SEN BİZE HAKKINI HELAL ET!

 

 

Petrol Ofisi A.Ş. (POAŞ) ve TÜPRAŞ dahil enerji sektörünün önemli kuruluşları olan ve Sendikamızın örgütlü olduğu özelleştirme kapsamındaki diğer kamu kuruluşlarının özelleştirilmesine karşı verdiğimiz mücadelede Nuray Mert, hep yanımızda oldu. Sesimizin kamuoyuna taşınması için yazdığı yazılar, mücadelemizin yaygınlaştırılmasında verdiği emek, işçilerimizin belleklerinde ve sendikamızın mücadele tarihinde yerini almıştır.

 

28 Ocak 2010 tarihli Radikal Gazetesi'ndeki 'Hakkınızı helal edin!' başlıklı yazısında belirttiği, kendisine özelleştirme konusuna duyarsız kaldığı yönündeki eleştirileri Nuray Mert'e yapılmış büyük bir haksızlık olarak değerlendiriyoruz. Bizler, özelleştirmeye karşı mücadelemizde Nuray Mert'in yanımızda hep dik durduğuna şahidiz.

 

Petrol-İş camiası olarak, mücadelemizde verdiğin emek için “asıl sen bize hakkını helal et!” diyoruz...

 

 

Petrol-İş Sendikası

Genel Başkanı

Mustafa Öztaşkın

 

 

 

 

Nuray Mert'in 28 Ocak 2010 tarihli Radikal Gazetesi'nde yayınlanan "Hakkınızı Helal Edin!" başlıklı yazısı:

 

 

 

'Hakkınızı helal edin!'

 

 

Tekel işçileri pes etmediler, sonunda seslerini duyurdular.

 

Ama bunun için gerçekten çok azimli davrandılar.

 

Türkiye’de işçi-emekçi hakkına hukukuna duyarlı çevreler zaten çok sınırlı. ‘Adı sol’ çevrelerin bir kısmı, ulusalcı olup vatan kurtarmaya, diğer kısmı ‘demokrat’ olup önceleri emek siyasetlerine mesafe koyup, şimdilerde darbe avcılığı peşine düşünce iyice yalnız kaldılar.

 

Büyük medya zaten doğası gereği, oldu bitti işçiden emekçiden hazzetmez. Şimdilerde bir de iktidar korkusu eklenince uzun süre bunca insanın mağduriyetini pek mevzu etmedi. Ama eylemciler direndi ve sonunda seslerini duyurabildiler.

 

Ben öteden beri, ‘eski kafalı solcu’ olarak yaftalanmak pahasına, bu tür konulara son derece duyarlıyım. Münhasıran özelleştirme konusunda yazdıklarım, arşivlerde mevcut. Buna rağmen, son günlerde beni hedef alanlar, yazdığım medya kuruluşu nedeniyle, enerji sektöründeki özelleştirme konusunda ses çıkarmadığımı bile söylemişler. Bu konuda ne kadar ses çıkardığıma Petrol-İş Sendikası’ndaki arkadaşlar şahittir.

 

Birkaç gün önce, bir haber kanalında, Tekel eylemcilerini bulundukları yerden kovmak için, mazeret olarak oradan geçen aileler ve esnafın şikâyetini bahane edenlere karşı, halkla yapılan bir röportajı izledim. Birçok insan, mülki amirlerin iddialarının aksine eylemcilere destek veriyordu. Bunlardan biri, bir kadın, “Ben çocuğumu özellikle bu yoldan geçiriyorum, görsün diye, ne yani hiçbir şey olmuyormuş gibi mi yaşayacağız?” dedi. Sadece bu kadın bile, benim için Türkiye’den umutlanmak için çok iyi bir teselli oldu.

 

Ama bu kez, büyük bir suçluluk hissi duyuyorum, çünkü, ben de bu konuda içimden gelenleri yapamadım. Tam bu esnada kara bir propagandanın hedefi haline geldiğim için, Tekel işçileri mevzuunu vurgulayıp, bu haklı eylemin başka yerlere çekilmesinden çekindim. Dondurucu soğuk altında neler çektiklerini görüp, hiç olmazsa maddi yardım kampanyası başlatalım dedim, eş dost, “Deli misin, bir yandan ‘sivil istibdat’ tartışması çıkarmak, diğer yandan ‘ahaliyi hükümete karşı kışkırtmak’ diye yaftalanır, örgütlü suç bile isnat edilir, kendini Silivri’de bulursun” dedi. Maksat hasıl olmadığı gibi, adamların direnişi de güme gider, zaten ‘iç düşman’ ilan edilirler diye de düşündüm. Sonuçta, bu insanlara içimden gelen desteği veremedim. Haklarını helal etsinler. Doğrusu bu ülkenin emekçisinin hepimiz üzerinde hakkı var.

 

Ve işte böyle bir ülkede yaşıyoruz. Emekçinin hak mücadelesine destek olmak için bile bin düşünüp, bir konuşabildiğimiz bir ülkede. Yani bazılarının, daha demokratik bir ülkeye gidiyoruz, o nedenle ‘gölge etmeyin’ dediği, Tekel işçisinden, bazı şeylere en ufak itirazı olan herkesin gölge sayıldığı, darbe planlarını sulandırmakla, dikkatleri başka yöne çekmekle, karanlık işlere bulaşmakla suçlanmanın an meselesi olduğu bir ülkede. Böyle bir demokrasi özleyen var ise herkese hayırlı olsun.