PETROL-İŞ SENDİKASI 26. DÖNEM 5. OLAĞAN

GENİŞLETİLMİŞ BAŞKANLAR KURULU:


 

Öztaşkın: Türk-İş, kamu sözleşme sürecini mücadele platformuna dönüştürmeli


 

Genel Başkanımız Mustafa Öztaşkın, sendikamızın 16 Haziran'da Van-Merit Şahmaran Otel'de toplanan 26. Dönem 5. Olağan Genişletilmiş Başkanlar Kurulu'nun açılışında yaptığı konuşmada, AKP hükümetinin emek düşmanı yüzünü bir kez daha göstererek, 250 bin kamu işçisini ilgilendiren kamu sözleşme sürecini işletmediğini, sendikaları ve işçileri 5 ay boyunca oyaladığını belirterek, “ Aylardan sonra ilgili bakanın konfederasyonumuz Türk-İş'e ilettiği ücret zammı teklifinin ise kabul edilmesi mümkün değildir. Hükümet yaptığı bu teklif ile yüzbinlerce işçiyi temsil eden konfederasyonumuzun önerilerini dikkate almadığını, işçinin sorunlarını umursamadığını bir kez daha teyit etmiştir” dedi.

 

Hükümetin kamu sözleşme sürecindeki bu tavrının, sendikamız Petrol-İş'in 21-28 Mayıs tarihlerinde ülkemizin dört bir yanında örgütlü olduğu kamu işyerlerinde düzenlediği eylemlerin ne kadar isabetli olduğunu gösterdiğini belirten Öztaşkın şunları söyledi:

 

Konfederasyonumuz Türk-İş, Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Koordinasyon Kurulu’nun belirlediği ilke ve talepler doğrultusunda bu sözleşme sürecini, nedeni olmadığı krizin bedelini ödememek, kazanılmış haklarımızı korumak, ücretlerimizi reel olarak artırmak, işyerlerindeki yıllardır çözülemeyen sorunları çözmek ve ücret dengesizliklerini gidermek için mücadele platformuna dönüştürmeli, sadece diplomasiyi değil yanı zamanda mücadeleyi de merkeze koyan, grev hakkı olan olmayan ayrımı yapılmadan bir mücadele takvimi oluşturulmalı, sözleşmelerin bir an önce imzalanması için çaba sarf edilmelidir.”

 

Öztaşkın'ın konuşmasının tam metni şöyle:

 

Başkanlar Kurulumuzun Değerli Üyeleri,

Sayın Konuklar ve Değerli Basın Mensupları...

 

Petrol-İş Sendikası, 26. Dönem 5. Olağan Genişletilmiş Başkanlar Kurulu'nu 15-16 Haziran 1970 tarihinde gerçekleşen büyük işçi direnişinin yıldönümünde toplamaktadır. 39 yıl önce Türkiye işçi sınıfının sendikal haklarını kısıtlayan yasaya karşı sendikamız üyelerinin de aktif olarak katıldığı direniş, bugün de işçi sınıfının yolunu aydınlatmaya devam etmektedir.

 

Kriz nedeniyle elimizden alınmaya çalışılan kazanılmış haklarımızı korumak ve sermayenin kuralsız, güvencesiz ve ucuz iş gücü yaratmaya yönelik girişimlerini püskürtmek için mücadele tarihimizden alınması gereken en önemli örnek, kuşkusuz 15-16 Haziran direnişidir.

 

15-16 Haziran’ı nostaljik bir anı olarak görmek yerine, onun mücadele ruhunu güçlü ve etkili bir sendikacılığı yeniden yaratmak, dayanışmayı, birleşmeyi, değişimi ve yenilenmeyi içeren sendikal politikaları hayata geçirmek için kullanmalıyız.

 

Peru halkının direnci örnek olmalı

Dünya kapitalizminin krizinde yeni bir aşamaya geçilmiş, gelişmiş ekonomilerde büyük reel sektör şirketleri iflas etmeye başlamıştır. Krizde yeni bir işsizlik dalgası yaratacak olan bu gelişme, başta Türkiye olmak üzere birçok ülkeye katlanan etkilerle yansıyacaktır. Küresel kapitalizm, krizle birlikte yalnızca işsizlik ve yoksulluğu derinleştirmekle kalmamakta, dünya halklarının yaşam haklarını da ellerinden almaya çalışmaktadır. Kârlılığı düşen çok uluslu şirketler, tekelleşmenin ve rekabetin arttığı kriz koşullarında yeni bölgelere gözlerini dikmektedirler.

 

Kaynak savaşlarında yeni bir dönem açılmaktadır. Birkaç gün önce Peru'da yerli halk, üzerinde yaşadıkları toprakların çok uluslu tekellere açılmasını öngören yasaya karşı büyük bir direniş gerçekleştirdiler. Zengin petrol kaynaklarına sahip olduğu düşünülen bu toprakların yağmalanmasına karşı verilen mücadele, yasanın askıya alınmasını sağladı. Perulu yerli halkın direnci, dünyanın dört bir yanındaki halklara, yaşam hakları ve gelecekleri için verecekleri mücadelede örnek olmalıdır.
 

Mayınlı araziler özelleştirilmek isteniyor

Aynı dönemde ülkemizde ise Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin, yerli ve yabancı sermayeye tahsis edilmesi tartışılmaktaydı. Ne yazık ki, tüm itirazlara rağmen konumu son derece stratejik olan bu arazilerin mayın temizleme karşılığında sermayeye peşkeş çekilmesi yani topraklarımızın özelleştirilmesi kanunlaştırılmıştır. Bu yasa Cumhurbaşkanınca onaylanmamalı, Meclise iade edilerek topraklarımızın özelleştirilmesinin önüne geçilmeli, söz konusu araziler ya bölgesel kalkınmayı sağlayacak uygulamalar için kullanılmalı ya da bölge halkının kullanımına açılmalıdır. Ayrıca mayınlar temizlenirken toprak altında yatan Mezopotamya’nın tarihi mirası da korunmalıdır. Ve bu topraklar bölge halklarının yoksullaştırılması ve halklar arasında düşmanlık tohumlarının ekilmesine de neden olmamalıdır.

 

Kürt Sorunu”nun çözümü demokratik yöntemlerde aranmalı

Dünya ve bölgemizin, kaynak savaşları ile hassas bir döneme girdiği sırada, ülkemizin kanayan yarası haline gelmiş olan “Kürt Sorunu”nun çözümü büyük bir aciliyet taşımaktadır. Yıllardır, şiddet ve provokasyon ortamı ile derinleşen sorunlar, halkımızın acılarına yeni acılar eklemeden silahlar susmalı, konu demokratik bir zeminde tartışılmaya başlanmalı ve sorunun çözümü sadece ve sadece demokratik yöntemlerde aranmalıdır.

 

Bu açıdan; kamuoyuna “Kürt Açılımı” olarak yansıyan süreç geciktirilmeden, halkımızın talep ve beklentileri de dikkate alınarak, toplumsal uzlaşı temelinde değerlendirilmeli, çözüm için herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir.
 

“Tarihi fırsat” ancak sorumluluk alması gereken kişi ve kurumların sorumluluklarını yerine getirmesiyle gerçek bir fırsata dönüşebilir. Sorunun çözümünde baş aktör elbette ki siyasettir. Siyasi uzlaşma olmadan sorun çözülemez. Ama bu sorun sadece siyasi elitlere bırakılarak da çözülemez. Bölge halkının Meclisteki meşru temsilcilerini dikkate almadan da çözülemez. Ön yargılarımızın nedeni elbetteki bugünkü ve geçmişteki acılarımızdır. Ancak önyargıları bir tarafa bırakmadan hiçbir sorun çözülemeyeceği gibi, gelecek de kurulamaz. Onun için; insani değerleri merkezine alan, ülke bütünlüğünden taviz vermeyen, demokrasiyi, barışı, özgürlükleri ve toplumsal uzlaşıyı hedefleyen politikalar Kürt sorununda çözümün de anahtarı olacaktır.

 

12 Eylül Anayasası değişmelidir

Toplumsal uzlaşı temelinde tartışılması gereken bir diğer konu ise Anayasa değişiklikleridir. Demokratik hak ve özgürlüklerin anayasa ile kısıtlanması ve örgütlenme hakkı önündeki yasaklar kabul edilemez. Sendikamız, 12 Eylül Darbesi'nin ürünü olan 1982 Anayasasının değiştirilmesini yıllardır istemiş ve bunun için gereken mücadeleyi vermiştir.

 

Toplumsal barışın ve demokratik hakların teminatı, örgütlü toplum olmaktan geçer. Toplumun en geniş kesimini oluşturan emekçilerin örgütlenmesi önündeki engellerin kaldırılması, demokratik bir ülke haline dönüşmesinin de en önemli şartıdır. Petrol-İş Sendikası, Anayasanın “sosyal-hukuk devleti” ilkeleri doğrultusunda ve toplumun tüm kesimlerini kucaklayacak bir uzlaşı içerisinde değiştirilmesinden yanadır. Bu süreçte, onbinlerce işçinin temsilcisi ve toplumun vicdanı olarak Petrol-İş, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecektir.
 

İstihdam paketi beklentileri boşa çıkardı

Aylarca “kriz Türkiye'yi teğet geçecek” diyerek oyalanan hükümet, krize karşı kapsamlı ve gerekli düzenlemeleri yapmakta oldukça gecikmiştir. Hükümetin bu tavrı, hem halkımızın kriz sürecinde yoksullaşmasını hızlandırmış hem de ülkemiz sanayisine onarılamayacak hasarlar vermiştir. Kriz süresince gecikmeli olarak açılan paketler ise üretimi desteklemek ve emekçi halkımızın alım gücünü yükseltmekten uzak, günü kurtarmaya yönelik önlemlerden ibaret olmuştur. Son olarak açıklanan, Teşvik ve İstihdam Paketlerinin de ne yazık ki, ekonomide hızlı ve kalıcı iyileşme sağlaması mümkün görünmemektedir.

 

Teşvik Paketinde yer alan bölgesel ve sektörel teşviklerin neredeyse tamamı, yapılacak yeni yatırımlara yönelik hazırlanmıştır. Etkileri, en iyimser tahminle, orta vadede görülecek bu teşviklerin, ekonominin acil sorunlarına çözüm olması imkansızdır.
 

Kaldı ki, paketin ülkemiz sanayisi ve halkımızın ihtiyaçlarından hareketle hazırlanmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca teşvikler, iddia edildiği gibi bölgesel eşitsizlikleri gidermek bir yana kalıcı hale getirecektir. Hükümet, bölgesel ve sektörel yeni teşvik sisteminin hangi sanayi envanterine ve hangi üretim-tüketim projeksiyonuna dayanarak hazırladığını derhal açıklamalı ve bilim insanlarının konuya ilişkin eleştiri ve görüşlerinden yararlanmalıdır.

 

İşsizliğin artmasına çare olarak sunulan İstihdam Paketi de beklentileri boşa çıkarmıştır. 500 bin kişiye istihdam beklentisi yaratan hükümetin açıkladığı paketten, geçici, güvencesiz ve düşük ücretle istihdam çıkmıştır. İşsizler, staj ve mesleki eğitim adı altında asgari ücretin de altında çalıştırılacaklardır. Daha çok Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da sağlanacağı belirtilen bu istihdam biçimi, ücret dengesizliklerini derinleştirecek, bölgesel asgari ücreti fiilen yeniden gündeme getirecektir. Kriz koşullarında işverenlerin sık sık başvurduğu esnek çalışmayı, düşük ücret politikasını ve güvencesiz istihdamı önlemesi gereken hükümet, İstihdam Paketi ile bu uygulamaları bizzat uygulayacağını ilan etmiş ve meşrulaştırmıştır.

 

Üstelik, bu paket için işçilere ait olan İşsizlik Sigortası Fonu kaynakları kullanılacaktır. İşsizlik Sigortası Fonu'nun kullanımının kolaylaştırılmasını talep eden sendikalar, şimdi bu fonun atipik istihdamın yaygınlaştırılması için kullanılması ile karşı karşıyadırlar. Ülkemizin; ekonominin ve halkımızın ihtiyaçlarını merkeze alan, bölgesel eşitsizlikleri amaçlayan bir programa ihtiyacı vardır. Kısa vadede halkımızın alım gücünü yükseltmeyi ve işsizliği azaltmayı, orta ve uzun vadede ise kalkınmayı hedefleyen kapsamlı bir program hazırlanmalıdır.

 

Kıdem tazminatının korunması için mücadele takvimi oluşturulmalı

Türkiye tarihinin en ağır krizini yaşarken, ilkin felaket tellallığı yapıp işçileri kapı önüne koyanlar, şimdi krizden çıkışın başlamakta olduğunu söylemekte ve emekçilerden son bir fedakarlık yapmalarını istemektedirler. Ülkemizde üretim, geçmiş yıllara göre hala % 20'ler düzeyinde düşük seyretmeye devam etmektedir. Kapasite kullanım oranları, 2001 krizindeki seviyelerine ancak Mayıs ayında dönebilmiştir. İşsizlik oranları, en yüksek düzeylerini görmüştür.

 

Ekonomik göstergeler ile estirilen iyimserlik havasının en ufak bağı yoktur. Sermaye ve sözcüleri şimdi, halkımızın elinde kalan tek şeyi, umutları ile oynamaktadırlar.

 

Kriz, Türkiye'nin Avrupa'nın Çin'i haline getirilmesi sürecini hızlandırmıştır. Ucuz, esnek ve güvencesiz istihdam hedefine ulaşılmaya çalışılırken, sömürü alabildiğine artırılmak isteniyor. Bu nedenle, kıdem tazminatının fona devredilmesi tartışmaya açılmıştır. Konfederasyonumuz Türk-İş, kıdem tazminatına ilişkin almış olduğu genel kurul kararına uygun olarak, konuya ilişkin her türlü düzenlemenin genel grev nedeni sayılacağını kamuoyuna daha açık ve güçlü bir şekilde duyurmalı, kıdem tazminatının korunması için bir mücadele takvimi oluşturulmalıdır.

 

Sendikalar, sermaye yanlısı çözüm önerilerinin payandası olamaz

Bu saldırıların yoğunlaştığı bir dönemde, sermayenin değirmenine su taşıyacak ve emekçilerin gerçek sorunlarıyla ilgisi olmayan platformlarda sendikalar yer alamaz. İşçi örgütleri, sermaye yanlısı çözüm önerilerinin payandası olamaz. İşçi sınıfının hakları, ancak ve ancak sokağa, eyleme çıkılarak ve mücadele edilerek savunulabilir. Sendikalar ve emek örgütleri, krizi emekçilere fatura etmek isteyenlere karşı kendi mücadele platformlarını kurmalıdırlar.

 

Petrol-İş Sendikası, nedeni olmadığımız krizin bedelini ödememek, işimizi, ekmeğimizi ve kazanılmış haklarımızı korumak, reel olarak ücretlerimizi artırmak için bütün emekçileri “pazara değil mücadeleye” çağırmaktadır. Unutulmaması gereken bir gerçek, krizden çıkış için oluşturulacak ekonomik, sosyal ve siyasi programlar, gücünü ve etkinliğini ortaya koyan sosyal sınıfların programları doğrultusunda şekillenir. İşçi sınıfı ve onun örgütü sendikalar ortak bir program ve ortak bir mücadele ortaya koyamadıkları için, hükümetin şu ana kadar krize ilişkin açıkladığı bütün programlara sermayenin önerileri damgasını vurmuştur. Bu durumu tersine çevirebilmek için bütün emek örgütleri acilen bir araya gelerek krize karşı ortak bir programı oluşturmalı ve ortak bir mücadeleyi örgütlemelidir.

 

Türk-İş, kamu sözleşme sürecini mücadele platformuna dönüştürmeli

AKP hükümeti emek düşmanı yüzünü bir kez daha göstererek, 250 bin kamu işçisini ilgilendiren kamu sözleşme sürecini işletmemiş, sendikaları ve işçileri 5 ay boyunca oyalamıştır. Aylardan sonra ilgili bakanın konfederasyonumuz Türk-İş'e ilettiği ücret zammı teklifinin ise kabul edilmesi mümkün değildir. Hükümet yaptığı bu teklif ile yüzbinlerce işçiyi temsil eden konfederasyonumuzun önerilerini dikkate almadığını, işçinin sorunlarını umursamadığını bir kez daha teyit etmiştir.

 

Hükümetin kamu sözleşme sürecindeki bu tavrı, sendikamız Petrol-İş'in 21-28 Mayıs tarihlerinde ülkemizin dört bir yanında örgütlü olduğu kamu işyerlerinde düzenlediği eylemlerin ne kadar isabetli olduğunu göstermiştir. Konfederasyonumuz Türk-İş, Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Koordinasyon Kurulu’nun belirlediği ilke ve talepler doğrultusunda bu sözleşme sürecini, nedeni olmadığı krizin bedelini ödememek, kazanılmış haklarımızı korumak, ücretlerimizi reel olarak artırmak, işyerlerindeki yıllardır çözülemeyen sorunları çözmek ve ücret dengesizliklerini gidermek için mücadele platformuna dönüştürmeli, sadece diplomasiyi değil yanı zamanda mücadeleyi de merkeze koyan, grev hakkı olan olmayan ayrımı yapılmadan bir mücadele takvimi oluşturulmalı, sözleşmelerin bir an önce imzalanması için çaba sarf edilmelidir.
 

Sendikalı işçi örgütüne sahip çıkmalı, sendikasız işçi örgütlenmeli

Hem işçi sınıfına artan saldırıların göğüslenmesi hem de ülkemizin demokratikleşmesinin sağlanması için güçlü sendikalara ihtiyaç bulunmaktadır. Sendikaların gücü ise örgütlülüğünden gelecektir. Kriz sürecinde, sendikalı işçinin örgütüne sahip çıkmaktan, örgütsüz işçinin ise örgütlenmekten başka çaresi yoktur.

 

Petrol-İş Sendikası, ülkemizin toplumsal barışın tesis edilerek demokratikleşmesi ve örgütlü bir toplum haline gelebilmesi için tüm olanaklarıyla mücadele etmeyi sürdürmektedir. Bu duygu ve düşüncelerle, Sendikamızın 26. Dönem 5. Olağan Genişletilmiş Başkanlar Kurulu'nun, emek mücadelesinin yükseltilmesine katkı koymasını diliyor, Merkez Yönetim Kurulu adına saygılar sunuyorum.