Ankara Nöbetçi İdare Mahkemesi

Başkanlığına

 

7.8.2003

Yürütmenin Durdurulması ve Duruşma

İstemli İptal Davası

 

Davacı             : Türkiye Petrol, Kimya, Lastik İşçileri Sendikası (Petrol-İş)

Vekilleri           : Avukat Yalçın Aksakal - Avukat Gökhan Candoğan

Davalı              : T.C.Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı

                         Hüseyin Rahmi Gürpınar sok.no:2 Ankara

D.Konusu           TÜPRAŞ - Türkiye Petrol Rafinerileri AŞ. de mevcut %65,76 oranındaki kamu hissesinin ‘satış yöntemi’ ile blok olarak özelleştirilmesine ilişkin 7.6.2003 tarihli idare ilanı ve bu ilana dayanak kararın, duruşmalı olarak yapılacak yargılama sonucunda iptali ile 2.10.2003 tarihinde teklif verme süresinin sona ermesi ve ihalenin gerçekleşmesi olasılığı karşısında, dava sonuna kadar yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi istemini içerir dava dilekçesidir.

 

T.Tarihi          : 7.6.2003

 

A. Açıklamalar

Vekili bulunduğum Petrol İş Sendikası (ek-1, vekaletname), Türk-İş’e bağlı bir işçi sendikası olup, davaya konu ihale ilanı ile özelleştirilmesi söz konusu olan TÜPRAŞ bünyesinde çalışmakta olan işçilerin üyesi bulunduğu, toplu iş sözleşmesi imzalama hak ve yetkisine sahip sendikadır.

Yasalar çerçevesinde, üyelerinin hak ve çıkarlarını korumak için Per türlü yasal girişimde bulunma yetkisine sahip olan müvekkil Sendika, ülkemizde bugüne kadar yapılan neredeyse her özelleştirme işleminden öncelikle ve asli olarak zarara uğrayanın çalışanlar olması gerçeği karşısında, kendi yetki alanında bulunan özelleştirme işlemlerine karşı idari davalar açarak üyelerinin hak ve çıkarlarını koruma girişiminde bulunmuştur.

 

B. Dava Konusu İdari İşlem

Davalı idarenin 7.6.2003 tarihli ilanı ile,

·       Türkiye’de petrol rafinaj sektörünün en büyük temsilcisi olan TÜPRAŞ’ ın, %65,76’sına tekabül eden her biri 1.000 (bin ) TL nominal değerde 164.683.490.220.875 adet A grubu idare hissesinin ‘satış’ yöntemi ile blok olarak özelleştirilmesine karar verildiği,

·       ihalenin kapalı zarf içinde teklif almak ve görüşmeler yapmak suretiyle pazarlık usulü ile gerçekleştirilmesine, gerekli görüldüğü taktirde, pazarlık görüşmesine devam eden teklif sahiplerinin katılımı ile açık arttırma suretiyle sonuçlandırılabilmesine,

·       tanıtım doküman ve ihale şartnamesinin 9.6.2003 tarihinden itibaren, öncelikle itimat/gizlilik sözleşmesi imzalanarak, İdare’den alınabileceği,

·       ihaleye gerçek ve tüzel kişiler ile ortak girişim gruplarının katılabileceğine, 30 milyon ABD Doları geçici teminat alınacağına,

·       tekliflerin en geç 18.9.2003 tarihine kadar idareye verilmesi gerektiğine (bu süre 2.10.2003 tarihine kadar uzatılmıştır)

·       ihalenin 2886 sayılı yasaya tabi olmayıp idarenin ihaleyi yapıp yapmamakta, dilediğine yapmakta ve teklif verme süresini uzatmakta serbest olduğuna,

dair duyuru yapılmıştır. (ek-2) Dava ile iptali istenilen idari işlem/karar, işbu ihale ilanı ile bu ilana dayanak oluşturan idare kararıdır.

 

C. Mahkemenizin Yetkisi

2577 sayılı İYUK’un 32.maddesinde, göreve ilişkin hükümler saklı kalmak şartıyla bu kanunda veya özel kanunlarda yetkili idare mahkemesinin gösterilmemiş olması halinde, yetkili idare mahkemesinin, dava konusu olan idari işlemi veya idari sözleşmeyi yapan idari merciin bulunduğu yerdeki idare mahkemesi olduğu, hükmü mevcuttur.

Dava konusu işlem, Ankara’da bulunan Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın (ÖİB) bir karar/işlemi olup, özel bir yetki kuralının bulunmaması nedeniyle, yetkili idare mahkemesi Ankara İdare Mahkemesidir.

Gerek ÖİB, gerekse de ÖYK (özelleştirme yüksek kurulu) kararlarına karşı açılan davalarda Ankara İdare Mahkemelerinin yetkili/görevli olduğu hususu, gerek İdare Mahkemesi, gerekse de Danıştay içtihatları ile ortaya konmuş bir husustur.

 

D. İlgili Mevzuat

Dava konusu işlem 4046 sayılı genel özelleştirme yasasına dayanılarak alınmış bir karardır. 4046 seyılı yasa hükümleri dışında,

·       Anayasa hükümleri ile konu ile ilgili Anayasa Mahkemesi içtihatları,

·       4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun ve bu kanuna dayanılarak çıkarılmış

·       Rekabet Kurulundan İzin Alınması Gereken Birleşme ve Devralmalar Hakkında 1997/1 sayılı Tebliğ,

·       Özelleştirme Yoluyla Devralmaların Hukuki Geçerlilik Kazanabilmeleri İçin Rekabet Kurumuna Yapılacak Ön Bildirimlerde ve İzin Başvurularında Takip Edilecek Usul ve Esaslar Hakkında 1998/4 sayılı Tebliğ hükümleri,

ile kamu yararına ilişkin idare hukuku temel ilke ve esasları ilggili mevzuatı oluşturmaktadır.

 

E. TÜPRAŞ İle İlgili Özelleştirme Süreci

1961 yılında kurulmuş olan İPRAŞ’ ın (istanbul petrol rafinerisi aş.) ana sözleşmesinde yapılan değişiklikle 1983 yılında kurulan TÜPRAŞ - Türkiye Petrol Rafinerileri AŞ. ile ilgili işlem süreci aşağıda belirtilmiştir;

·       TÜPRAŞ, Kamu Ortaklığı İdaresi’nin 10.7.1990 tarih ve 90/3 sayılı kararı ile özelleştirme kapsamına alınmıştır.

·       Yüksek Planlama Kurulu’nun 8.1.1991 tarih ve 91/2 özelleştirme sayılı kararı çerçevesinde şirket sermayesinin %1,64’ü 27-29 Mayıs 1991 tarihlerinde halka arz edilmiştir.

·       Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 12.10.1999 tarih ve 99/68 sayılı kararı çerçevesinde, bu kez, idareye ait %30,7 oranındaki hisse senedi, yurt içi ve yurt dışı piyasalarda halka arz edilerek özelleştirilmiştir. Bu işlemler ile şirketin halka açıklık oranı %34,24’e ulaşmıştır.

Dava konusu karar ve ilan ile halen idarenin elinde bulunan %65,76 oranındaki şirket hissesinin blok satış yöntemiyle özelleştirilmesi ve böylelikle TÜPRAŞ’daki kamu payının sona erdirilmesi amaçlanmaktadır.

 

F. TÜPRAŞ İle İlgili Genel Bilgi

Dilekçemiz ekinde, müvekkil Sendika tarafından, kamuoyunu bilgilendirmek üzere hazırlanmış ‘Rafinaj Sektörü ve TÜPRAŞ’ isimli kitapçık sunulmaktadır. (e-3, Petrol-İş Yayınları, no:81, Mayıs 2003) Şirketin önem ve değerini ortaya koyan bu yayında TÜPRAŞ ile ilgili aydınlatıcı bilgiler yer almakla birlikte bazı hususları dilekçemizde tekrarlamakta fayda görüyoruz.

Temel girdisi ham petrol olan petrol ürünleri sanayi, ham petrolün rafinerilerde stoklanıp arıtılması, üretilen ürünlerin dağıtım kuruluşları aracılığıyla tüketiciye ulaştırılmasını içeren entegre bir yapıdır. Bu entegre yapı içerisinde TÜPRAŞ’ın faaliyet konuları,

·       ham petrol temin etmek,

·       ham petrolü rafine etmek,

·       petrol ürünleri ithal ve ihraç etmek,

·       petrol rafinerileri veya yeni üniteler kurmak, satın almak, devralmak, işletmek,

·       petrokimya sanayi alanında fabrikalar, tesisler kurmak, işletmek ve ticaretini yapmak,

·       her türlü enerji ve enerji ile ilgili sanayi alanında santraller, tesisler kurmak ve işletmek,

olarak belirlenmiştir. Faaliyet konusu çerçevesinde yapılanan TÜPRAŞ’ın İzmit, İzmir, Kırıkkale, Batman ve Körfez’de toplam 5 (beş) adet rafinerisi mevcuttur.

TÜPRAŞ, sektöründe ‘doğal tekel’ konumundadır. Ülkemizde bulunan toplam 32 milyon ton/yıl ham petrol kapasitesinin %86’sı TÜPRAŞ’a, kalan kısmı ise özel bir şirket olan (Shell, BP, Marmara Petrol Ortaklığı, 1962 yılında kurulmuş) ATAŞ’a aittir.

500 Büyük Şirket sıralamasında hep 1.sırada yer alan TÜPRAŞ, aynı zamanda, ABD’de yayımlanan finans dergisi FORBES’ın A listesinde yer alarak, ‘dünyanın en mükemmel, büyük şirketleri’ arasında sayılmıştır. Dünya çapında belirlenen 400 şirketin bulunduğu bu listeye girebilmek için, firmanın  yıllık cirosu veya piyasa değerinin 5 milyar doların üzerinde olması, ayrıca, satış hacminin artış hızı, kazanç artışı, hisse senetlerinin kazandığı değerlerin uygun bulunması gerekmektedir.

TÜPRAŞ’ın mali değerleri aşağıdaki tabloda ortaya konulmuştur.

BORSA DEĞERİ

1 milyar 400 milyon dolar

YENİDEN EDİNME DEĞERİ

7-8 milyar dolar

SİGORTA DEĞERİ

4 milyar 400 milyon dolar

TÜPRAŞ’ın büyüklüğünü ve ülke ekonomisi açısından önemini kavrayabilmek için başka verileri de dikkate almakta yarar vardır. TÜPRAŞ’ın kendi internet sitesinde (www.tupras.com.tr) ve davalı idare sayfasında (www.oib.gov.tr) yer alan bilgilere göre,

·       doğu avrupa ve balkanların en büyük rafineri şirketidir,

·       avrupa klasmanında 7.sıradadır

Şirketin ülke reel ekonomisine katkısı ise, hiçbir özel şirketin ulaşamayacağı bir boyuttadır. Ekonomik krizler nedeniyle ülke ekonomisinin %9,4 oranında küçüldüğü 2001 yılında TÜPRAŞ, ham petrol işleme oranında %7,1’lik, toplam satışlarında ise %1,9’luk bir artış sağlamıştır.

Yine aynı yıl 1.9 milyon ton ürün ihracatı yaparak 300 milyon dolar döviz gelirini ülkeye kazandıran TÜPRAŞ’ın önemli bir özelliği de, özel şirketlerin büyük bir çoğunluğu gelirlerini/karlarını faaliyet dışı alanlardan sağlarken, TÜPRAŞ’ın, işletme karının toplam kazanç içindeki payını 1999’daki %45 oranından, 2000 yılında %77’ye, 2001 yılında ise %91’e yükseltmiş olmasıdır.

TÜPRAŞ’ın ülke ekonomisine katkısının mali boyutları aşağıdaki tabloda belirtilmiştir.

 

 

YIL

TOPLAM CİRO

NET KAR/VERGİ SONRASI

VERGİ/FON ÖDEMESİ

İHRACAT TUTARI

2001

11 katrilyon

188.6 trilyon lira

5.3 katrilyon lira

300 milyon dolar

2002

16.5 katrilyon lira (12 milyar dolar)

173.9 trilyon lira (116 milyon dolar)

8.9 katrilyon lira (6.1 milyar dolar)

835 trilyon lira (557 milyon dolar)

Tablonun daha iyi anlaşılabilmesi için TÜPRAŞ’ın devlete ödediği vergi ve fon gelirleninin, devletin vergi ve fon gelirlerinin toplamının, tek başına, yaklaşık olarak %20’sine karşılık geldiğini eklemekte fayda vardır.

Son olarak, TÜPRAŞ’ın 1989 ile 2004 yılları arasında toplam 2 milyar dolarlık yatırım programını uygulamaya koyduğunu, 2001 yılı sonu itibariyle 1.3 milyar dolarlık yatırımının tamamlandığını, 700 milyon dolarlık kısmın devam ettiğini, kriz ortamında TÜPRAŞ’ın yatırıma devam ederek ülke ekonomisinin ayakta kalması yolunda önemli bir etkide bulunduğunu belirtmekte fayda vardır. (bu yatırım tutarları tamamıyla TÜPRAŞ tarafından karşılanmış olup kamu hazinesinden aktarılmış bir lira bile söz konusu değildir)

Bugün itibariyle 4590’ı kadrolu, 920’si müteahhit personeli olmak üzere toplam 5510 kişiye istihdam olanağı sağlayan TÜPRAŞ’ın, mali güç ve değer açısından Türkiye’de mevcut özel sermaye gruplarının oldukça ötesinde olan TÜPRAŞ’ın kamuya ait ve yönetim etkinliğini asğlayan çoğunluk hisseleri, davalı idare işlemi ile ÖZEL SEKTÖRE SATILMAK suretiyle özelleştirilmek istenmektedir.

 

G. Hukuka Aykırılıklar

 

1.Kamu Yararı Genel Amacı ile 4046 Sayılı Yasadaki Özel Amaca Aykırılık

İdare hukuku temel ilkelerine göre, her idari işlemin asli/vazgeçilmez amacı kamu yararıdır. Genel amaç olarak tanımlanan ‘kamu yararı’ her idari işlemde varlığı aranan bir koşuldur.

Bu genel amaç/kamu yararı, bazı durumlarda ilgili yasada açık bir şekilde ortaya konulan ‘özel amaç’ ile varlığını sürdürür. 4046 sayılı yasanın ‘amaç ve kapsam’ başlıklı 1.maddesinde,

            md.1. bu kanunun amacı;

            A. bu maddede belirtilen ve Kanunun uygulanmasında ‘kuruluş’ adı ile anılacak olan; ... haklarının ekonomide verimlilik artışı ve kamu giderinde azalma sağlamak için özelleştirilmesine ilişkin esasları düzenlemektir.

denilerek, yasanın özel amacının

·       ekonomide verimlilik artışı sağlamak,

·       kamu giderlerinde azalma sağlamak

olduğu ortaya konulmuştur. Dolayısıyla, bu yasaya dayanılarak yapılacak idari işlemlerin ‘amaç’ yönünden hukuka uygun olması, genel kamu yararı amacının özel görünümü halini alan bu iki amacın varlığının ortaya konulması ile sağlanabilecektir.

Davalı idareye sorularak da açığa çıkartılabileceği gibi, özelleştirmeye konu TÜPRAŞ’ın kamu hazinesine yük olması bir yana (yatırımlarını bile kendi öz kaynakları ile gerçekleştirmektedir) devletin toplam vergi/fon gelirlerinin yaklaşık olarak %20’sine yakın bir kısmını tek başına karşılayan bir şirket olarak TÜPRAŞ’ın kamu giderine yol açmadığı sabit olduğundan, yasa ile belirlenen ‘kamu giderini azaltma’ amacı olayımızda söz konusu değildir.

‘Ekonomide verimlilik artışı sağlamak’ amacının ise birkaç yönden değerlendirilmeye tabi tutulması gerekmektedir. Önceki bölümlerde sunulan veriler ile, TÜPRAŞ’ın, ekonomik krizin en yoğun dönemlerinde üretim/ciro ve karlılık açısından pozitif durumda kalabilen nadir şirketlerden birisi olduğu, AŞ. statüsü ile ‘karlılık ve verimlilik’ esasları dahilinde faaliyet yürüttüğü ortaya konulmuştur.

Aynı sektörde yer alan özel şirket -ki Shell, BP gibi dünya devlerinin ortaklığında kurulmuş bir özel şirket - ATAŞ, 1962 yılından bu yana faaliyette bulunmasına rağmen, teknoloji, üretim kapasitesi ve verimlilik açısından TÜPRAŞ’ın yanında kayda bile değmeyecek bir yapıdadır.

Dönüşük ünitesine sahip olmaması nedeniyle ‘basit tip rafineri’ sınıfına giren ATAŞ’a karşılık TÜPRAŞ, dönüşüm ünitesine sahip ‘normal dönüşüm rafinerisi’ sınıfındadır. Verimliliğin en önemli göstergelerinden birisi olan kapasite kullanım oranı açısından TÜPRAŞ, %85 ile bölge rafinerileri arasında 4.sıradadır.

Yine bir başka gösterge olan, işletme karının toplam kazanç içindeki payı noktasında %91 oranı ile verimliliğin üst noktalarında yer almaktadır.

Kamu hazinesine, istihdama, üretime katkısı açısından Türkiye’de TÜPRAŞ ile boy ölçüşebilecek çok fazla şirket bulunmamaktadır. Bunu karşılaştırabilmenin en iyi yolu, geçtiğimiz günlerde yayımlanan en büyük 500 firma istatistiklerini değerlendirmektir. Bu istatistikler, TÜPRAŞ’ın özel şirketlerin ötesinde bir verimliliğe sahip olduğunu açık bir şekilde ortaya koyacaktır.

Kamuya ait bir çok işletme için ileri sürülen özelleştirme gerekçelerinin hiçbirisi TÜPRAŞ için geçerli değildir ve bugüne kadar bu özelleştirme için gerekçe de ileri sürülmüş değildir. Bu şirket bünyesinde atıl istihdam söz konusu değildir, aksine, nitelikli, birikim sahibi, iyi yetişmiş personel yapısı ile avrupa rafinerileri ile rekabet etme gücüne sahip bir şirkettir, bu şirketteki teknoloji dünya standartlarındadır, kamusal yapısı nedeniyle karlılık kadar çevre ve insan sağlığını da gözeten şirket, çevresel etkileri azaltmak için ciddi oranda yatırım yapmaktadır; varolanın ötesinde özelleştirme ne gibi bir kamusal yarar getirecektir?

Dolayısıyla, ortada ne genel kamu yararı amacını ne de yasada belirtilen iki özel amacı karşılayacak bir gerekçe/amaç mevcuttur. Bu nedenle, yönetim yetkisi sağlayan çoğunluk kamu hisselerinin satılmasını hedefleyen dava konusu idare karar ve ilanı amaç yönünden hukuka aykırıdır ve iptali gerekmektedir.

 

2.Kamu Yararı Bulunmadığını/Amaçlanmadığını Söyleyen ÖİB Yazısı

Dilekçemiz ekinde sunulan TÜPRAŞ ile ilgili Petrol-İş kitapçığının 14.sayfasında şu hususun altı çizilmektedir

            II. TÜRKİYE PETROL RAFİNERİLERİ AŞ. TÜPRAŞ

            Türkiye’nin petrol ve doğalgaz kaynaklarının aranması, üretilmesi, rafinajı, taşınması ve pazarlanması yoluyla ülke ekonomisine katkı sağlama görevi, 1954 tarihli ve 6326 sayılı Petrol Kanunu ile Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına (TPAO AŞ.) verilmiştir. Böylece TPAO, dünyadaki tüm petrol şirketleri gibi TÜPRAŞ ,BOTAŞ, DİTAŞ, İPRAGAZ ve PETKİM’den oluşan entegre bir yapıya sahip idi.

            Ancak 1983 yılında KİT’leri özelleştirmeye hazırlamak amacıyla bu entegrasyon parçalanmış ve her bir kuruluş ayrı şirket haline dönüştürülmüştür...

Aynı kitapçığın ‘öneriler’ başlıklı 30.sayfasında da,

            ... bu bakımdan TÜPRAŞ sahip olduğu mevcut alt yapısından yararlanarak yeni rafineri yatırımı ile güçlendirilmelidir. Aynı zamanda dünyadaki diğer petrol şirketleri gibi, güçlü bir dağıtım ağına sahip olabilmek için, dağıtım şirketi kurabilmelidir. Akis durumda gündeme getirilecek olan Petrol Piyasası Yasası ile uluslararası petrol şirketleri sahip oldukları dağıtım şirketleri aracılığıyla Türkiye pazarını ele geçireceklerdir..

            ... doğal tekel kuralları ile çalışması toplumun refahı açısından rekabet yaratmaktan daha etkin bir yöntem olarak kabul edilmektedir. Böylece ulusal güvenlik, toplumun tasarruflarının korunması, sanayinin geliştirilmesi, tüketicinin ucuz ve kaliteli üründen yararlanması, çevre koruyucu önlemlerin alınması, yani TOPLUMSAL FAYDA sağlanmaktadır...

denilmiştir. Üyelerinin ve toplumun refahı için özelleştirmeye karşı çıkan Sendika ile özelleştirme yapmak üzere kurdurtulmuş Özelleştirme İdaresi Başkanlığının, böylesi bir konuda aynı fikirleri (!) savunması inanılması güç bir iddia olurdu, değil mi?

Bakın ÖİB, POAŞ’ın özelleştirilmesine ilişkin neler diyor,

            .. (I) dikey ve yatay entegrasyona yönelik örnekler incelendiğinde, dünyada petrol sektöründe sondaj+rafinaj+dağıtım ağında dikey entegrasyonun mevcut olduğu, Türkiye’de bunun aksine bu üç bağlantı noktasının ayrı ve bağımsız birer şirket olduğu görülmektedir. (koyu, alt çizgili vurgu idareye aittir)

            (II) Globalleşen dünyada tek başına rekabet gücü olmayan şirketler birleşme ve devralmalar yoluyla yeniden yapılanmaya giderek dünya ölçeğinde yatırım yapabilme ve rekabet edebilme yeteneğini kazandırmaktadırlar. (koyu, alt çizgili vurgu idareye aittir)

            .. Dünyadaki gelişmelerin bu doğrultuda olmasının altında yatan sebepler incelendiğinde, globalleşen dünyada bütün şirketlerin  VARLIKLARINI SÜRDÜRMEK için ‘mukayeseli üstünlüğü olan alanda ihtisaslaşma’ amacıyla birleşme yoluna gittikleri ortaya çıkmaktadır. Zira şirketlerin alanlarında başarı gösterebilmesi için, SEKTÖRÜNDE HAKİM DURUMDA BULUNMASI YA DA MEVCUT HAKİM DURUMUNU GÜÇLENDİRMESİ GEREKMEKTEDİR... (koyu, alt çizgili kısmın vurgusu idareye, büyük harflerin vurgusu ise tarafımıza aittir)

Ayrıca yatay veya dikey entegrasyon sonrasında şirketler, kapasitelerini ve kaynaklarını en verimli şekilde kullanmak suretiyle maliyetlerini düşürme yoluna gitmektedirler..

            ... sonuç olarak; ..

            (I) Bugün Türkiye’de petrol sektöründe sondaj+rafinaj+dağıtım ağında dikey entegrasyonun mevcut olmadığı, ANCAK ULUSLARARASI ALANDA OLDUĞU GİBİ ÜLKEMİZDE DE REKABET EDEBİLMEK İÇİN DİKEY ENTEGRASYONUN GEREKEBİLECEĞİ,

hususunda bilgilerinizi ve gereğini arz ederim. (Ek-4, ÖİB Başkan Vekili Haluk Büyükbaş imzalı, 29.7.1999 tarih ve 3698 sayılı Rekabet Kurumu’na hitaben yazılmış yazı)

Uzun ama olması zorunlu bir alıntı; idarenin niyetini, idare hukukunda ortaya konulması güç olan, işlemin gerçek amacıını, apaçık ortaya koyan bir belge. ÖİB, bu yazıyla ne demektedir,

·       petrol sektöründe dikey entegrasyon genel eğilimdir ve doğrudur. (yani 1983 yılında kamuya ait petrol sektörünün TÜPRAŞ, BOTAŞ, POAŞ, DİTAŞ, İPRAGAZ, PETKİM olarak ayrı şirketlere dönüştürülmesi yanlış, hatalı, kamu yararına aykırı bir işlemdir)

·       dikey entegrasyon rekabeti arttırmak için gerçekleşmektedir. (yani ayrı ayrı şirketlere bölme kamu şirketlerinin rekabet gücünü ortadan kaldırmaktadır)

·       dikey entegrasyon maliyetleri düşürmektedir. (yani kamu şirketleri parçalara ayrılmak suretiyle maliyetler yükseltilmiş, yani kamu hazinesi zarara uğratılmıştır, uğratılmaya devam etmektedir)

·       ihtisaslaşma/dikey entegrasyon bu alandaki şirketlerin varlığını sürdürmesi için şarttır. (yani, kamu şirketlerinin ayrı ayrı şirketler haline dönüştürülmesinin amacı bu şirketlerin varlığını sona erdirmektir)

·       bu alandaki şirketlerin başarısı sektörde hakim durumda bulunmasına veya mevcut hakim durumunu güçlendirmesine bağlıdır. (yani, rekabet hikayedir)

Sendika TOPLUMSAL YARAR için dikey entegrasyonun zorunluluğunu vurgularken, ÖİB, yazıdaki bütün örneklerinde uluslararası şirketleri emsal göstermiştir; yani, Sendika toplumsal yararı ararken, ÖİB uluslararası şirketlerin yararının peşindedir.

Peki bu mantık ve anlayışla yapılacak özelleştirmenin sonucu ne olacaktır?

Zor bir soru olmasa gerek; yatırım yapma, rekabet etme, maliyetleri düşürme şansı elinden alınmış ulusal/kamu petrol şirketleri zaman içinde uluslararası petrol şirketlerinin eline geçecektir; zaten ÖİB’de, yazısından çıkan anlamla, bunu hedeflemektedir.

Asıl burada, yanıtlanması güç olan soruyu sormak gerekmektedir; Sendika, bu ülkenin ve insanlarının FAYDASI için çabalarken, ÖİB kimin için ÇALIŞMAKTADIR?

 

3. İmtiyazlı Hisse Oluşturulmadan İhaleye Çıkılmasındaki Aykırılık

4046 sayılı yasanın ‘ilkeler’ başlıklı 2.maddesinde,

            md.2, özelleştirme uygulamalarında

            g) stratejik konularda devletin sahip olacağı imtiyazlı hisse oluşturulması, ..., ilkeleri esas alınır.

hükmü vardır. Yine aynı yasanın ‘statejik konu ve kuruluşlar ile imtiyazlı hakların belirlenmesi’ başlıklı 13.maddesinde de,

            m.13: özelleştirme programına alınan kuruluşlarla ilgili olarak;

            a) stratejik sayılacak konu ve kuruluşları tesbit etmeye,

            b) tekelleşmenin önlenmesi de dahil, ekonomi ve güvenlik ile ilgili olarak milli yararın korunması amacıyla (a) bendi gereğince tesbit edilecek stratejik kuruluşlardaki kamu payının %50’nin altına düşmesi durumunda bu kuruluşların yetkili kurullarında alınacak kararlarda söz ve onay hakkı verecek imtiyazlı hisselerin miktarını ve bu paylara dayanarak devletin sahip olacağı imtiyazlı hakları belirlemeye, imtiyazlı hisselerin  miktarını ve bunlarla ilgili imtiyazlı hakları değiştirmeye, stratejik konu ve kuruluş olarak tesbit edilenleri bu kapsamdan çıkarmaya, Kurul yetkilidir.

Bu düzenlemenin amacının ulusal ekonomi açısından önemli olan özelleştirme işlemlerinde, belirli bir süre ile kamuya söz ve onay hakkı verecek imtiyazlı hisse oluşturulmasını sağlamak olduğu ortadadır.

Doğal tekel konumundaki TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesi ülke açısından son derece önemlidir, şirketin sunduğu hizmetin önemi, vazgeçilmezliği ve tekel nitelikteki yapısı, özelleştirme sonucunda doğal tekelin özel tekele dönüşmesini, şirketin yönetimini ele geçiren özel sermaye grubunun arz/fiyat denetimi sayesinde hakim durumu kötüye kullanabilme olasılığını gündeme getirecektir.

Kar güdüsü ile hareket eden özel sermaye için kaçınılmaz olan bu durum ülke yaşamını doğrudan etkileyebilecek sonuçlar doğurabilecektir. Bir özel sermaye grubuna bu sonucu sağlayacak araçların, devletin müdahale alanı olmaksızın sağlanması, Anayasa’nın ihlali suçunu oluşturacaktır.

Bu çerçevede, bu karar/ilanın öncesinde ÖYK tarafından imtiyazlı hisse belirlemesi/tanımlaması yapılması gerekirken yapılmamış oluşu işlemi hukuka aykırı kılmaktadır.

 

4. Rekabet Mevzuatına Aykırılık

4054 sayılı yasal düzenleme ve bu yasal düzenlemeye bağlı olarak çıkarılan tebliğler gereği, TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesine ilişkin ihale ilanı öncesinde davalı idarenin Rekabet Kurumu’na başvuruda bulunarak ön izin alması şarttır. Bu önizin/görüşün anlamı, özelleştirme işleminin rekabet mevzuatı açısından değerlendirilmesi ve olası sonuçlarının ortaya konulması, bu sonuçlar üzerinden işlem ile ilgili karar verilmesidir.

22.7.2003 tarihinde basına yansıyan haberlerde (ek-5, dünya gazetesi) Rekabet Kurumu başkanı Mustafa Parlak, TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesi sürecine ilişkin olarak şu açıklamayı yapmıştır,

            ..TÜPRAŞ ve TEKEL’in satışı konusunda daire başkanları düzeyinde ÖİB ile ortak çalışma yürütüyoruz. Yani bu kuruluşların hangi koşullar altında özelleştirilmeleri halinde Rekabet Kurulu’nun izin vereceği şimdiden belirleniyor. Bu koşullara uyum gösterilmesi halinde sorun çıkmaz..

            bir kez bunlar (TÜPRAŞ-TEKEL) oldukça büyük kuruluşlar, Türkiye’de faaliyeti olan kuruluşsa o zaman yoğunlaşma olabilir, bu benim şahsi görüşüm, .. ancak yoğunlaşma olursa izin vermeyebiliriz..

Bu açıklamalardan, faaliyet alanlarında %80-90 arası Pazar payına sahip TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesine ilişkin Rekabet Kurumu görüşünün henüz oluşmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Davalı ÖİB ile Rekabet Kurumu arasındaki görüşmeler devam etmektedir ve Rekabet Kurumu belli şartların varlığı halinde satışa onay verecektir, ama, bu şartların ne olduğu henüz belirli değildir ve dolayısıyla ne ihale şartnamesinde ne de tanıtım dökümanlarında ve ihale ilanında bu şartlara yer verilmemiştir.

Türkiye son on yılda, bu tür işlemler ile yağmalanmıştır. Hakkında her türlü kararı aldıkları tesisleri yaşamlarında bir kez bile olsun görmemiş, orada ne yapıldığını bir an olsun bile anlamamış ve ülke açısından değerini kavrayamamış kişilerin masa başında aldıkları kararlar ile ülke ekonomisi batağa sürüklenmiştir.

Tek başına ülke vergi/fon gelirlerinin %20’sini karşılayan ve doğal tekel konumundaki TÜPRAŞ’daki , yönetim hakkını sağlayan kamu çoğunluk hissesi satılmak istenilmekte, ancak, nedense, rekabet mevzuatı açısından gerekli görülecek şartların neler olduğu bile beklenilmemektedir. Ülke ekonomisini ayakta tutan şirketin bir an önce birilerine, değerinin oldukça altında bir tutara satılmak istenilmesindeki acelecilikteki kamu yararı acaba nedir?

Hukuk devletinde, özellikle de sosyal bir hukuk devletinde, ‘kervan yolda düzülmez’, düzülmeye çalışıldığı noktada, krizlerden çıkamayan ve yolsuzluklara batmış bir ülke çıkar karşınıza.(tuhaf bir rastlantı olsa gerek ki, özelleştirmenin on yılı aynı zamanda yolsuzluk sıralamasında da dünya tepesine çıktığımız bir döneme rastgelmiştir.)

Herhangi bir kamu yararı taşımadığı yukarıda aktarılmaya çalışılan bu özelleştirme işlemi, bunu bir an için ihmal edecek olursak, mevcut koşullarda özelleştirilemeyecekken ve Rekabet Kurumu görüşü doğrultusunda, belki satılacak pay tutarı, satış yöntemi değişebilecekken, davalı idarenin kendi yanlı bakış açısı doğrultusunda ihale koşul ve yöntemlerini belirlemesi, dava konusu işlemin rekabet mevzuatına da aykırı olması sonucunu doğurmuştur.

Kaldı ki, yukarıda alıntılanan 1999 tarihli ÖİB yazısından, davalı idarenin bu özelleştirme ile rekabeti tesis etme değil, aksine, hakim durum yaratma peşinde olduğunu açık bir şekilde ortaya koyduğundan, başkaca bir açıklamaya gerek olmadığı kanısındayız.

 

H.Sonuç

Yukarıda yapılan açıklamalar, sunulan bilgi ve belgeler, TÜPRAŞ’ın yönetim hakkını oluşturan kamu çoğunluk hisselerinin blok satış yöntemiyle özelleştirilmesine ilişkin karar ve ilanda kamu yararı bulunmadığı gibi, esasa yönelik diğer eksiklikleri de bünyesinde barındıran bir işlemin söz konusu olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle dava konusu işlemin iptali gerekmektedir.

I. Yürütmenin Durdurulması İstemi Hakkında

2577 sayılı yasa gereği, yürütmenin durdurulması için açık hukuka aykırılık ve telafisi mümkün olmayan zarar şartlarının birarada bulunması gerekmektedir.

Yukarıda belirtilenlerden açık bir şekilde hukuka aykırı bir işlem olduğu, ötesinde, işlemde kamu yararı yerine uluslararası tekellerin yararının söz konusu olduğu, alelade sakat bir idare işlemi değil, Türkiye’nin geleceğini tehdit eden Anayasa dışı bir eylemin söz konusu olduğu sonucuna ulaşmak mümkündür.

İhale çerçevesinde son teklif verme süresi 2.10.2003’tür. Bu tarihten sonra dava ile ilgili verilecek bir kararın uygulanmama olasılığı mevcuttur. İdare, bir çok kez, fiili imkansızlığı gerekçe göstererek idari yargı kararlarını uygulamamıştır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.maddesinde yer alan ‘adil yargılanma hakkı’ son anayasa değişikliği ile Anayasa hükmü haline gelmiştir. Adil yargılanma ilkesi ile hak arama özgürlüğünün birarada anlamı, herkesin, makul bir sürede, uygulanabilir nitelikte kararlar alabilmek için mahkemeye başvuru hakkının olmasıdır.

İhale sonrasında verilecek bir karar, uygulanmama olasılığı nedeniyle, adil yargılanma hakkı ve hak arama özgürlüğünün de ihlali anlamına gelecektir.

Bu nedenle, idarenin savunmasının alınması karar verilmesi halinde, çok kısa bir savunma süresi verilerek yapılacak inceleme sonucunda yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi isteminde bulunma zorunluluğu doğmuştur.

 

İ. İstem

Yukarıda belirtmeye çalıştığımız hususlar doğrultusunda,

            (I) Kamu, ülke ve toplum yararını açık bir şekilde gözardı eden ihale karar ve ilanının, duruşmalı olarak yapılacak bir yargılama sonucunda iptaline,

            (II) şartların birarada varlığı gözönüne alınarak, dava konusu işlem hakkında, dava sonuna kadar yürütmenin durdurulması kararı verilmesine,

            (III) yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı idare üzerinde bırakılmasına,

karar verilmesini saygıyla müvekkil sendika adına dilerim.

 

Davacı Vekili

Avukat Gökhan Candoğan

 

Ekler

1. vekaletname

2. ihale ilanı

3. kitapçık

4. ÖİB yazısı

5.dünya gazetesi