Kuralsız çalışma biçimleri kadın istihdamı üzerinden yaygınlaştırılıyor mu?

KADIN EMEĞİ ve GÜVENCESİZLİK

Doç. Dr. Betül Urhan

Son dönemde giderek yaygınlaşan ve neredeyse kadınlar için tek çalışma biçimi haline gelen esnek  çalışma, yasalar ve yönetmeliklerle kalıcı hale getirilmeye çalışılıyor. Güvencesiz çalışma biçimlerinin yaygınlaşması, sendikaların örgütlenmeleri önünde de büyük bir engel oluşturuyor. Kocaeli Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Betül Urhan, konuyla ilgili son gelişmeleri Petrol-İş Kadın için değerlendirdi.

Dünyanın bütün ülkelerinde güvencesiz çalışanların-işlerin sayısında büyük bir artışın olduğu gözlemleniyor. Ancak kadınlar arasında güvencesiz çalışma neredeyse baskın bir çalışma şekline bürünmüş durumda. Bu durum kadınların çalışma ve aile içindeki dezavantajlı konumlarının, sermayenin ucuz emek arayışı stratejilerine uygunluk göstermesi ile ilgilidir. Konumuz açısından güvencesiz çalışmanın ne demek olduğu ve kadınların neden bu işleri seçmek zorunda kaldığı veya işverenlerin neden bu işler için kadınları tercih ettiğinin açıklanması gerekir. Gerçekten kadın emeğinin erkek emeğinden bir farkı var mı? Kadın emeğinin hangi özellikleri onu güvencesiz çalışmanın odağına yerleştiriyor?

 

Güvencesiz Çalışma-İş Ne Anlama Gelir?

Normal çalışma, kamuoyunda kadrolu-güvenceli çalışma olarak bilinir. Literatürde biz buna standart-tam zamanlı istihdam ilişkisi diyoruz. Standart tam zamanlı istihdam ilişkisi çalışanlar açısından belirli bir istikrarı içinde barındırır. Yani bu istihdam ilişkisinde çalışma, bir işverene, sözleşmeye ve sözleşmeden kaynaklanan güvencelere dayalı olur. Düzenli bir gelir-ücret, sosyal koruma-güvenlik ve örgütlenme hakkı bu istihdam ilişkisinin temel unsurlarını oluşturur.

Bilindiği gibi sermayenin en önemli endişesi kullanımı zaman içinde değişen bir emek gücüne sahip olmaktır. Bu nedenle firmalar yalnızca üretime doğrudan bağlı olan maliyetlere katlanıp, o an için ihtiyaç duymadığı işçilere ücret vermek istemezler. Sadece ihityaç duyulduğunda çalışmaya hazır kişilerin bulunmasını talep ederler. Bunu sağlayacak stratejileri benimserler. 1970 sonrasında sermaye tarafından “katı” kurallara sahip bir sistem olarak görülen standart sözleşmelere dayalı görece güvenceli çalışma ilişkisi, esnek üretim yöntem ve yönetiminin benimsenmesiyle buharlaşmaya başladı.

Örneğin sermaye, işçi sınıfının örgütlü ve daha pahalı, kentli, erkek ve sanayi tabakasından kaçarak onun temelini aşındırdı. Bunu, üretimi yoksulluk ve otoriter disiplinle ucuzlatılmış bir işgücünün hazır olduğu, nüfusu hızla artan Türkiye gibi geç kapitalistleşen çevre ülkelere kaydırarak başardı. Buna paralel olarak firmalar düzeyinde yasalardan ve ücretlerden doğan maliyetlerden, sendikalardan, talep dalgalanmalarının yarattığı risklerden kaçınmanın en etkili yollarından olan taşeron ve fason üretim ile eve iş verme sistemi yaygınlaştırıldı. Geçici, kısmi zamanlı, mevsimlik, evde çalışma gibi işçi–işveren ayrımını belirsizleştiren ve işin görünürlülüğünü bulanıklaştıran istikrarsız, geçici ve çoğu zaman güvencesiz istihdam biçimleri yasalaştırıldı. Artık neredeyse hiç bir yetkili düzenli işler yaratma hedefinden bahsetmez oldu. Güvencesiz çalışma genel bir eğilim halini aldı. Bu tabloda kadın işgücü, büyük ölçüde tecrit edilmiş halde çalışacak şekilde örgütlenmiş ve kadınların erkek işgücünü desteklemek için ücretsiz ev işi yapmaya devam etmesi, ataerkil yapıyı derinleştiren sosyal ve kültürel mekanizmaları kullanmak suretiyle sağlandı.

Günümüzde yeni çalışma ilişkilerini tanımlayan temel argümanlar, sözleşmenin olmadığı veya işin niteliği gereği süreksizlik gösterdiği, kısa zamanlı, geçici, istikrarsız ve belirsiz çalışma sistemidir. Üstelik milyonlarca çalışan için bu çalışma ilişkisinin alternatifi yoktur.

Esnek çalışma modeli olarak adlandırılan bu sistemin kendini en iyi toplumsal cinsiyet üzerinden, başka bir ifade ile toplumsal olarak üretilen kadın erkek ayrımına dayanan ilişkiler üzerinden kurduğunu söylememiz gerekir. Kadınlar için öngörülen ve benimsenen istihdam biçim ve koşullarının yaratılmasında doğrudan ve tam olarak cinsiyet ayrımı ve eşitsizliğinden yararlanıldığı görülebilir.

Güvencesiz, geleceksiz, insanca yaşama koşullarına imkân verecek bir gelir düzeyine sahip olmayan, meslek ve beceri tanımı bulunmayan işlerin artışı ile kadın istihdamındaki artış tesadüf değildir. Yapılan bir çok araştırma hemen hemen bütün ülkelerde güvencesiz çalışmanın kadınlar arasında görece daha yaygın olduğunu gösteriyor. Bu işlerin ortak özelliklerini şöyle sıralabiliriz:*

a) Alternatif işler ve işe yönelik bir tercih imkânı bulunmaz.

b) Düşük gelirli, düşük ücretli işlerdir.

c) İstihdamın geçici ya da güvencesiz olması dolayısıyla geleceğe dönük plan yapılması imkânı yoktur.

d) Sağlık ve güvenlik koşulları ya hiç yoktur ya da çok yetersizdir.

e) Çalışma ilişkilerinde temsil edilme, başka bir ifade ile örgütlenme imkânı yoktur.

Güvencesiz çalışma-istihdam sistemi, belirli işgücü gruplarının (kadınlar, göçmenler, gençler, vd.) işgücü piyasasındaki dezavantaj olarak kabul edilen özelliklerinden faydalanır. Bu grupların işçileştirilmesi yoluyla tesis edilip yaygınlaştırılır. Yasal düzenlemeler de bu güvencesiz işlerin yayılmasının önünü açar. Böylece güvencesiz çalışma biçimleri bir kural haline dönüşür.

 

Türkiye'de Kadın istihdamı ve Güvencesizlik

Güvencesiz çalışma kadınlar arasında daha yaygın bir çalışma biçimidir. Kadınların işgücü piyasası içindeki ikincil konumları onları bu çalışma biçiminin odağına yerleştirir. Kadınların çalışma hayatındaki ikincil konumu ne anlama gelir? Herşeyden önce istihdama ve işgücüne katılım oranı erkeklere göre daha düşüktür. Erkeğin çalışması bir kural olarak kabul edilirken kadınların çalışması bir zorunluluk olarak görülmez. Çünkü evin geçimini sağlamak erkeğin görevi olarak görülür. Kadının sorumluluğu ise ev işleri ve bakım sorumluluğudur. Bu nedenle kadın ücretli olarak çalışsa bile, bu çalışmasını çocuğa bakma sorumluluğu ve ev işleri ile uzlaştırması gerekir. Çünkü kadının çalışması erkeklerin ev işlerini ve bakım sorumluluğunu paylaşacağı anlamına gelmiyor. Devlet ve toplum, bakım ve ev işlerinin kadına ait sorumluluklar olduğunu kabul ederek bu alanda eşitsizlikleri derinleştirir. Bu nedenle de kadın istihdamında zaman, aile rol ve sorumluluklarına göre yapılandırılır. Örneğin devlet ve işveren örgütleri hemen her ülkede bu sorumlulukları nedeniyle istihdama katılım düzeyi düşük olan kadınların istihdamını artırmanın yegane yolunun esnek çalışma biçimlerinden geçtiğini dile getiriyorlar. Kadınların aslen ve öncelikle ev ve aileleri ile ilgili rollerden kaynaklanan görevlerini yerine getirmek istediklerini, bunun için de ücretli çalışma yaşamının ikincil kaldığını varsayarlar. Bu varsayımı destekleyecek kültürel değerleri ve söylemleri devreye sokarlar. Kadınların bu görevlerini yerine getirmeleri ile çalışma hayatı arasında yaşadıkları çatışmanın üstesinden gelmenin en iyi yönteminin ise ancak esnek çalışmanın yaygınlaştırılması ile mümkün olabileceğini ileri sürerler. Bütün bu söylemde esnek çalışma kadınların bir tercihiymiş gibi topluma sunulur. Bu nedenle kadın istihdamının artırılmasına yönelik hükümet politikalarında, atipik çalışmanın, başka bir ifade ile geçici, part time, kiralık işçilik, ev eksenli çalışmanın, daha çok kadınlara özgü istihdam modelleri olarak öne çıktığı görülür. Sosyal güvenceden yoksun, basmakalıp, tekdüze ve dolayısıyla stres yüklü üretim süreçlerine atanmaları, kadınlara toplumsal olarak atfedilen “ikincil gelir” statüsüne dayalı olarak düşük ücretlerle çalıştırılmaları çağdaş kadın emeğinin temel özelliklerini yansıtır. Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ve ataerkil değerlerin hâkim olduğu ülkelerde, kadınlar büyük ölçüde tecrit edilmiş halde çalışmayı ve bakım yükümlülüklerini yerine getirmeyi mümkün kılan ev eksenli çalışanların büyük bir oranını oluşturur. Bu toplumsal mekanizmalar çağdaş kadın emeğinin “zorla çalıştırma” olarak nitelendirilmesine neden olur. Bu nitelendirme, kadınların toplumda yaptığı işleri özgürce seçemediklerini de gösterir. Evin içinde ve dışında ücretli olarak yaptıkları işlerin baskıcı karakterlerinin olduğunu gösterir.

Tüm bu nedenlerle kadınların erkeklere göre tam zamanlı, güvenceli işlere erişmeleri zayıf kalmaktadır. Hem bu işlere erişimin sınırlı olması hem de erkeklerin ve devletin kadınların ev ve aileleri ile ilgili rollerini pekiştirmeye yönelik baskı ve uygulamaları onları atipik ve esnek istihdam ilişkileri içerisinde olmalarını dayatarak, iş seçiminde alternatifsiz bırakır.

Güvencesiz çalışma biçimlerinin artışı ile kadın istihdamının artışı arasında bir paralellik olduğundan bahsetmiştik. Türkiye’de kadın istihdamı ve işgüne katılım oranları Avrupa Birliği ülkelerine göre oldukça düşük olmasına rağmen son yıllarda önemli ölçüde artış göstermiştir. TÜİK verilerine göre 2004 yılında 5 milyon 047 olan kadın istihdamı 2015 yılında yaklaşık % 37’lik (3 milyon) bir artışla 8 milyon 058 bine yükselmiştir. Bu artışın daha çok ücretli ve maaşlı olarak istihdam edilen kadınların sayısının artışıyla birlikte gerçekleşmesi istihdamın yapısal olarak değiştiğinin bir göstergesidir. Bugün hâlâ kadın istihdamında tarımın payı yüksektir. Bu nedenle de ücretsiz aile işçisi olarak istihdam edilen kadınların sayısı ve oranı belirleyici bir konumdadır. Ancak bu durum yıllar itibariyle değişim göstermiş ve oransal olarak düşmüştür. Nitekim son yıllarda kadın istihdamında önemli bir gelişme yaşandığı görülmektedir. Bu gelişme, ücretli ve yevmiyeli çalışanların hem sayısı hem de oranında önemli artışların görülüyor olmasıdır. Yani kadınlar işçileşmektedir. 2005 yılında % 48 olan ücretli ve maaşlı olarak istihdam edilen kadınların oranı 11 yıl sonra 2 kat artarak 2016 Ağustos döneminde % 61,6’ya yükselmiştir. Kadınların bu hızlı işçileşmesinin artarak devam edeceği belirtilmelidir.

 

Türkiye'de Kadın İstihdamı Hangi İşlerde Artmaktadır?

TÜİK verileri incelendiğinde kadın istihdamının % 70’inin nitelik gerektirmeyen işler, nitelikli tarım, avcılık ve su ürünlerinde çalışanlar, hizmet ve satış elemanları ve büro ve müşteri hizmetlerinde çalışanlardan oluştuğu görülüyor. Kadınların % 20’si nitelik gerektirmeyen işlerde istihdam ediliyor. Bakıma Muhtaç Özürlülerin Tespiti ve Bakım Hizmeti Esaslarının Belirlenmesine İlişkin Yönetmelik kapsamında yer alan kadınların dahil olduğu meslek grubu olan İnsan Sağlığı ve Sosyal Hizmetlerde çalışanların yaklaşık % 70’ini kadınlar oluşturuyor. Devlet “Evde Bakım Ücreti” adı altında bir ücret ödemesine ve bu kadınları istihdam içinde kabul etmesine rağmen herhangi bir sosyal güvence kapsamına almamıştır.

Bu verilerden hareketle, son yıllarda kadın istihdamının genellikle kayıtdışılığın ve güvencesiz çalışma ilişkilerinin hakim olduğu sektör ve mesleklerde yer bulabildiği gözlemlenebilir. Örneğin görece daha güvenceli işlerin olduğu imalat sektöründe istihdam edilen kadınların oranı düşüyor. 2014 yılından bu yana imalat sektöründe istihdam edilenlerin içinde kadınların payında önemli bir değişiklik (yaklaşık olarak % 24) olmamıştır. Ancak toplam kadın istihdamında imalat sektöründe çalışan kadınların oranı düşmektedir. Örneğin 2014 yılı toplam kadın istihdamının % 15’i imalat sektöründe yer almaktayken bu oran 2015 yılında % 14’e, 2016 Ağustos ayında % 13.9’a düşmüştür.

Esnek üretim biçiminin yarattığı işler, özellikle kadınlar söz konusu olduğunda yasal ve kurumsal korumanın bulunmadığı kayıt dışı işler anlamına geliyor. Formel-kayıtlı sektörde istihdamın son derece sınırlı olduğu Türkiye’de, enformel sektör düzenli işlerde istihdam imkânı bulmayan kırsal ve kentsel yoksulların yaşam stratejisini oluşturuyor. Uluslararası rekabetin keskinleşmesiyle birlikte güvencesizlik işgücü piyasalarının yapısal bir özelliğine dönüşmüş durumda. Herhangi bir sosyal güvenlik kapsamında olmayan kadın sayısı artıyor. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi kadın istihdamında tarımın payı önemini koruyor. Tarım dışı alanlarda ise kadınlar, daha çok kadın işi olarak kabul edilen, nitelik gerektirmeyen, düşük ücretli ve genellikle hizmetler sektöründe yer alan işlerde yer bulabiliyor. Son dönem istihdam artışları içinde bu işlerin önemli bir paya sahip olması kayıt dışılığın kadınlar arasında yaygın olmasına neden oluyor.

Öteden beri tarımda istihdam edilen kadınların kayıt dışılık oranı % 90’ın üzerindedir. Son dönemde de değişen bir şey olmamıştır. 2015 yılında tarımda istihdam edilen kadınların yaklaşık % 94’ü kayıt dışı çalışmıştır. Tarım dışı faaliyetlerde ise kayıt dışılık oranları düşmüştür. Tarım dışı işlerde erkeklerin, hem kayıt dışı istihdam edilenlerin sayısı hem de kayıt dışı istihdam oranı düşmüştür. Kadınların da tarım dışında kayıt dışı istihdam oranı 2004 yılında % 34,7’den 2015 yılında % 24,1’e düşmüştür. Ancak, tarım dışında kayıt dışı istihdam edilen kadın sayısı 2004 yılından 2015 yılına gelindiğinde % 35,6 oranlık bir artışla 861 bin kişiden 1 milyon 336 bine yükselmiştir. 2004-2015 yılı arasında tarım dışı faaliyetlere yeni katılan 475 bin kadın, kayıt dışı alanlarda istihdam edilmiştir.

Ekonomik krizler toplumsal olarak evi geçindirmesi beklenen erkeklerin bu rolünü gerçekleştirme yeteneğini zayıflatır. Bu nedenle de kadınlar, düşen hane gelirini telafi etmek üzere işgücü piyasasına dâhil olurlar. Bu durumda kadınlar ya kayıt dışı, düşük gelirli işlerde yer bulabilir ya da işsizlik olgusu ile karşılaşırlar. Ekonomik krizin etkisini göstermeye başladığı bu dönemde işyeri kapanmaları ve daralmaları işsizlik oranlarında önemli artışların yaşanmasına neden oluyor. 2016 Ağustos döneminde açık işsizlik oranı Türkiye genelinde % 11,3’e yükselmiştir. Kadın işsizliği % 15,1, genç kadın işsizliği ise % 32,4 olarak gerçekleşmiştir. Açık işsizlere ümidi kırık olduğu için iş aramayanlar, iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar dahil edildiğinde bu oranların çok daha yüksek olduğu görülür. Bunlar da açık işsizlere dahil edildiğinde işsizlik oranları 2014 yılı Ağustos ayı için % 25,5’ten 2016 Ağustos döneminde % 26,3’e kadar yükselmiştir.

Türkiye’de istihdama katılım ve örgütlenme alanındaki cinsiyetçilik, kamusal alanın da cinsiyetçi bir nitelik kazanmasına neden oluyor. Yaşanan bu derin cinsiyetçiliğin yarattığı eşitsizliklerle birlikte, çoğu zaman “cinsiyet körlüğünü” bir tercih olarak benimseyen politika ve uygulamalar gündeme getiriliyor. Kadınlar için öngörülen ve benimsenen istihdam biçim ve koşullarının yaratılmasında doğrudan ve tam olarak cinsiyet ayrımı ve eşitsizliğinden yararlanıldığı görülebiliyor.

Kadınların bakım sorumluluğunu azaltacak kamusal bakım ve refah tesislerinin çok sınırlı olduğu, piyasaya devredildiği ve devlet eliyle kadınların üzerine yıkıldığı Türkiye’de, kadınların büyük bir çoğunluğu için, güvencesiz işler dışında seçeneklerinin olacağını beklemek gerçekçi olmayacaktır. Son dönem yasal düzenlemeler ve uygulamalar bu konuda ip ucu veriyor. Örneğin AKP Hükümeti tarafından Meclise sunulan ve 2016 yılında kabul edilen İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun kapsamında kadınların yoğun olarak çalıştığı işlerde geçici iş ilişkisinin kurulmasının yani işçi kiralanmasına olanak veren uygulamaların önü açılmıştır. Üstelik bu kanunla birlikte kadınların yoğun olarak çalıştıkları mevsimlik tarım işleri, temizlik, hasta ve yaşlı bakım işlerinde özel istihdam büroları aracılığıyla sürekli olarak geçici iş ilişkisi kurulabilecektir. Yasa bu işlerde işçi kiralamaya ilişkin bir süre sınırı getirmemektedir. Kadınların daha yoğun çalıştıkları 10 kişiye kadar işçi çalıştıran küçük işletme sahipleri ise 5 işçiye kadar geçici işçi çalıştırabilme olanağına kavuşturulmuştur. Kadınların çalıştıkları iş ve işyerlerinin özelliklerine, 2002’den bu yana İş Kanunu’nda istihdamın esnekleştirilmesine dönük uygulama ve çalışma biçimlerinin düzenlenmiş olmasına bakarak kadın işgücünün önemli bir kısmı için seçeneksizlik, örgütsüzlük ve güvencesizliğin bugün olduğu gibi yarın da artarak yaygınlaşacağını söyleyebiliriz. ■

(Kaynak: Petrol-İş Kadın Dergisi, Sayı 54, Ocak 2017)