BEDEN OLUMLAMA HAREKETİ'NİN

TÜRKİYE TEMSİLCİLERİNDEN BERRAK TUNA'YLA SÖYLEŞİ:

 

"Görünüşünüz değerinizi belirleyemez"

 

Berrak Tuna, hem dünyada hem Türkiye'de son dönemde yaygın hale gelen ve kadınları belirli beden kalıplarına sokmaya çalışan güzellik anlayışına karşı duruş olarak ortaya çıkan "Beden Olumlama Hareketi"nin (Body Positive Movement) Türkiye'deki temsilcilerinden. Fethiye Kabataş Keskin, Petrol-İş Kadın Dergisi okurları için konunun ayrıntılarını öğrenmek üzere Berrak Tuna'yla görüştü.

Söyleşi: Fethiye Kabataş Keskin

Petrol-İş Kadın adına merhaba, öncelikle beden olumlama nedir açıklar mısınız?

Merhaba, tüm Petrol-İş’li emekçilere selamlar. Beden olumlama, tarih boyunca dayatılmış ve halen dayatılmakta olan ideal beden normları ve bedensel estetik olgularını inceleyen, bu olguların bedenleri kontrol altında tutmak için nasıl kullanıldığını kültürel olarak yeniden tarihselleştirmeye çalışan, normali, "olması gereken"i, toplumların güzellik ve çirkinlik kurgularını ve bu kavramlara biçilen değeri, kapitalist sistemlerin bedenleri belirli ideal görünüşler çerçevesinde döngüsel olarak sürekli kurgulayışını sorgulayan sivil bir harekettir.

Amacı nedir bu hareketin?

Ötekileştirilmiş, bedeniyle ilgili endişeleri hayatını zorlaştırmış, görünüşü sebebiyle toplum tarafından yargılanan bireylere güvenli ifade alanları açmaya ve medyada görmediğimiz tüm beden formlarına görünürlük kazandırmaya çalışıyoruz. Kültürel açıdan kusur olarak kodlanan tüm bedensel özellikleri sorgulayıp zaman zaman savunuyoruz. Özetle beden olumlama hareketi, insanlara, cinsiyet kimliği ne olursa olsun (çünkü bu ideallerden herkes nasibini alıyor) bedenleriyle barışabilmeleri için yeni ve farklı bir bakış açısı sağlayan bir düşünce sistemi. Tüm bedenler ilgiye, sevgiye ve bakıma değerdir, değerlidir.

Tarihsel geçmişi, Türkiye’deki gelişimi nedir bu hareketin?

Köklerine inmek gerekirse, hareket aslında Amerika’da 1960’lı yıllarda yapılan "Şişmanlık Kabul Hareketi" yürüyüşünden ilham alıyor. Şişman ve obez insanların sağlık haklarından yararlanamaması, doktorların onları hastalıkları ne olursa olsun tedavi etmek istememesi, işyerinde, okulda, kamusal alanda yaşadıkları zorbalıklar yüzünden Central Park’ta toplanıp isyan etmeleri bu hareketin doğuşuna vesile oluyor.

Yıllar içerisinde kadın hareketinin de güçlenmesi ve daha kapsayıcı olması gerektiği kanaatiyle, sadece şişmanların değil, kusurlu kabul edilen tüm bedenlerin yer alabileceği bir hareket ihtiyacı ortaya çıkıyor.

90’larda artan beslenme bozukluğu vakaları, anoreksiya ve blumia sebepli ölümlerle ise artık dernekleşmeler başlıyor. Aslında uzun süredir Batı’da aktif olan bu hareket yaklaşık 3 sene önce Türkiye’de de konuşulmaya başlandı. Batı’da başlaması bana şaşırtıcı gelmiyor, incelik ideali dediğimiz olgu batıya gidildikçe daha da şiddetleniyor ve bedenler üzerinde daha çok baskı kuruyor.

Günümüzde hareket yalnızca şişmanlık değil, aşırı zayıflık, akne, vitiligo, şarap lekesi, engellilik, kellik, kısalık, uzunluk gibi "normal"in dışında kabul edilen tüm bedenleri kucaklıyor. Ulaşılması bazılarımız için imkânsız olan, toplumdan dışlanma kadar ciddi sonuçlar doğurabilen güzellik normlarını ve bu algıları yaratan düzeni eleştiriyoruz.

Beden olumlama hareketi ne kadar yaygın? Dünyada beden olumlama hareketine katılan ünlüler var mı?

Beden olumlama hareketi son iki senedir çok ses getirdi, çok faydalı olduğuna inanıyorum birçok kişi için. Bu konuda yayın hazırlayan, blog yazan, fikirlerini belirten, şimdiye kadar ifade edemediği sorunlarını hissettiği baskıyı paylaşan birçok insan var.

Her tecrübe çok değerli. Üstünüze yıkılan bir yükten kurtulmak gibi bir his. Artık kadının özgürleşmesinin bir marka değeri, bir sermaye üretim aracı olduğunun farkında olan markalar da bu konudan bahsediyor tabii ki. Hareketin görünürlüğü için oldukça faydalı olmasına rağmen bu reklamların bazılarının hareketle çeliştiğini de düşünüyorum.

Bir marka çıkıp hem "sen sen ol çok güzelsin böyle" derken, bir diğer reklamında hedef kitlesine bacaklarında kıl çıkarsa ve bunu biri görürse çok büyük bir utanma yaşayacağını söylediği reklamlar çekebiliyor. Eskiden kadınları kötü hissettirerek pazarlanabilen ürünler, artık ancak kadını güçlendireceği iddiasıyla satılabiliyor, çünkü kadınlar aşağılanmaktan usandı.

Ünlülerden ise özellikle şarkıcılar ve oyuncular zaman zaman bu konuya destek veriyor. Ekran önünde olmanın baskısı çok ağır olmalı. Sürekli ideal görünmenin bir baskıya dönüştüğü, 36 beden olmanın bile yeterli bulunmadığı, izleyicileri etkileme alanına sahip bir mesleği icra ederken onlardan gelen destek çok değerli oluyor tabii ki. Günümüzde ideal bedenin ne olduğunu medyadan öğreniyoruz, ne kadar çok çeşitlilik olursa önyargılar o kadar kırılacaktır diye düşünüyorum.

Sağlığa zararlı olduğuna dair iddialar hakkında ne düşünüyorsunuz, uzmanlar ne diyor?,

Beden olumlama hareketinde şişmanlık ve şişman bireylerin çevresinde şekillenen önyargılar önemli bir yere sahip.

Şişman bir beden toplumsal olarak kültürel ve ahlaki bağlamda yargılanan, kişiyi kimliğinden sıyırabilecek kadar eleştiri hedefi haline getiren bir olgu. Açgözlülükle, sakarlıkla, tembellikle, güvenilmezlikle, oburlukla hatta kötücüllükle suçlanabiliyorsunuz.

Gençlik dizilerinde zorba çocuklar ya da zorbalığa uğrayan çocuklar hep şişman olur, masallarda cadıları şişman ve çirkin görürüz. Bunlar kültürel kodların günümüze nasıl yansıdığını anlatan birkaç basit örnek. Halbuki şişmanlık, hastalık ya da ilaç kullanımı sebebiyle, ruhsal sorunlar, depresyon, ailede yaşanmış travma, genetik dizilimimiz ya da gelir ve eğitim seviyesiyle dahi alakalıdır.

Şişmanlığın hareket içinde önemli bir konu olması sebebiyle hareketi uzaktan izleyen insanlar şişmanlığın övüldüğü, sağlıksız beslenmenin güzellendiğini düşünebiliyor. Halbuki sadece kendini mutlu hisseden, tecrübelerini paylaşan, kendi kararlarını kendileri veren insanlar var, şimdiye kadar kimsenin beslenme ve hayat tarzı tavsiyesi verdiğini de görmedim.

Sanırım halinden memnun ya da sağlıklı yaşam yolculuğunda kendini strese sokmayan bir şişman görünce durumu yadırgıyorlar. Zorbalığa uğramanın ya da kilo verme yolculuğunda kendini çok fazla kısıtlamanın, cezalandırmanın sonuçları çok kötü olabiliyor.

Duygusal yeme bozukluğu, beden disforisi gibi ruh sağlığı sorunları bu durumlardan beslenen sıkıntılar.

Sağlıkçıların hepsi için konuşamam, ancak benim iletişimde olduklarım hareketi oldukça faydalı buluyor. Tatil dönüşü alınan 2 kilo için günlerce ağlamak ve stresle 10 günlük su diyeti yapmak, tüm hayatını nasıl göründüğün hakkında endişe krizlerine girerek geçirmek yerine duygu durumunu kontrol altına alabilmesi çok daha faydalı. Sağlıklı olmak yalnızca fiziksel değil, sosyal ve ruhsal açıdan da bütüncül olarak ele alınmalı, biri eksik olunca tüm piramit çöküyor.

Sizin hareketle tanışmanız nasıl oldu? Öncesinde neler yaşadınız?

Benim bu hareketle tanışmam epey uzun süre önce oldu. Ancak kilom ve görünüşüm sebebiyle o kadar büyük endişeler yaşıyordum ki, bu konuda yazanları hem takip ediyor hem de söylediklerini kulak arkası ediyordum. Diyet yapmaya çalışmadığım bir an bile olmadı 9 yaşımdan beri. Çocukluğumda da kiloluydum ve çok farkındaydım kilolu oluşumun.

Bu hem medyada gördüğüm beğendiğim insanlara benzemeyişimden, hem de çevremden aldığım tepkilerden, zaman zaman dalga konusu olmamdandı. Her sene en az 10-15 kilo alıp veriyordum, durmadan şok diyetler, kalp hızını bozan diyet hapları kullanıp duruyordum. Ancak yaklaşık 3 sene önce büyük bir depresyon sonrası tüm iştahım kesildi ve hiç olmadığı kadar kilo verdim istemeden. Ancak o kadar kötü durumdaydım ki hayatımda en çok istediğim şey olan kilo vermenin bile hiçbir anlamı kalmamıştı.

Depresyonumu atlatınca verdiğim kiloları düzgün bir şekilde geri aldım ve çok mutluydum. Ancak çevremin tepkisi başıma çok kötü bir şey gelmiş gibiydi. Neden kilo aldın, neden böyle oldu deyip duruyorlardı. Halbuki ben iyileşiyordum. Çok hedef gösterilecek bir kilom da yoktu aslında, ama o zaman anladım ki bedensel görünüşün yargılanması çok alışılmış ve çok zararlı bir davranış.

Kilo verdiğim o dönem de herkes çok endişelenmişti, "hasta olacaksın tahta gibi oldun" diyorlardı. Çevreye kulak asmamam gerektiği aşikardı, zira asla yaranamıyorsun. Bu sadece kiloyla da alakalı değil herhangi bir değişimde de geçerli. Tüm bu ve diğer tecrübeler bana bedenimin kontrolünü çocukluğumdan itibaren başkalarına devrettiğimi gösterdi. Sonunda buna artık devam etmemeye karar verdim ve tecrübelerimi yazmaya başladım.

Bedenimle ilgili kendi kararlarımı almaya başladığımdan beri beslenme düzenim de yerine oturdu, yemeklerle olan duygusal bağımı kopardığımda onlara düşman ya da ödül gözüyle bakmadığım için aşırıya kaçmamayı öğrendim. Tabii ki yemek yemekten keyif alıyorum ancak artık iki kilo aldım diye aylarca evden çıkmamazlık yapmıyorum. En değerlisi de kendimi eskisi kadar eleştirmiyorum, başkasına söylemeyeceğim eleştirileri aynada kendime söylemiyorum. Değerimi görünüşümle belirlemiyorum, kimseyle kendimi kıyaslamamaya çalışıyorum, kendim için kendime bakıyorum. Kendimi eleştirmeyi bırakınca insanları da yargılamayı bıraktığımı farkettim. Bunlar kısa bir sürede olmadı, kendimizi yermeyi o kadar içselleştirmişiz ki bazı alışkanlıkları bırakmak vakit alabiliyor. Ancak kendinizi hemen sevmeye başlayamasanız da, bedeninize zarar veren davranışlar sergilemek yerine kusur gördüğünüz özelliklerinize duygusal olarak nötr kalmaya çalışmak iyi bir başlangıç.

Daha önce yaşanan örneklerden bildiğimiz gibi sosyal medyada çok acımasız yorumlar yapılabiliyor. Siz ne tür tepkilerle karşılaştınız?

Son altı aydır bu konuda sosyal medyada pek konuşmuyorum akademik çalışmalarıma odaklandığım için. Açıkçası çok olumlu tepkiler aldım bu yol boyunca, aldığım negatif tepkiler ise her zamankinden birazcık daha fazlaydı, çok değil.

Sosyal medya herkesin en ideal, en mutlu, en güzel halini koyduğu, hayatında hiçbir sorun yokmuş gibi davranmaya gayret gösterdiği bir vitrin gibi. Çok büyük çabalar harcanıyor beğenilmek için. Bunun tersinin mümkün olduğundan, ya da güzel olmanın baskısından bahsettiğinizde sizi yanlış bir iş yapmakla suçlayabiliyorlar.

"Çirkin" ya da ideal estetik algılarına uyumsuz bir kadının halinden mutlu olması şaşkınlıkla karşılanabiliyor. Özellikle cinsiyet kimliği kadın olan bireylerin her zaman güzel, ince, tüysüz, derli toplu, sessiz sakin olması gerektiği dikte edilen bir sistemde buna karşı çıkmak elbette ki tepki çekecekti.

Zaman zaman "sen kilolu değilsin ki, çirkin de değilsin neyden bahsediyorsun" tepkileri de aldım, enteresandır aynı insanlar zamanında kilo vermem gerektiğini ima ediyordu, bu durum da komiğime gidiyor.

Petrol-İş’li kadınlara söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Tüm Petrol-İş'li kadınlara güzelliğin bir yükümlülük olmadığını hatırlatmak istiyorum. Üzerinize hissettiğiniz güzel ve ideal olma baskısının hayata dair hayallerinizin, umutlarınızın, keyiflerinizin önüne geçmesine izin vermeyin. Öğrenilmiş olana karşı çıkmak zorlu bir süreç ve insan kendi değerinin hemen farkına varıp, bedeninin kontrolünü üç günde eline alıp "tamam artık bedenimle barıştım" diyemiyor.

Bu bir süreç, ama başkalarını, özellikle kadın arkadaşlarımızı görünüşleriyle yargılamayı bırakmak çok iyi bir başlangıç.

Kadınlar yüzyıllardır bedensellikleriyle yargılanıyor. Doğurganlıktan emzirmeye, al yanaklı olmaktan günümüzde pürüzsüz bir tene sahip olmaya kadar. Çok güzel olmanın da çok çirkin olmanın da, çok makyaj yapmanın da, hiç makyaj yapmamanın da yargısını, önyargısını kadınlar çekiyor. Tüm dezavantajlı durumların içerisinde var olma çabalarına ek olarak bir de nasıl görünmemiz gerektiği ile ilgili endişe çekmeyi kimse hak etmiyor.

Kimsenin ne yaşadığını bilemeyiz, herkes ayrı bir savaş veriyor bu dünyada, dünya güzeli gördüğünüz, hayatında hiçbir sorun yoktur diye düşündüğünüz kadınlar dahi bedenleriyle ilgili birçok endişe yaşıyor olabilirler.

Ben kendim dahil tüm insanların sosyal, ruhsal ve fiziksel olarak dışlanmadığı, huzurla yaşadığı hayatlara sahip olmasını diliyorum.

BERRAK TUNA KİMDİR?

Şişmansın zayıflamalısın, yüzünde akneler var kapatman lazım, selülit mi acilen kurtulman lazım vb… Toplumun her alanında ezilen kadınlara dayatılan "ideal vücut ölçüleri" ve "ideal güzellik" normlarını kadınlar artık kabul etmiyor. Dünyada "body positivity" olarak bilinen "beden olumlama" kavramı Türkiye’de de kadınların gündeminde. "Beden olumlama" denilince Türkiye’de akla gelen ilk isimlerden biri Berrak Tuna. Şu anda Ege Üniversitesi Kadın Çalışmaları’nda yüksek lisans öğrenimi gören Berrak Tuna "beden olumlama" konusunda atölye çalışmaları da yapıyor ve kadınların bedenlerini toplumsal normları umursamadan tanımlayabilmesini amaçlıyor. Tuna, sosyal medya üzerinden fikirlerini paylaşıyor ve şimdiden on binlerce kişiye ulaşmış durumda.

 

 

 

 

(Kaynak: Petrol-İş Kadın Dergisi, Sayı 59, Ağustos 2018)