SENDİKALAR NEDEN HAYIR DİYOR?
Mustafa Öztaşkın Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı
Referanduma sunulacak Anayasa değişiklikleri üzerine her kesimden farklı değerlendirmeler, yorumlar geliyor. Yapılacağı tarih itibariyle yoğun bir sembolik anlam da kazanmış olan referandum bazılarınca 12 Eylül rejimiyle hesaplaşma anı olarak gösteriliyor. Bu arada çalışma yaşamına ilişkin yeni getirilen düzenlemelerle ilgili olarak yüzeysel ve eksik bilgiler temelinde yürütülen propaganda ve tartışmalarla da bu iddialı yaklaşım güçlendirilmeye çalışılıyor. Biz sendikalar ve işçiler olarak 12 Eylül’ün ne anlama geldiğini yaşadığımız kayıplar ve baskılar nedeniyle çok iyi bildiğimiz, 12 Eylül’ün gadrine uğrayanların başında geldiğimiz için bu süreçte sözümüzü söylemek istiyoruz.
Türk-iş üyesi Petrol-İş, Kristal-İş, Ağaç-İş, Basın-İş, Belediye-İş, Deri-İş, Harb-İş, Hava-İş, TekGıda-İş, Tez-Koop-İş, TGS, Tümtis sendikaları olarak demokratik ve sınıfsal sorumluluğumuzun gereği olarak; hem oylamaya sunulacak değişikliklerin geneli üzerine hem de özellikle çalışma yaşamına ilişkin düzenlemelere dair görüşlerimizi 4 Ağustos Çarşamba günü ortak bir açıklamayla dile getirdik. Bu görüşlerimizi Radikal İki okurlarıyla paylaşmanın konuyla ilgili tartışmaları zenginleştireceğini düşünüyoruz.
Yönteme ve biçime itiraz ediyoruz Ülkemiz 30 yıldır insan hak ve özgürlükleri ile sosyal hukuk devleti ilkelerine dayalı demokratik yeni bir Anayasaya ihtiyaç duyuyor. Yasaklar ve otoriter hükümlerle dolu 12 Eylül anayasasını aşabilmek için aralarında işçilerin ve sendikaların da olduğu toplumun birçok kesimi yıllardır mücadele yürütüyor, talepler geliştiriyor. Ne yazık ki referanduma sunulan Anayasa değişiklikleri gerek hazırlanma yöntemi, gerek dayandığı gerekçeler ve özellikle işçi haklarını yok sayan içeriği açısından ülkemizin ihtiyaç duyduğu demokratik, özgürlükçü ve sosyal bir Anayasa hedefini karşılamaktan çok uzak görünüyor.
İktidarın ülkenin emek ve demokrasi güçlerinin ortaya koyduğu esaslı demokrasi taleplerini, oluşmuş birikimi görmezden gelmekte ısrarcı olması, Anayasa değişikliklerinin, bir toplumsal ve siyasal uzlaşma sonucu ortaya çıkmamış, iktidar partisince tek taraflı olarak dayatılmış olması üzücüdür. AKP 12 Eylül Anayasasını tümüyle değiştirecek demokratik bir uzlaşma arayışı içinde olmamış, kendi siyasal ve ideolojik ihtiyaçlarına uygun değişikliklerle yetinmeyi yeğlemiş durumda.
AKP, uzlaşmaya yanaşmadığı gibi, birbirinden çok farklı maddelerin aynı paket içinde oylanmasında ısrarcı davrandı. Demokratik hak ve özgürlüklere ilişkin değişikliklerin ayrı oylanması teklifini reddetti ve böylece Meclisin ezici çoğunluğunun destek verebileceği maddeleri de referanduma götürme inadı içinde oldu. Böylece yurttaşlar birbirinden farklı nitelikteki 26 değişikliğe tek bir yanıt vermek durumunda bırakıldı.
İktidar partisinin bu inadının arkasında yüksek yargıyı yeniden düzenleme amacının yattığı sır değildir. Tek başına kamuoyu desteği bulamayacağı bu değişiklikleri kabul ettirmek için temel hak ve özgürlüklere ilişkin kimi değişiklikleri alet etti, bazı makyaj değişiklikleri de pakete ekledi. Bu tutum kabul edilemez. Temel hak ve özgürlükler referandum konusu yapılamaz.
Tek taraflı hazırlanan paket bir toplumsal kutuplaşma yaratmış ve ülkeyi tam ortasından ikiye bölmüştür. Oysa Anayasalar toplumsal ve siyasal mutabakata dayalı, toplumun ezici çoğunluğunun üzerinde uzlaştığı; insan hak ve özgürlüklerinin günümüzde eriştiği düzeyi yansıtan belgeler olmalıdır.
Paketin sendikal hükümlerine itirazımız var 12 Eylülcülerin, işveren örgütlerinin talepleri doğrultusunda hazırladığı Anayasanın sendikal haklara büyük darbe indirdiği bugün herkesin kabul ettiği bir gerçek. Tam da bu nedenle bizler neredeyse 30 yıldır bu Anayasanın değiştirilmesi için mücadele ediyoruz. Temel isteğimiz ise uluslararası kabul görmüş hakların Anayasa hükmü haline gelmesi. Ancak referanduma sunulan metne baktığımızda Anayasanın emek karşıtı özüne dokunmayan makyaj değişiklikler, dahası ciddi bir geriye gidiş görüyoruz. Kamuoyunda özü yeterince tartışılmayan ve bilinmeyen bu değişiklikleri şöyle değerlendirebiliriz:
51. Maddede var olan işçi-memur ayırımı devam ettirilmiş, tüm çalışanların ortak sendikalaşma hukuku yaratılmamıştır. Dahası madde uluslararası çalışma hukukuna uygun biçimde, emekliler ve işsizler gibi diğer emek kategorilerinin sendikalaşmasına olanak tanıyacak şekilde değiştirilmemiştir. Bu sınırlama nedeniyle kapatılmış ve kapatılma riski ile yüz yüze çok sayıda sendika olduğu unutulmamalıdır. Öte yandan sendikal mevzuat bir bütün olarak demokratikleştirilmeden işyerinde birden fazla sendikanın örgütlenmesinin önünü açan değişiklik de zayıf ve güdümlü sendikacılığı da beraberinde getirecektir.
53. madde ile memurlara toplu sözleşme hakkı tanındığı iddiası ise gerçek dışıdır. Grevsiz sendika ve toplu sözleşme hakkı özünden yoksundur. Çünkü sendikal haklar bölünmez bir bütündür. Bu nedenle, 53. Maddede yapılan değişikliğin bazı sendikal çevrelerde bir kazanım olarak sunulmasını kabul edilemez buluyoruz.
Memurlara grevli toplu sözleşmeli sendikal haklar tanınmamış, tersine mevcut Anayasa hükmünden daha geri bir düzenleme yapılarak, kamu çalışanlarının uğruna yıllarca mücadele ettikleri grev hakkı zorunlu tahkim sistemi getirilerek engellenmiş, memura örtülü bir grev yasağı getirilmiştir. 12 Eylülcüler işçi haklarını budamak için Yüksek Hakem Kurulunu Anayasaya koymuştu, AKP ise memurların grev hakkını budamak için Kamu Görevlileri Hakem Kurulunu Anayasaya koyuyor. Sendikal haklara bakışın 30 yıldır değişmediği anlaşılıyor.
54. maddede yer alan ve grev yasakları ile ertelemelerine olanak veren hükümler ve Yüksek Hakem Kurulu korunmuştur. Grevi sadece toplu sözleşme yapılması sırasında başvurulabilecek bir araç olmakla sınırlayan 1. fıkra hükmü değiştirilmemiştir. Böylece 54. Maddenin 7 fıkrasında yer alan bazı grev yasakları kaldırılmış olsa da 1. fıkranın korunması nedeniyle diğer grevlerin ve özellikle de genel grev ve hak grevinin önü kesilmiştir. Dahası hiçbir Avrupa Anayasasında yer almayan lokavt anayasa hükmü olarak korunmuştur.
AKP Anayasa değişiklikleri sırasında Anayasanın 90. Maddesini ihlal etmiş, Türkiye’nin onayladığı temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerin gereğini yapmaktan kaçınmıştır.
Sendikal haklar konusunda İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararları ve Uluslararası Çalışma Örgütü normlarının gereği yerine getirilmemiş ve ILO’nun eleştirilerine kulak tıkanmıştır.
125. maddede yapılan değişiklik ile idarenin eylem ve işlemlerinin yargısal denetiminin sınırlandırılması hedeflenmiş ve yargının kamu yararı gerekçesiyle karar vermesi zorlaştırılmıştır. Bu yolla kamu yararının ihlal edilmesinin ve kamunun talan edilmesinin yolu açılmıştır. Bu değişiklik özelleştirmeleri yargı denetiminden kaçıracaktır. Böylece sendikalar olarak yıllardır kamu yararını savunmak için kullandığımız bir hukuksal dayanak sınırlanmaktadır.
Öte yandan referandum iktidar partisinin inadı yüzünden AKP’ye evet-hayır oylamasına dönüşmüş durumdadır. 8 yıldır emek karşıtı icraatlarına yakından tanık olduğumuz bu iktidara güven oyu vermemiz, evet oyu vermemiz mümkün değildir. Referandumda vereceğimiz hayır oyu, aynı zamanda hükümetin emek karşıtı 8 yılına karşı tutumumuzun da göstergesi olacaktır.
Tüm bu nedenlerle biz sendikalar olarak referandumda hayır oyu kullanılması gerektiğini düşünüyoruz.
|