16.10.2009

 

PETROL-İŞ SENDİKASI 26. DÖNEM 6. OLAĞAN BAŞKANLAR KURULU

 

Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın'ın 26. Dönem 6. Olağan Başkanlar Kurulu'nda yaptığı açış konuşması

Başkanlar Kurulumuzun değerli üyeleri,

 

Petrol-İş Sendikası, 26. Dönem 6. Olağan Başkanlar Kurulu'nu küresel ekonomik krizin bir yılını doldurduğu günlerde toplamaktadır. Bir yıldır yaşanmakta olan bu kriz, bütün dünyada büyük bir toplumsal yıkıma yol açmış, ILO verilerine göre yaklaşık  60 milyon  işçi işinden olmuş, bir milyara yakın emekçi ise yoksulluk düzeyinin altında bir gelirle çalışmaya mecbur bırakılmıştır.

 

Nitekim, İstanbul'da gerçekleştirilen IMF-Dünya Bankası yıllık toplantılarında Dünya Bankası Başkanı Zoellick de, küresel krizin büyük bir toplumsal felaketle sonuçlanacağını açıkça itiraf etmiş, kriz nedeniyle önümüzdeki bir yıl içerisinde dünya genelinde 59 milyon insanın daha işsiz kalacağını, Afrika'da 30 ila 50 bin bebeğin yaşamını yitireceğini, bütün dünyada yoksulluğun derinleşeceğini ve kriz nedeniyle bölgesel çatışmalar ve savaşların gündeme gelebileceğini ifade etmiştir. Küresel ekonominin en yetkili ağızlarından gelen bu yönlü açıklamalar, emek örgütlerinin krizin başından bu yana yaptığı uyarıların ne kadar doğru olduğunu bir kez daha göstermiştir. Krizin ilk günlerinde dünyada eleştirilerin odağı haline gelen IMF'ye, ülkemizin ev sahipliği yaptığı toplantılarda itibarı geri verilmiştir. Toplantıların sonuç deklarasyonunda IMF'nin görev tanımının değiştirilerek, kurumun işlevlerinin genişletileceği duyurulmuş, yıllardır dünya emekçilerinin  uğradığı ekonomik ve toplumsal yıkım politikalarının taşıyıcısı olan IMF, parlatılan yeni imajıyla gelişmekte olan ülkelere yeniden pazarlanmıştır.

 

Ne yazık ki, aynı günlerde Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın bir stand-by anlaşması için uzlaşılarak IMF ile yeni bir sayfa açılacağı yönündeki açıklamaları ile Başbakan,  IMF-Dünya Bankası toplantılarını protesto eden “dışarıdakilerin sesine” kulak vermeyerek, ülkemizi IMF ve Dünya Bankası politikalarına bir kez daha mahkum etmiştir. Küresel kapitalizme ve IMF politikalarına "Bir Başka Dünya Mümkün" şiarı ile karşı çıkan ve IMF'nin İstanbul toplantılarını protesto eden göstericilere güvenlik güçlerinin takındığı tavır, demokratikleşme sözünü ağızlarından düşürmeyenlerin gerçek niyetlerini de açığa çıkarmıştır.

 

Değerli arkadaşlar,

Hükümet tarafından önce "Kürt açılımı", daha sonra "Demokratik Açılım" şu anda "Milli Birlik Projesi" olarak adlandırılan ama özünde, Kürt sorununun çözümüne yönelik politikaları olumlu adımlar olarak görüyoruz. Bu sorunun çözümünün ülke bütünlüğünden taviz vermeden, toplumsal uzlaşıyla ve demokratik yöntemlerle olması gerektiğini bir kez daha ifade ediyoruz. Çözümün ekseninin etnisite değil, emek olması gerektiğine inanıyoruz.

 

Emeğin birleştirici gücü, sorunun çözümünü kolaylaştıracağı gibi, emek eksenli çözüm politikaları; ülkemizde bölgeler arası ekonomik eşitsizliğin adresi haline gelen Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin kamusal yatırımlarla desteklenmesine, bölgedeki katlanılamaz boyutlara ulaşan işsizlik ve yoksulluğun ortadan kalkmasına da katkı koyacak, ekonomik, sosyal ve toplumsal değişimleri beraberinde getirecek, demokrasinin insan hak ve özgürlüklerinin kullanılmasını evrensel boyutlara ulaştıracaktır.

 

Değerli arkadaşlar,

Ülkemizde bir milyonu aşkın emekçinin işini kaybettiği krizin başlamasının üzerinden bir yıl geçmiştir. Hükümet ve ekonomi bürokratları ise her fırsatta krizin geride kaldığı ve toparlanmanın başladığını iddia etmektedirler. Böylece, krizin ekonomik ve toplumsal yıkımın yaralarını sarmak için gerekli önlemleri alma sorumluluğundan kaçmaktadırlar. Sanayi üretimi ve kapasite kullanım oranlarında son açıklanan veriler, krizin etkilerinin uzun yıllar hissedileceğini ve toparlanmanın gecikeceğini açıkca göstermektedir. Üretim, ihracata dayanan yüksek büyüme dönemi öncesindeki seviyelerine kadar gerilemiştir. İhracattaki azalma ise % 30'lara ulaşmıştır. Türkiye sanayisi, kapasitelerden üretime, ihracattan yatırımlara, krizle birlikte büyük bir daralma sürecine girmiştir. Bu süreç, ülkemiz ekonomisini yapısal bir değişime zorlarken  dışarıya daha bağımlı hale getirmektedir.

Hükümet, ülkemizin sadece bugününü değil geleceğini de ipotek altına alacak krizi göstermelik bazı uygulamalarla geçiştirmeye çalışmakta, aldığı bazı önlemlerde ise önceliği sermayenin ihtiyaçlarına vermektedir. Eylül ayında hükümet tarafından açıklanan Orta Vadeli Program'ın içeriği de hükümetin bu önceliğinin sürdüğüne işaret etmektedir. Program ile, krizin yıkıcı etkileri kabullenilmekte, emekçileri bu yıkıcı etkilere karşı korumak yerine işverenlere yeni güvenceler sağlanmaktadır. Programda öngörülen hedefler doğrultusunda 2010-2012 döneminde; esnek çalışma modelleri yaygınlaştırılmaya çalışılacak, yavaşlayan özelleştirme politikalarına yeniden hız kazandırılacak, Kamu Yönetimi Reformunda düğmeye basılacak, yerel yönetimlerin hizmet alanları piyasaya daha fazla açılacak, başta sağlık olmak üzere sosyal harcamalarda kısıtlamaya gidilecektir.


Tüm bu uygulamalar, krizde sermayenin çıkarlarını güvence altına alırken, emekçi kesimlerin yoksulluk ve işsizlik sorunlarını değil hafifletmek daha da ağırlaştıracaktır. Petrol-İş Sendikası, krizin patlak verdiği günlerden bu yana krizden gerçek anlamda çıkılabilmesi için hazırlanması gereken programın temellerini kamuoyu ile paylaşmıştır.

 

Ülkemizin günü kurtaran değil; ekonominin ve halkımızın ihtiyaçlarını merkeze alan, bölgesel eşitsizlikleri gidermeyi amaçlayan bir programa ihtiyacı vardır. Kısa vadede halkımızın alım gücünü yükseltmeyi ve işsizliği azaltmayı, orta ve uzun vadede ise kalkınmayı hedefleyen kapsamlı bir program hazırlanmalıdır.

 

Değerli arkadaşlar,

Genel Sağlık Sigortası (GSS) uygulaması da birinci yılını doldurmuştur. Daha birinci yılında, getirilen yeni sistemin iflas ettiği bizzat yetkili ağızlardan itiraf edilmiştir. Halkımız, sağlık hizmetinden daha zor ve pahalı yararlanmaya başlarken, hükümetin sağlık harcamaları adeta patlama yapmıştır. Sağlıkta harcamalar, insanca, eşit ve ücretsiz sağlık hizmeti almak isteyen vatandaşa değil, özel hastanelere, ilaç tekellerine, tıbbi cihaz şirketlerine yaramıştır. Sağlık bütçesindeki bu deliğin kapatılması için hükümet, sermayeye aktarılan kaynak musluklarını kesmek yerine halkın cebine göz dikmiştir. Bu durumu protesto etmek için 18 Ekim pazar günü saat 13.00’de Kadıköy’ de “Sağlığımız İçin Mitinge” mitingi düzenlenecektir. Mitingi desteklediğimizi ifade ediyoruz.

 

Hükümetin son yaptığı açıklamalarda yeni yasama yılının açılması ile birlikte, emeğe yeni saldırıların gündeme alınacağı anlaşılmaktadır. İşçilerin elinde kalan son kazanımı kıdem tazminatının fona devredilmesi ve işçilerin birer “köle” gibi kiralanabilmesinin önünü açan Özel İstihdam Büroları düzenlemelerinin Meclis gündemine gelmesi de an meselesidir. İki düzenleme de, istihdamın esnekleştirilmesi adına ve “işsizliğe çare bulunması” gerekçesiyle gündeme getirilmektedir. Ancak bu düzenlemeler asıl olarak, ülkemizin  ucuz, esnek, güvencesiz ve örgütsüz bir işgücü piyasasına dönmesini hedeflemektedir. Özel İstihdam Büroları düzenlemesine karşı birlikte hareket etmiş ve bu konuda başarılı olan üç işçi konfederasyonu Türk-İş, Hak-İş ve DİSK'in, aynı güç birliğini emeğe karşı olası saldırıları püskürtmek ve kıdem tazminatının fona devredilmesine karşı koymak için de göstermelidirler. Petrol-İş Sendikası kıdem tazminatının gasp edilmesine, işçilerin kiralık bir meta haline getirilmesine ve emeğe yapılacak olası saldırılara karşı üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecek, kararlı duruşunu sürdürecektir.

 

Diğer yandan, sendikal alanı düzenleyen 2821 ve 2822 Sayılı yasaların değiştirilmesi çalışmalarının sendikalara yönelik saldırı haline geleceği anlaşılmaktadır. Hükümet, söz konusu yasalarla ilgili yeni bir taslak hazırlamıştır. Sendikal yasakların ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmasını hedeflemesi gereken yasal değişikliklerin ekseninin, sendikaların iç işleyişine müdahale edilmesine kaydığı görülmektedir. Sendikamız 2821-2822 sayılı yasaların acilen değiştirilmesini bir kez daha talep etmekte, değişiklikler yapılırken de ILO normlarının, Avrupa Birliği kriterlerinin ve ülke gerçeklerinin dikkate alınmasını savunmaktadır.

 

Değerli arkadaşlar,

Sendikamız, bu dönem kamu toplu iş sözleşmelerine çok iyi hazırlanmış, genel taleplerinin yanında işyerlerine özgü sorunların çözümü için iyi bir mücadele vermiştir. Örgütlü olduğumuz TPAO,  BOTAŞ, MKE ve Alkoloid işyerlerinde gerek sendikamızın, gerekse Türk-İş'in aldığı eylem kararlarını üyelerimiz sahiplenmiş, özellikle TPAO'da 24 saat iş durdurmanın yanında bir  çok eyleme  imza atılmıştır. Böylesine kararlı ve inançlı mücadele sergileyen üyelerimizi, şube başkanlarımızı, temsilci ve yöneticilerimizi Merkez Yönetim Kurulu olarak yürekten kutluyoruz.

Sendikamız bu dönem izlediği politika, strateji ve eylemlilik süreçleriyle kamu toplu iş sözleşmelerinde sendikaların izlemesi gereken politikaların neler olduğunu kamuoyuna göstermiş, kamu iş yerlerindeki toplu iş sözleşmesi  süreçlerinin ciddi bir şekilde sorgulanmasını sağlamış, emek mücadelesine önemli katkılar sunmuştur.

Makina Kimya'da, Alkoloid'de ve greve saatler kala Eti Bor'da toplu iş sözleşmeleri masada bitirilmiş, TPAO ve BOTAŞ'ın sözleşmeleri ise Kamu-İş'in kazanılmış haklarımıza yönelik tavrı nedeniyle bitirilememiş ve bu işyerlerinin toplu iş sözleşmeleri Yüksek Hakem Kurulu'nca imzalanmıştır. TPAO'da mevcut toplu iş sözleşmesinin 7 maddesinde, Botaş'ta ise 1 maddesinde değişiklik olmuştur. TPAO'daki değişikliklerin 2 tanesi lehimize, 3 maddeyi kapsayan fazla çalışmanın tanımı ve ücretine ilişkin değişiklikler ile deneme süresindeki artış aleyhimize olmuş, 1 madde de tarafların iradelerine yer verilmiştir. Botaş'ta ise sadece fazla çalışmanın tanımında aleyhimize değişiklik olmuştur. TPAO ve BOTAŞ toplu iş sözleşmeleri bitmiş olsa da işyerlerindeki ücretlerin iyileştirilmesine ilişkin talebimiz devam etmekte, taleplerimizin en kısa sürede gerçekleşmesi ve verilen sözlerin tutulması için sendikamız üyelerimizle birlikte  kararlı, inançlı ve mücadeleci bir tavır sergilemeye devam edecektir.

 

Düzce'de geçtiğimiz aylarda başarıyla sürdürdüğümüz ve sendikal mücadelede bir çok ilkleri içinde barındıran örgütlenme kampanyamız, önümüzdeki günlerde planladığımız bölgelerde de uygulamaya konacak, örgütlenme için şubelerimizden gelen talepler de dikkate alınarak sendikamızın bütün olanakları seferber edilmeye devam edecektir.

 

Gebze'de Bericap, İzmir'de Erze işyerlerinin örgütlenmesi örgütümüzde yeni bir heyecan yaratmış, ailemize yeni üyeler katılmıştır. Bu örgütlenmelerde emeği geçenlere Merkez Yönetim Kurulu adına teşekkür ediyoruz. Örgütlenme veya başka nedenlerle işten atılan ve direnişte olan bütün işçilere desteğimizi sunuyor, 30 gündür Ankara yürüyüşünde olan Kent A.Ş. işçilerine Başkanlar Kurulu olarak dayanışma duygularımızı iletiyoruz. Borların özelleştirilmesinde başarılı olamayanlar şimdi de hizmet alımı adı altında müteahhit ve taşeronlaştırma politikalarını uygulamaya koymaktadırlar. Bu politikaları boşa çıkarmak için sendikamız kararlı bir politika ortaya koymuş, geçtiğimiz günlerde de işyerinde ve Bandırma'da çeşitli tepkiler Bandırma şubemiz ve Eti Bor'daki üyelerimizce eylemlerini gerçekleştirmiş, konu aynı zamanda yargıya da taşınmıştır.

 

Geçtiğimiz günlerde makamında DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi'ye yapılan saldırı tüm sendikalara ve sendikacılara yapılmış bir saldırıdır. Tam da IMF'ye karşı gösterilerin doruk noktasına çıktığı sırada namuslu, onurlu ve mücadeleci bir yaşam biçimi olan Süleyman Çelebi'ye yapılan saldırı son derece düşündürücüdür. Kendisine Başkanlar Kurulu olarak acil şifa dileklerimizi iletiyoruz.

 

Bu duygu ve düşüncelerle, Başkanlar Kurulumuzun, emek mücadelesinin yükseltilmesine katkı koymasını diliyor, Merkez Yönetim Kurulu adına saygılar sunuyorum.