SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİNİ TAHRİP ETTİRMEYECEĞİZ!
SSK YI GASP ETTİLER Sosyal Sigortalar Kurumu işçilerin, çalışanların sağlığını ve emekliliğini güvenceye alan bir sigorta kuruluşu idi. Hastalanan her sigortalı kurumun hastanelerinde tedavi oluyor, yatan hastalardan tek kuruş alınmıyordu. Ayaktan tedavilerde ise %10 ve %20 oranında ilaç ve malzemelerde katılım payı alıyordu. Yatarak tedavilerde hiçbir sorun yoktu. Ayakta tedavilerde yığılmalar oluyordu. Ama bunun nedeni, sigortalı sayısı arttığı halde yatırım yapılmamasıydı. Kurumun yatırım yapacak kaynakları vardı. Ama özellikle yetmezliğe sokuluyordu. Amaç hastaları özel hastanelere yönlendirmekti. Amaçlarına ulaşmak için SSK'yı tümü ile gasp ettiler.
SSK İLAÇ FABRİKASINI KAPATTILAR SSK; ilaçlarını toplu olarak satın alıyordu. Bu toplu alım, ilaç fiyatlarının pazarlığında büyük avantajlar sağlıyordu. Büyük indirimler yaparak ihtiyaçlarını temin ediyordu. SSK ilaç fabrikasının üretime katkısı az olsa da. İlaç fiyatlarının maliyeti konusunda önemli bilgiler veriyordu. Özel ilaç firmalarının fahiş fiyat isteklerini engelliyordu. Fabrikayı kapatarak bu engeli ortadan kaldırdılar. Rakipsiz kalan Özel İlaç Firmaları fahiş fiyatlarla kuruma ilaç ve tıbbi malzeme satmaya başladı. Bu ilaç tekelleri ilaç fiyatlarını öyle şişirdiler ki. % 20 lik katılım payları ilaçların gerçek fiyatına dönüştü. Kurumun ödediği %80 lik kısım ise net kâr olarak şirket kasalarına girmeye başladı. Kurumun ilaç giderleri bir yıl içinde iki kat arttı. Fiyat skandalları ortaya döküldü. Gazete ve Televizyonlarda yayınlandı. Hiçbir önlem alınmadı. Hiçbir firma cezalandırılmadı.
SAĞLIK PARALI OLUYOR Sosyal Güvenlik Kurumu özel hastaneler ve eczanelerle ikili anlaşmalar yapmaya başladı. Bu anlaşmalar paket anlaşmalar şeklinde olup, her paketin içinde farklı hastalıklar ve farklı tedaviler yer aldı. Devlet hastaneleri yavaş yavaş ayaktan tedavi kurumlarına dönüşmeye başladı. Ayaktan yapılan tedavilerde; bir yandan muayene parası, diğer yandan ilaç katılım payı alınıyordu. Muadil ilaç uygulaması nedeniyle kurum, ucuz ilaçların parasını verirken, doktorlar pahalı ilaçları tercih ediyor, fiyat farkı, ilaç katkı paylarına eklenerek hasta tarafından ödeniyordu. Yatarak tedavi olacak hastalardan, yatak parası, bıçak parası şeklinde ilave ödemeler istenmeye başlandı. Binlerce çeşit tedavinin fiyatları saptandı. Sosyal Güvenlik Kurumu bu fiyatlar üzerinden özel hastanelerle anlaşmalar yaptı. Ancak özel sağlık kuruluşları bu anlaşmalarla yetinmediler. Hastalardan ilave ücretler talep eder oldular. Bu ücretleri ödemeyen hastaları tedavi etmiyorlardı. Anlaşmalara uymayan özel hastanelerin anlaşmaları fesih edilmiyor, anlaşmaya uymadıkları için cezalandırılmıyordu. Ek ödeme yapmak istemeyen hastalar, bu kez devlet hastaneleri arasında mekik dokuyor, her tahlil ve tetkik için ayrı ayrı hastanelere sevk ediliyordu. İktidar partileri, programlarına. Devlet'in sağlık üretiminden çekilmesini hedef olarak koymuş, bunu açıkça belirtmişlerdi. Bu hedefe uzun vadede ulaşmak için devlet hastanelerini önce satışa çıkardılar. İşçi, emekçi ve sendikaların tepkileri üzerine satıştan vazgeçmiş göründüler. Ancak satışa razı etmek için bu kez tıpkı SSK hastanelerinde olduğu gibi, artan talebi karşılayacak yeni yatırım yapmaz oldular. Devlet ve üniversite hastanelerinde döner sermaye uygulaması başlattılar. Artık hastane devletin de olsa kendi giderlerini kendisi karşılayacaktı. Döner sermaye uygulaması; devlet hastanesini, özel hastaneden farkı kalmayacak şekilde işletilmesi demekti. Bir yandan hastane giderleri döner sermayeden karşılanacak, diğer yandan giderek kâr eden bir işletmeye dönüştürecekti. Hastalar sosyal güvenlik şemsiyesi altında bir yurttaş değil, sağlık hizmeti almaya talip müşteri olacaktı. Hasta müşteri olunca, parası kadar sağlık hizmeti alacak, parası yoksa, ya hastanelerde rehin tutulacak veya evinde ölüme terk edilecekti. Hasta olan, hastası olan bu uygulamanın içine sokulmuştur. Hasta olacak, hastası olacak bu çarkın dişlileri arasına düşecektir. Elinde avucunda ne varsa, Yıllarca ne biriktirmişse, hasta olunca elinden alınacaktır. Para ile sağlık olmaz.
EMEKLİLİK HAYAL OLUYOR. Sosyal Güvenliğin bir ayağı da emekliliktir. İnsanlar yıllarca çalışıp ürettikten sonra, yıllarca kazandıklarından bir kısmını, emeklilik dönemlerini rahat geçirmek için sosyal güvenlik kurumlarına prim olarak yatırdıktan sonra emekli olmaya ve emekli aylığı almaya hak kazanır. Bu hakkın şartları sigortalı olurken kendisine bildirilir. İşçi ve emekçiler emekli olma şartlarını baştan bilerek sigortalı olur ve şartlarını yerine getirdikten sonra emekli aylığı bağlanmasını talep eder. Ancak Türkiye'de böyle olmamıştır. Eskiden yalnızca 5000 iş günü prim ödeyerek emekli olmaya hak kazanan işçilerin bu hakkı elinden alınmıştır. Prim gün sayısı önce 7000 iş gününe, sonra 9000 iş gününe çıkartılmıştır. Eskiden emekli olmak için yaş sınırı konulmamışken bu kez yaş sınırları getirilmiştir. Kadın ise 58, erkek ise 60 yaşını doldurmuş olmaları ve en az 9000 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş olması şartı getirilmiştir. Bu yaş sınırları 2036 yılından başlayarak, her iki yılda, bir yıl artırılacak. 2044 yılında erkeklerdeki artış durdurulacak. 2048 yılına kadar kadınlardaki artış devam ederek, erkek ve kadın arasındaki fark 65 yaşında kapatılacaktır. Bu hak gaspları; çocuklarımızın geleceğinin ipotek altına sokulmasıdır. Bu hak gaspları; emekliliğine kalan sürelere göre çalışanlara da yansıtılmıştır.
EMEKLİ AYLIKLARI GEÇİM SAĞLAMAKTAN UZAKTIR Zaten yetersiz olan emekli aylıklarının hesaplanmasında da hak kayıpları getirilmiştir. Memurlarda %3, SSK ve Bağ-Kurlularda %2.6 olan emekli aylığı bağlama oranı, herkes için %2 ye düşürülecektir. Bu aylıklarla yaşamın sürdürülmesi mümkün olamayacağından, emekliliğe hak kazanmış olanlar, yaşlanmış olsalar dahi emekli olmak istemeyecekler veya özel emeklilik şirketlerine başvurarak kazançlarının bir kısmını da bu özel şirketlere yatırmak zorunda kalacaklardır. İşçi ve memurların emeklilik hakkını bu şekilde zorlaştıran parlamenterler. Kendi 5 yıllık milletvekilliği döneminden sonra, işçi ve memur aylıklarının 4-5 katı daha fazla bir emekli aylığını kendilerine uygun görmektedirler. Bu tür bir kıyak emeklilik yasasını çıkarırken, sıkılmamakta, hicap duymamaktadırlar.
İŞSİZLİK SİGORTASINDA BİRİKEN 30 MİLYAR YTL. İŞVERENLERE AKTARILMAK İSTENİYOR
30 Kasım 2007 itibariye işsizlik fonunda 30 milyar YTL birikmiştir. Bu kaynağın Yalnız %4 u işsizler için kullanılmıştır. Bu kaynak giderek artmaktadır. Bu fon, işverenlerin kıdem tazminatı yükümlülüklerini karşılamak için kullanılmak istenmektedir. istihdam paketi adı altında işverenlerin “yeni işçi istihdamını teşvik için” bu fon kaynaklarını kıdem tazminatı fonuna aktarmak istiyorlar. İşverenler; daha fazla işçi çalıştırarak karlarını artırırken, işsizlik sigortası için ödedikleri payı, kıdem tazminatına dönüştürmek istiyorlar.
KIDEM TAZMİNATINI ALMAK, EMEKLİLİĞE HAVALE EDİLİYOR. Eskiden zorunlu tasarruf kesintileri vardı. işçi ve işverenlerden belli oranlarda kesinti yapılır bir fonda toplanırdı. Bu fon “yatırım ve kalkınma” gerekçeleriyle işverenlere kaynak olarak aktarılırdı. Bu fon kaldırıldı. Ancak yerine yeni fonlar konulmaya başlandı. Bu fonların birincisi işsizlik sigortası fonudur ki ne durumda olduğundan bahsettik. İşsizlik belasını savmak gerekçeleriyle oluşturuldu ancak % 4'ü kullanılmaktadır. %96'sını yeniden işverenlere sunmak için gerekçeler araştırılmaktadır. İkincisi kıdem tazminatı fonudur. Böyle bir fon oluşturmak istemektedirler. Kıdem tazminatı işçinin kazanılmış hakkıdır. İşçi işten çıkarıldığı zaman ihbar tazminatıyla beraber işveren tarafından ödenir. Böylece işten çıkarılan işçinin eline toplu bir para geçer. Bu tazminatın yüksek olması işten çıkarmaları caydıracağı için, bu açıdan iş güvencesi işlevi de görmektedir. Ancak işverenler bu ödemeleri kendi inisiyatiflerinden çıkarmak istiyorlar. Bir fon oluşturulacak. Tıpkı işsizlik fonu gibi işçi ve işverenden kesintilerle bu fon beslenecek. İşsizlik sigortasındaki fazlalıklar bu fona devredilecek. İşten atılan işçi kıdem tazminatını alabilmek için emekliliğine kadar beklemek durumunda kalacak. Bu kıdem tazminatı hakkına vurulacak en büyük darbedir. İşverenlere ise armağan. Bir yandan “istihdam” gerekçesiyle işsizlik fonu işverenlere peşkeş çekilerek , Diğer yandan işverenler kıdem tazminatı yükümlülüğünden kurtarılarak işten çıkarmalar kolaylaştırılacaktır. Bu şekilde işsizlik sorunu çözülmeyeceği gibi. Fonlar işverenlere kaynak halinde sunulacaktır.
İTİBARİ HİZMET KALDIRILIYOR Sanayi üretiminde zor ve yıpratıcı işler olur. Bu zor ve yıpratıcı işlerde çalışanların bedenen yıpranmalarını engellemek için, emekliliğe daha erken hak kazanmaları için, prim yatırma kazanımları vardı. Ancak, belli bir grubun yararlandığı itibari hizmet, anayasa mahkemesinin eşitlik ilkesine aykırı gerekçesiyle bozuldu. Bozulunca otomatik olarak aynı işi yapan bütün iş kollarını kapsadı. Ancak son düzenlemelerle güvenlik güçlerinin dışında kalan bütün işler için bu hak ortadan kaldırılmaktadır.
BU GİDİŞE DUR DEMENİN ZAMANI GELDİ DE GEÇİYOR!
Bu gidiş iyi değildir. İşçi, emekçi ve halk yararına değildir. Emeğin sömürülmesidir Karşı durmazsak, engel olmazsak, her geçen gün daha da kötüye gidecektir. Çocuklarımızı daha kötü günler beklemektedir. Bu gidiş durdurulabilir. Bu gidişi durduracak gücümüz vardır. Bu gidişi halk yararına çevirecek kaynaklarımız vardır.
Bu gidişi olumlu hale getirecek plan, proje ve öngörülerimiz vardır. Yapılan dönüşümlerden yararlı sonuçlar ve uygulamalar çıkarabilir. Tüm sağlık kuruluşları seferber edilerek, herkes için eşit, ulaşılabilir, nitelikli ve ücretsiz sağlık hizmeti verebilir. Tıkanıklıkları, yetersizlikleri giderecek yeni yatırımlar yapılabilir Sağlık hizmetine ulaşmadaki eşitsizlikler kademeli olarak ortadan kaldırılabilir. Emekli aylıkları insanca yaşamaya elverişli seviyeye çıkartılabilir. Devlet, sağlıktan, eğitimden, ekonomiden ve üretimden koparılmayabilir. İşsizlik sorunu devlet eli ile çözülebilir. İşsizlik sigortası işsizleri mağdur olmaktan kurtarabilir. Kıdem tazminatı miktarları artırılabilir, iş güvencesi sağlar.
Bu gidişi örgütlü güçlerimizle durdurabiliriz. Örgütlü güçlerimiz. Sendikalarımız, meslek örgütlerimiz, derneklerimiz ve emekçilerden yana siyasi partilerimizdir. Bu örgütlere üye olmak, Bu örgütlerin eylemlerine katılmak, Bu örgütleri güvenilir kılmak, toplumsal saygınlığını artırmak görevi, önümüzde durmaktadır.
ÖRGÜTLÜ GÜÇ YENİLMEZ. |