Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın'ın 26. Dönem 9. Olağan Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Açış Konuşması

 

7 Ekim 2010 - Nevşehir

 

 

Başkanlar Kurulumuzun değerli üyeleri,

Petrol-İş Sendikası, 26. Dönem 9. Olağan Genişletilmiş Başkanlar Kurulumuzu, 12 Eylül referandumunun hemen sonrasında, yeni bir anayasa hazırlanması üzerinde toplumsal mutabakatın oluşmaya başladığı ve ülkemizde toplumsal barışın sağlanmasına yönelik girişimlerin yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleştiriyoruz.

 

Değerli arkadaşlar,

Bilindiği gibi sendikal alanı da yakından ilgilendiren anayasa değişiklikleri 12 Eylül referandumu sonucunda % 58'lik “Evet” oyu ile kabul edilmiştir. Ancak, referandum sonuçları, gerek değişiklikleri kabul etmeyen gerekse sandığa gitmeyerek taleplerini dile getiren büyük bir kesimin varlığına işaret etmektedir. Siyasi takvimini daha cüretkar bir şekilde uygulamaya devam edeceğini belli eden hükümetin, referandumdan çıkan bu mesajı dikkate alması gerekmektedir.

 

Anayasa değişiklikleri içerisinde yer alan ve sendikal alanı ilgilendiren maddelerin, sendikal özgürlüklerin önünü açmadığı gibi, ILO sözleşmelerine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırı birçok unsur barındırdığı yönündeki kanaatimizi korumaktayız. Değişen Anayasa maddelerine uyum için çıkarılacak kanun ve yönetmeliklerin referandum sürecinde dile getirdiğimiz kaygı ve endişelerin tescili olması halinde; Türkiye sendikal hareketi önümüzdeki dönemde bölünecek, küçülecek, etkisizleşecek, güçsüzleşecek ve mücadele daha ziyade içimize, işyerlerine dönecektir. Sendika olarak böylesi gelişmenin olasılığını dikkate alarak üyelerimizle daha güçlü bağlar kurmalıyız. İç örgütlülüğümüzü pekiştiren politika ve stratejiler izlemeliyiz. Örgütlü olduğumuz işyerlerinde oluşabilecek sendikal rekabete asla müsaade etmemeliyiz.

 

Öte yandan, referandum sonrası hızla yeni bir anayasa hazırlanması yönünde oluşan toplumsal mutabakat önemsenmelidir. Yeni anayasa, siyasi bazı hesapların ve çıkarların kurbanı haline getirilmeden, toplumun talep ve özlemlerini karşılamaya dönük olarak hazırlanmalıdır. İhtiyacımız olan, toplumsal mutabakatı gözeterek hazırlanacak, temel hak ve özgürlükleri güvenceye alan, yasakları kaldıran, demokratik ve sosyal hukuk devleti ilkesinin merkeze yerleştirildiği yeni bir anayasadır.

 

Yeni anayasada, çalışma hakkı başta olmak üzere, iş güvencesi, sağlık, eğitim, konut, örgütlenme, siyaset yapma hakkı öncelikle güvenceye alınmalı, sendikal hak ve özgürlükler herhangi bir kısıtlamaya gidilmeden tanınmalı; özelleştirme, esnek çalışma ve taşeronlaştırma yasaklanmalıdır. Emeğin ve emekçinin temsilcisi olan sendikalar;  referandum sürecindeki etkisizlik, tavırsızlık ve bölünmüşlüklerini  bir tarafa bırakarak, yeni anayasanın emekçilerin çıkarları doğrultusunda şekillenmesi için etkili bir mücadele yürütmelidirler.

 

Değerli arkadaşlar,

Kriz ülkemizde olduğu gibi dünyada da, emeğin kazanımlarının budanması, emekçilerin sesinin kısılması ve sendikaların zayıflatılması için bir fırsat olarak değerlendirilmektedir. Sermaye yanlısı hükümetlerin uygulamaya çalıştığı “acı reçete”ye karşı Yunan emekçilerinin ve sendikalarının başlattığı direniş, dalga dalga tüm Avrupa'ya yayılmıştır. Fransa'da emeklilik yaşının yükseltilmesine karşı çıkan milyonlarca çalışan geçen ay iş bırakmıştır. İspanya'da İş Yasalarının esnekleştirilmesi girişimine direnen işçiler, 8 yıl aradan sonra genel greve gitmişlerdir.

 

Avrupa İşçi Sendikaları Konfederasyonu (ETUC), 29 Eylül'ü “Krizin faturasını ödemeyeceğiz” şiarıyla Avrupa Eylem Günü olarak ilan etmiş, başta Yunanistan, Fransa, Almanya, Litvanya, Polonya, Romanya, İrlanda, İtalya, Portekiz, Letonya ve Sırbistan olmak üzere tüm kıtada emekçiler sokaklara dökülmüştür.

 

Türkiye’deki ETUC'a üye konfederasyonların, Avrupa Eylem Günü'nü desteklediklerini açıklamalarına rağmen ülkemizde hiçbir eylemin yapılmaması, işçi sınıfının küresel işbirliği ve dayanışmasına konfederasyonların nasıl baktığının açık göstergesidir. Üretimin küresel düzeyde yapılması ve krizin faturasının bütün dünyada işsizlik ve yoksulluk olarak emekçilere kesilmesine karşı, işçi sınıfının küresel düzeydeki işbirliği, dayanışması ve mücadelesi sendikal hareketin geleceğini de belirleyecektir. Onun için Türkiye Sendikal Hareketi günlük işlerinin bile küresel ayağını oluşturmalı, bölgesel ve küresel düzeyde alınan eylem kararlarını ülkemizde de hayata geçirmelidir.

 

Değerli arkadaşlarım,

Güneydoğu ve Doğu Anadolu illerinde halkın önemli bir kısmının referandumu boykot ederek gösterdikleri tavır; halk oylamasından sonra gündeme gelen yeni bir anayasanın hazırlanırken tüm yurttaşlarımızın özlem ve taleplerinin dikkate alınması gerektiğini bir kez daha göstermiştir. Yeni anayasanın hazırlanış yönteminin yanında, eşit ve özgür bir toplum hedefiyle hazırlanması, özgürlüklerin toplumun ihtiyaç ve taleplerine göre genişletilmesi, ülkemizde son dönemde yükselen toplumsal gerilimi ortadan kaldıracak, toplumsal barış sağlanacaktır.


Ayrıca, kalıcı barışın sağlanması ve Kürt sorununun demokratik yöntemlerle  çözümüne yönelik çabaların artması ve kamuoyunda bu yönde güçlü iradenin oluşması çözüme ilişkin umutları arttırmıştır. Estirilen olumlu havanın bir kez daha hayal kırıklığına dönüşmemesi için herkesin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi, çözüme ve barışa destek vermesi gerekmektedir.. 

 

Bu dönemde, yıllardır kan ve gözyaşı dökülmesine neden olan Kürt sorununun toplumsal diyalog yoluyla çözülmesini engellemeye dönük provokasyonların artabileceği bilinmeli, bu provokasyonların kalıcı barışın sağlanmasına dönük çabaları baltalamasına izin verilmemelidir. Bu vesileyle, Hakkari'de 16 Eylül'de gerçekleştirilen ve 9 vatandaşımızın hayatını yitirdiği saldırıyı kınadığımızı bir kez daha belirtmek istiyoruz.

 

Değerli arkadaşlar,

Referandum sonrası emek düşmanı uygulamalarda hükümet tarafından hızlı adımlar atılacağı anlaşılmaktadır. Krizin yıkıcı sonuçları nedeniyle işsiz kalan ve yoksullaşan emekçiler, hükümetin kriz fırsatçısı sermayenin talepleri doğrultusunda hazırlanan yeni bir saldırı paketi ile karşı karşıyadır. Kriz yılı 2009'da Türkiye'de sanayi üretiminde ciddi bir düşüş yaşanırken sermaye, bu düşüşün kârlarını azaltmasına izin vermeden kârlarını garanti altına almanın yolunu bulmuştur. Sermayenin işyerlerinde uyguladığı önlemler ve hükümetin de aynı doğrultuda açıkladığı paketler, krizin emekçi kesimlere fatura edildiğinin göstergesidir. Şimdi de Ulusal İstihdam Stratejisi (UİS) adı altında yeni bir saldırı kampanyası hazırlanmaya çalışılmaktadır. İstihdamın artırılması ve işsizliğin düşürülmesi gerekçesiyle meşrulaştırılan bu stratejiyi eksene alan yeni paketler, referandumdan hemen sonra gündeme getirilmektedir. Özel İstihdam Bürolarına “işçi kiralanması” hakkı veren düzenleme, bölgesel asgari ücret ve 4857 Sayılı İş Yasası'na yeni esneklik maddelerinin eklenmesi, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nda değişiklikler, yeni saldırı dalgasının birkaç başlığını oluşturmaktadır. Kıdem tazminatı ve İşsizlik Sigortası Fonu ile ilgili düzenlemeler ise gündemden hiç düşmemiştir.

 

Bilinmelidir ki; kıdem tazminatı, işverenler için bir yük olarak değerlendirilemez. Aksine, ücret gibi ödenmesi zorunlu bir hak ve yine işçilerin ücret hakkının içerisindeki en temel kazanımlarından birisidir. İşsizlik Sigortası Fonu, farklı amaçlar için kullanılamaz ve sermayenin denetimine verilemez. Fonun amacı bellidir, işsiz kaldıklarında işçilerin uğrayacağı gelir kaybını geçici bir süre telafi etmeyi amaçlamaktadır.

 

Özel İstihdam Bürolarına işçi “kiralama” yetkisinin verilmesi, çalışma hayatında yol açacağı farklı sorunlar bir yana, en başta insan onuruna aykırıdır.  Türkiye'de özellikle Doğu ve Güneydoğu'da yaşayan emekçi halkın mağduriyetlerinden ve bölgesel eşitsizliklerden yararlanmayı öngören bölgesel asgari ücret sistemi kabul edilemez.

 

657 Sayılı Kanunda yapılacak değişikliklerle hedeflenen, kamu personelinin iş güvencesinin ortadan kaldırılması ve istihdamın esnekleştirilmesi yalnızca kamu çalışanlarına vurulan bir darbe olmayacak, ülkemizde güvencesizliği ve esnekleşmeyi meşrulaştıracaktır. Çalışanların tümünü ilgilendiren bu saldırılara karşı konulabilmesi için, emek örgütlerinin birlikte ve dayanışma içinde bir mücadele hattı örmeleri gerektiği açıktır.

 

Değerli arkadaşlar,

Hükümetin, özelleştirmelere hız vereceği de anlaşılmaktadır. Enerji sektöründe gerçekleştirilen özelleştirme uygulamalarına bir yenisini eklemek isteyen hükümet, sendikamız Petrol-İş'in örgütlü olduğu TPAO'nun % 49'luk hissesinin halka arz edileceğini açıklamıştır. Son derece stratejik olan petrol sektöründe faaliyet gösteren TPAO'nun varolan yapısı ve faaliyetlerinin titiz bir planlama ile güçlendirilmesi ve yeniden entegre bir yapıya kavuşturulması gerekirken, özelleştirilmesinden bahsedilmesi büyük bir talihsizliktir.

 

Petrol-İş Sendikası, Türkiye'nin en değerli varlıklarından biri olan TPAO'nun özelleştirme girişimlerine karşı mücadele edeceğini ilan etmiştir. Bununla birlikte, TPAO'nun yapısı ile ilgili gündeme getirilmesi gereken asıl değişikliğin, bu şirketin kuruluşu sırasında gözetilen entegre yapısının yeniden sağlanması yönünde olması gerektiğini düşünmekteyiz. Petrol sektöründe kamuda entegre bir yapıya kavuşturulması için TPAO'nun, öncelikle BOTAŞ ile birleştirilmesi, kendi rafinerisini ve akaryakıt şirketini kurması gerekmektedir.

 

Değerli arkadaşlar,

İşkollarında yetkili sendikayı belirlemek için SGK kayıtlarının baz alındığı yönetmeliğin uygulanması 2010 yılının sonuna ertelenmiş idi. % 10 işkolu barajını aşan ve Toplu İş Sözleşmesi yapma yetkisini alan sendikaların belirlenmesi 2011 yılı Ocak ayında SGK kayıtlarına göre yapılacaktır.  Bu durum bir çok sendikanın % 10 barajının altında kalmasına neden olacaktır. Sendikaların üye sayılarını belirleyen istatistiklerin SGK kayıtlarına göre yapılmasına elbette karşı değiliz. Ancak Sendikalar Kanunu, Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu değişmeden, örgütlenmenin önündeki engeller ile grev yasakları kaldırılmadan, işkolu ve işyeri barajları ortada dururken, yetkili sendikanın belirlenmesinde SGK kayıtlarının baz alınması, sendikalar üzerinde çok ciddi baskı ve tehdit oluşturmaktadır. Bu yönetmeliğin uygulanması ertelenmeli, Sendikalar Yasası'nda değişiklik yapılıncaya kadar gündeme getirilmemeli, Ocak 2011 işkolu istatistikleri şu anki  sisteme göre açıklanmalıdır.

 

Öte yandan Çalışma Bakanlığı işkollarının yeniden tariflendiği yönetmelik değişikliğini gündeme getirmekte, işkollarının belirlenmesinde AB istatistiki kodlama sistemini (NACE Rev 2) baz almaktadır. Yıllardır işkolu sayısının azaltılması talebini dikkate almayan Bakanlık bu uygulamasıyla bütün iş kollarının etkileneceği, yeni işkollarının ortaya çıkacağı bir yönetmeliği uygulamaya koymak istemektedir. Sendikaların faaliyet gösterdikleri işkolunu yeniden tanımlayan bu yönetmelikle  kimi sendikalar ortadan kalkacak, kimileri örgütlü oldukları işyerlerinin bir kısmı başka işkoluna geçtiği için küçülecek ve yeni işkolları ile yeni sendikalar ortaya çıkacaktır.  Tüm bu değişiklikler gündemden çıkarılıp, sendikal alana ilişkin değişiklikler bütünsel görülmeli, işkolları sayısı azaltılmalı, hatta sendikaların örgütlenme alanları işkolu ile kısıtlanmamalı ve işkolu ayrımı gözetmeksizin gönüllü birleşmelerin önünü açacak değişiklikler yapılmalıdır.

 

Öte yandan tek bir çatı altında toplanarak mücadelelerini daha güçlü kılmaları gereken üç işçi konfederasyonu, farklı sendikal anlayış ve politikalar  nedeniyle giderek ayrışmakta, işçi sınıfına güven ve umut veren politikalar izleyememektedirler. Bu durum, konfederasyon ayrımı yapmaksızın ortaklaşa mücadeleyi benimseyen sendikaların yerel, bölgesel ve genel işbirliklerini güçlendirmelerini zorunlu kılmaktadır. Bu anlamda şubelerimiz yerel organizasyonlarda yer almalıdır. Genel merkezimiz de İstanbul'da genel merkezi olan bazı sendikalarla işbirliği ve dayanışmanın pekiştirilmesi doğrultusunda politika izlemeye devam edecektir.

 

Sendikamızın da TPAO, BOTAŞ, MKEK, ETİBOR, TMO ALKOLOİD işyerlerinde örgütlü olduğu Kamu Toplu İş Sözleşmeleri 2011 yılında yenilenecektir. Sendikamız genel taleplerinin yanında işyerlerimize özgü sorunların çözümüne yönelik geçen dönemdeki stratejisini bu dönem de sürdürecektir.

 

Konfederasyonumuz Türk-İş de 2011 Haziran ayında yapılacak genel seçimleri dikkate alarak  Kamu Toplu İş Sözleşmesi politikasını bir an önce belirlemeli, geçmiş dönemlerin ücret, sosyal hak  kayıplarını giderici ve yeni kazanımları hedefleyen bir mücadele stratejisi ortaya koymalıdır.

 

Haziran 2011 de yapılacak olan genel seçimler, hem emeğin sesinin ortaklaştırılması hem de hükümetin piyasacı uygulamalarına karşı güçlü bir uyarı yapılması ve ülke sorunlarına ilişkin emek eksenli çözümlerin gündeme getirilmesi için önemli bir olanak olarak görülmelidir. Bu doğrultuda sendikalar; siyasete müdahil olan politikalar izlemeli, siyasetin emeğin çıkarları doğrultusunda şekillenmesi için seçimlerde ortak tavır ve ortak strateji izlemelidirler.

 

Değerli arkadaşlar,

Bu yıl 60 yaşına basan sendikamız Petrol-İş, emeğin kazanımlarının korunmasında, toplumsal barışın sağlanmasında ve özelleştirme yağmasına karşı verilen mücadelede güçlü bir inisiyatif alarak toplumun vicdanı haline gelebilmiştir. 60 yıllık onurlu tarihimiz, mücadelemize ışık tutmaya devam etmektedir. Sendikamızın emek hareketinde mücadelesiyle elde ettiği bu konumu, önümüzdeki yıllarda ilkelerinden taviz vermeden sürdüreceğinden hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır.

 

Emek mücadelesinde her zaman öncü bir rol üstlenen Sendikamız, bu bilinçle 27 Kasım'da 60. yılını tüm temsilcileriyle birlikte kutlayacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle, Sendikamızın 26. Dönem 9. Olağan Genişletilmiş Başkanlar Kurulu'nun, emek mücadelesinin yükseltilmesine katkı koymasını diliyor, Merkez Yönetim Kurulu adına saygılar sunuyorum.