerin yanlış ya da gereksiz olma riski ise yüzde 50. Ayrıca, bu durum son yıllarda herkesin korkulu rüyası haline gelen antibiyotik direncinin ve tedavi edilmez bulaşıcı hastalıkların yayılmasında en büyük etkenlerden biri. Geliştirdiğimiz bu teknolojiyle bakterilerin antibiyotiklere olan dirençlerini bir saat içerisinde tarayabiliyoruz.

Akademik olarak en büyük hayalim ve hedefim, geliştirdiğimiz teknolojilerin laboratuvar ortamından transfer edilerek hastalar üzerinde uygulanabilmesi, bir hastanın derdine derman olması. Uzun vadede bir yandan bilimsel çalışmalarıma devam ederken diğer yandan da herkesin ucuz ve kolay bir şekilde bu yeni teknolojilere erişimini sağlayıp, geniş kitlelere sağlık teknolojilerini ulaştırmak istiyorum. Bunun da ilk adımını geçtiğimiz sene attiım, bunun için de çok heyecanlıyım.

2017’de Stanford’da geliştirdiğim manyetik mikroçip teknolojisi ürünleşme aşamasına geldi ve Silikon Vadisi’nde bir ürüne dönüştürmek üzere Levitas adlı bir şirket kurduk ve büyük bir yatırım aldık.

 

Manyetik levitasyon nedir tam olarak?

Manyetik levitasyonu, yerçekimine karşı koyan bir kaldıraç olarak düşünebilirsiniz. Hücreleri iki mıknatısın arasına koyuyoruz. Mıknatıslar sayesinde yarattığımız manyetik kuvvet ile de yerçekimini dengelemiş oluyoruz. Böylelikle de hücreleri yerçekimsiz bir ortamda havaya kaldırıp "uçurmuş" oluyoruz. Bir nevi dünya üzerinde uzayı taklit eden bir ortam yaratıyoruz.

Bir kadın olarak bilim alanında çalışma yürütmek sizce nasıl bir şey? Erkeklerle eşit fırsatlara sahip olduğunuzu düşünüyor musunuz? Hem genç hem kadın olmak bir engel oluşturuyor mu?

Kadın olmak dünyanın her yerinde zor, ama kadın olmamın kendime koyduğum hedefler için bir dezavantaj olduğunu düşünmedim hiçbir zaman. Aksine, Türkiye’de doğmuş büyümüş bir kadın olmanın beni ben yapan en önemli şeylerden biri olduğunu düşünüyorum. Zorluklarla mücadele etmeyi, dirayetli olmayı, yoktan var etmeyi, annemden, babaannemden, teyzelerimden, halamdan, çevremdeki ve tarihimizdeki kadınlardan öğrendim. Bilim alanında kadınların az olduğunu ise doktoram sırasında daha çok hissetmeye başladım. Aldığım dersler mühendislik ağırlıklı olunca sınıftaki kız öğrenci sayısı azalmaya başladı, hatta bazı derslerde tek kız öğrenci bendim. Kariyerim boyunca yaşadığım tek garip olay, doktoram sırasında bir profesörün bana doktora yapmanın çok zor olduğunu, evliysem eşimin bana bunu anlatması gerektiğini söylemesiydi. Bu tarz yorumlara sadece gülüp geçerim ve daha da başarılı olmak için işime odaklanırım.

 

MIT Technology Review tarafından, 2015'te "tıpta ve biyolojide çığır açan" öncüler listesinde yer aldınız. Bunun dışında aldığınız ödül veya seçildiğiniz başka listeler var mı?

Çalışmalarım birçok kurum ve kuruluş tarafından takdir edildi ve ödüllendirildi. Buradan tekrar teşekkürlerimi sunuyorum. 2007 yılında Fulbright Bursu'nu kazanarak yüksek öğrenimim için Amerika’ya geldim. Doktoram sırasında, Amerika genelinde CIMIT Technology Prize için seçilen 10 finalistten biri oldum. 2015 yılında Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin genç araştırmacı ödülünü aldım. Geçtiğimiz sene de mezunu olduğum ODTÜ’den Takdir Ödülü’nü aldim. Bu ödül ODTÜ senatosu tarafından seçiliyor, her sene okulun kuruluş yıldönümünde bir törenle veriliyor. Mezun olduğum okulumun bu özel ödüle beni bu genç yaşta layık görmesi beni çok mutlu etti, büyük onur duydum. ODTÜ’deki tüm hocalarıma tekrar teşekkür ediyorum.

 

Çalışmalarınıza Amerika'da mı sürdüreceksiniz, Türkiye'ye dönmeyi düşünüyor musunuz?

Türkiye’ye dönme ve kariyerime devam etme hayalim var. Türkiye benim vatanım, doğduğum, büyüdüğüm, eğitimimi aldığım yer. O yüzden memleketime dönüp hizmet etmek tutkum. Ülkemizin potansiyeline yürekten inanıyorum. Gençlerimiz için her alanda daha da çok rol modeline ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Uzun vadede amacım, yıllar boyunca kazandığım pozitif birikimlerimi Türkiye'de bilimin ve sanayinin gelişimine katkılar yapabilmek için kullanabilmek. Bunun yanı sıra, Türkiye'de özellikle kadınlarin yüksek eğitimdeki rolünün arttırılmasi yönünde çalışmaların yapılması gerektiğine inanıyorum. Bu konularda katkıda bulunabileceğim imkânlar doğarsa ülkemde görev yapabilmek en büyük dileğim.

 

Sizin yolunuzdan yürümek isteyenlere neler söyleyebilirsiniz?

İlk başta başarılı olmayı istemek ve hayal etmek gerekiyor. Hangi aileden, hangi sosyokültürel çevreden, hangi cinsiyetten, hangi dinden, hangi ırktan olursak olalım hepimizin ortak bir alanı var: "Özgür düşünce ve hayal etme gücümüz". Hayal gücü bilgiden daha önemlidir. Bütün büyük işler, buluşlar bir hayalle başlıyor. Aynı zamanda, zor sorulara farklı bir bakış açısı getirmekle mümkün oluyor. O yüzden çok okuyun, çok araştırın ve öğrendiklerinizi sürekli sorgulayın.

Başarıya giden yolda asla pes etmemek önemlidir. Hiçbir başarı kolay değildir, her başarı hikayesinin arkasında da çoğu zaman anlatılmayan bir sürü hayal kırıklığı vardır. Önemli olan, bireyin kendine güvenmesi, sabretmesi ve motivasyonunu her zaman yüksek tutmasıdır. Başarıya giden yolda kafalardaki "Ben yapamam" gibi limitleri kaldırıp, "Sen yapamazsın" diyenlere de kulak asmamak gerekiyor. Azmin elinden hiçbir şey kurtulamaz.

O yüzden, herkese önerim günün şartlarında ellerinde imkân olmasa bile hayallerini hep yüksek tutmaları. Türkiye’de eğitim görmüş birçok bilim insanı, sanatçı, iş adamı vs. başarılı ve büyük işler yapabildiyse, ülkemizden de Nobel’li bilim adamları yetişebiliyorsa siz de yapabilirsiniz. Gerçekten başarılı olmak istiyorsanız, yollar sizin için açılacak, fırsatlar çıkacaktır.

Kendinize inanın, pes etmeden yapmak istediklerinize sarılarak çalışmaya devam edin. Hayatta sizi ne mutlu ediyorsa onun pesinden gidin, hangi mesleği, işi yapmak istiyorsanız o alanda en iyisi olmayı hedefleyin ve pes etmeden hedefinize çok çalışarak koşun.

(Kaynak: Petrol-İş Kadın Dergisi, Sayı 59, Ağustos 2018)