KRİZ DÖNEMİNDE ULUSLARARASI DAYANIŞMANIN ARTAN ÖNEMİ VE SENDİKALAR” SEMPOZYUMU:

 

Uluslararası dayanışma için somut adımlar atılmalı


 

Sendikamız Konferans Salonu'nda 2 Mayıs'ta düzenlenen “Kriz Döneminde Uluslararası Dayanışmanın Artan Önemi ve Sendikalar Konulu” sempozyumda biraraya gelen yurtdışından ve ülkemizden sendikacılar, uluslar arası dayanışma için somut adımlar atılması gerektiğini, çok uluslu şirketlere karşı mücadelenin ancak uluslar arası örgütlenme ve işbirliği ile başarılabileceğini bildirdiler.
 

Sendikamızın da katkılarıyla Birleşik Metal-İş, Hava-İş, Tek Gıda-İş, TÜMTİS, ’Toplumsal Araştırma ve Eğitim Merkezi (TAREM) ve Rosa Luxemburg Vakfı'nın ortaklaşa düzenlediği sempozyumda mücadele deneyimleri paylaşıldı.

 

Sempozyuma, 1 Mayıs kutlamaları için yurtdışından gelen Selahattin Yıldırım (Dortmund NGG Örgütlenme Uzmanı), Şengül Saval (Sol Parti Köln Başkan Yardımcısı), Hans-Jürgen Hinzer (NGG, Frankfurt Sendika uzmanı), Eva Preu B- Hinzer(Öğretmen, GGW üyesi), Katharina Sdusabedissen (Sol Parti KRW Başkanı), Alexis Schwartz (Attac/ Almanya Yönetim Kurulu), Irina Veszerı (Sol Parti Eyalet Yönetim Kurulu, Ver.di üyesi), Ulrike Behrendt (GEW Almanya Genel Merkezi),Klaus Dillmann (Nazi Kurbanları Derneği Antifaşist Birlik), Christian Med (Sol Parti Eyalet Yönetim Kurulu, Ver.di), Benoit Conte (Fransa CGT), Özlem Alev Demirel (Sol Parti Köln Şehir Meclisi), Muhammed Batarm (Arap Birleşik Sendikalar Konfederasyonu, ACUT), Andrea Will (Alman Komünist Partisi), Klaus Weissmann (Alman Kominist Partisi), Süleyman Gürcan (Almanya Türkiyeli İşçiler Federasyonu, ATİF), Dietrich Jobstuogt (IG Metall Baş Temsilci), Ingrid Jost (Ver.di KRV Yönetim Kurulu), Martin Nees (Ver.di Eyalet Sekreteri), Carsten Kıamev (Ver.di Baştemsilci) ve Man Mulia (Sol Parti Eyalet Yönetim Kurulu) ile ülkemizden sendika yöneticileri ve işçiler katıldı.

 

Sendikamız Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın, Genel Mali Sekreterimiz İbrahim Doğangül, Genel Örgütlenme ve Eğitim Sekreterimiz Nimetullah Sözen, Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Beşeli, Eğitim - Sen Eski Genel Başkanı Alaattin Dinçer, Koop-İş Sendikası Örgütlenme Uzmanı Faruk Üstün, Sinter Metal direnişçileri ve Harb-İş Sendikası üyeleri de katılımcılar arasındaydı. Toplantıda Sinter Metal ve Praktiker’de yaşanan sendikal mücadele deneyimlerden de örnekler verildi. Sendikacılar dayanışma ağının daha da genişletilmesi, somut adımlar atılması gerektiğini bildirdiler.

 

Uluslar arası dayanışma açısından var olan dayanışma örneklerinin daha da çoğaltılması gerektiğini söyleyen katılımcılar konuşmalarında dayanışma ağlarının kurulup, genişletilmesi, ana firmalara karşı dayanışma eylemlerinin gerçekleştirilmesi gerektiğinin altını çizdiler. Yurtdışından gelen delegasyon ise Türkiye sendikal hareketiyle ilgili olarak bilgilenmek, yaşanan deneyimleri öğrenmek istediklerini, bu açıdan sempozyumun yararlı olduğunu kaydettiler.

 

Sendikalar politik alandan kopmamalı

 

Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Beşeli, sempozyumun açılışında yaptığı konuşmada, Nazi Almanyası’ndaki gaz odalarında insanların birbirinin üzerine basarak kurtulmaya çalışmaları örneğini vererek, bugünkü kriz koşullarında da insanların benzer bir tepki içerisinde olduğunu belirtti. Kriz ile ilgili işçi sınıfı açısından en önemli tehlikenin, sınıfının benimsediği en geri politikalarla sendikal politikalar arasındaki makasın kapanması olduğunu söyledi. Beşeli, kriz sebebiyle firmaların işgücünü merkez ülkelerde toplamaya başladığını, ana ülkede üretim yapan firmaların Türkiye gibi ülkelerdeki işyerlerini kapattığını belirtti. Beşeli, işçi sınıfı açısından tavizkârlığın ve ulusal eğilimlerin artmasının gözlemlendiğini ancak krizin proleterleşmeyi arttırdığını öne sürdü.

 

Beşeli, “Bu kalabalıklaşma proletarya içerisindeki rekabet eğilimini de arttırıyor. Bu kitle içerisinde sendikal örgütlülük de azalıyor. Önümüzdeki dönemde sendikacılar dayanışma ve birlik yerine ayrıcalıkları koruma endişesiyle davranacak. Bu süreçte uluslar arası dayanışma aşınabilir. Uluslar arası sendikal örgütlerimiz daha etkisiz kalabilir” dedi. Kapitalistler açısından sürdürülebilirliğin sonuna gelindiğini belirten Beşeli, uluslar arası dayanışmanın ve yerel sendikal hareketlerin güçlenmesi ve sendikal mücadelenin politik alandan kopmaması gerektiğini belirtti.

 

Düşmanımız göçmen işçiler değil, uluslar arası şirketler

Moderatörlüğünü yazar Metin Yeğin’in yaptığı sempozyumda konuşan Ver.di ve Sol Parti Eyalet Yönetim Kurulu üyesi Christian Med, “Biz bu krizin faturasını ödemek istemiyoruz” diyerek göçmen işçilere karşı gelişen düşmanlığın yanlış olduğunun altını çizdi. Med, “Göçmen işçiler değil, uluslar arası şirketler bizim düşmanımız” diye konuştu.

 

“Almanya’daki 3100 şirket Türkiye’ye yatırım yaptı. Bu, uluslar arası dayanışma için bir zemin oluşturuyor” diyen Dortmund NGG Örgütlenme Uzmanı Selahattin Yıldırım ise işçi sınıfının aktif bir kriz programı olmadan krizin üstesinden gelmenin mümkün olmadığını söyledi. Almanya’da iş çevresi kurulmasını öneren Yıldırım, Türkiye ve Almanya’daki sendikaların da bu çevrenin içinde olması gerektiğini belirtti.

 

İşçi ücretlerinin aşağıya çekilmesinde taşeron sisteminin etkisinin olduğunu belirten ATİF’ten Süleyman Gürcan de Almanya’daki bir demir çelik fabrikasındaki sistemi örnek gösterdi. 3 aşamalı taşeron sisteminin var olduğundan söz eden Gürcan her taşeronun işçisinin birbirinden farklı ücret aldığını, ana firma greve gittiğinde taşerondakilerin gidemediğini söyledi. Gürcan ırkçılığa karşı da mücadele edilmesi gerektiğini belirtti.

 

Örgütlenmek çok zor

Sendikamız Genel Örgütlenme ve Eğitim Sekreteri Nimetullah Sözen ise Türkiye'de örgütlülük düzeyinin toplam işçi sayısı düşünüldüğünde oldukça az olduğunu söyledi. Sendikaların örgütlenmede karşılaştıkları sorunlara değinen Sözen,”Bu sorunları zamanla aşıp örgütlenseniz de sendika işyerine girene kadar bakıyorsunuz işçi kalmamış, Ya işten atılmış ya da istifaya zorlanmış” dedi. Sendikalarda da krizin yaşadığın belirten Sözen, “Ne örgütlenebiliyoruz, ne de birlikte hareket edebiliyoruz. Konfederasyonlar kendilerini gözden geçirmeli” dedi.

 

Krizin Türkiye’deki etkisinin ücretsiz izinlerle başladığını, ardından ücretlerde düşüş ve işyeri kapanmaları ile devam ettiğini belirten Birleşik Metal-İş Sendikası Uluslar arası İlişkiler Uzmanı Elif Sinirlioğlu, “Kriz gerekçesiyle fabrikaları kapatıyorlar. Ama bakıyorsunuz üretim başka bir yerde devam ediyor. Sendikalardan kurtulmak için krizi fırsata çevirmeye çalışıyorlar. Bunun için uluslar arası dayanışma çok önemli” dedi.
 

Bütün dünya işçileri birleşin”

Sendikamız Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın ise sempozyumun sonunda yaptığı konuşmada, krizin sonuçlarının, işçi sınıfına ve emeğiyle geçinenlere aynı, küresel bir şekilde yansıdığını söyledi. Krize karşı ulusal düzeyde mücadele etmenin önemli olduğunu ancak krize karşı küresel düzeyde de ortak mücadelelerin geliştirilmesinin zorunlu olduğunu belirten Öztaşkın, “ Örneğin küresel sendikalarımız krize karşı küresel eylem günü ilan etmeli. Hatta bu, bir gün olmamalı, bu, bir program dahilinde belki aylara yayılmalı, belki krizin devam edeceği sürece bağlı uzun süreli bir program yapılmalı. Krize karşı bütün dünyada dünya işçileri ve emekçilerinin aynı anda benzer eylemlilikler ortaya koymasını örgütlemeliyiz” dedi. Öztaşkın sözlerini şöyle sürdürdü:

 

“Nasıl bir sendikal mücadele vereceğimiz, sendikalarımızın değişen dünya ve ülke koşullarında nasıl politikalar izleyeceği, hangi stratejileri geliştireceği üretim süreçleriyle doğrudan ilgilidir. Artık küresel bir üretim var. Çok uluslu şirketler bütün dünya genelinde kurdukları üretim zincirleriyle üretim yapıyorlar. Artık hiçbir mamul madde tek bir fabrikada üretilmiyor. Gerek bir ülkenin sınırları içerisinde, gerekse dünyanın bir çok ülkesinde onlarca, yüzlerce hatta binlerce işyerinde ayrı ayrı üretilen parçalar bir fabrikada birleştiriliyor ve mamül ürün olarak insanların, toplumun kullanımına sunuluyor. Örneğin Opel'in dünyanın bir çok ülkesine yayılmış işyerleri var. İşte zincirleme bir şekilde yapılan üretim ağının tamamında örgütlenme yetisine sahip olan bir sendikal mücadele ve strateji gerekiyor.”

 

Sadece ulusal sınırlar içinde örgütlenmenin yeterli olmadığını, günümüzde sendikal hareketin başarısının işçi sınıfının küresel düzeyde işbirliği ve dayanışmasına bağlı olduğunu vurgulayan Öztaşkın, “Eğer bu işbirliği ve dayanışma iyi bir şekilde gerçekleştirilirse artık sendikal hareket hem ülkelerde başarılı olacaktır hem de küresel düzeyde başarılı olacaktır. Bizler mücadeleyi, ulusal sınırlar içindekini de yadsımadan uluslar arası düzeye çıkartıp küreselleştirmek ve evrenselleştirmek durumundayız. Hem sendikal mücadele de bunu böyle görmek durumundayız hem de siyasal mücadele de bunu böyle görmek durumundayız” dedi. Öztaşkın şöyle devam etti:

 

“Çok uluslu şirketlere karşı küresel sendikalarımız şöyle bir strateji izlemeliler, zaten bu kısmen izleniyor. Küresel konfederasyonlarımız çok uluslu şirketlerle küresel sözleşmeler yapıyor şu anda. Bu küresel çerçeve sözleşmelerini imzalayan çok uluslu şirketlerin dünyanın neresinde olursa olsun, sendika hakkına, örgütlenme hakkına saygı göstermesi, kadın, çocuk gibi konularda duyarlı olması gerekir. Bu yeterli değildir. Bu sözleşmeler şu şekilde geliştirilmeli; çok uluslu şirketlerle, dünyanın neresinde faaliyet gösterirse göstersin daha kapsamlı küresel çerçeve sözleşmeler yapılması gerekir. Bu şirketlere, 'Hangi ülkede faaliyet gösterirsen göster, kimi çalıştırırsan çalıştır öncelikle bu fabrikalarda uygulayacağın asgari ücret şudur denebilmeli. Örneğin “500 doların altında hiç bir işçi çalıştırmamalısın” denmeli. Ücretlerde bir maksimum alt seviye oluşturulmalı. Aynı şekilde sosyal haklarda oluşturulmalı, aynı şekilde kadın işçi, çocuk işçi, çevre v.s konularda da ortak bir sendikal strateji geliştirilmeli.”

 

Ancak konuya bu şekilde bakılarak, mücadelenin tek tek işyerinden, ulusal sınırlardan alınıp küresel düzeye taşınmasıyla, ortak bir mücadele zemininin oluşturulmasıyla sorunların üstesinden gelinebileceğini kaydeden Öztaşkın sözlerini şöyle tamamladı:

 

“Aksi halde küresel şirketlere karşı tek tek vereceğimiz mücadelede başarı şanslarımız az olacaktır. Onun için küresel işbirliği ve dayanışma her zaman gündemimizde olmalı ve bu dayanışma, içi doldurulan, hedefleri belli olan örgütlü bir mücadeleye dönüştürülmelidir. Hem sendikal alanda, hem de politik alanda bu böyle yapılmalıdır. Böylece dünya işçilerinin mücadele birliği sağlanmalıdır. 160 yıl önce söylenen söz tam da bugün için söylenmesi gereken bir sözdür. “Bütün dünya işçileri birleşiniz” sloganı, bugün 160 yıl öncesinden çok daha anlamlıdır.”