26. Dönem 2. Olağan  Başkanlar Kurulu

                                                                                         

Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Sayın Mustafa Öztaşkın'ın açış konuşması:

 

21.05.2008

Başkanlar Kurulumuzun Değerli Üyeleri,  Değerli Basın Mensupları,

 

2008 yılı başından itibaren baş gösteren dünya ekonomik krizi giderek etkisini göstermekte ve krizin yıkıcı sonuçlarını daha fazla hisseden dünyanın yoksul emekçi insanları  açlık tehlikesi ile karşı karşı kalmaktadırlar. Neoliberal politikaların neden olduğu açlık sorunu dünyanın en önemli sorunu haline gelmiştir. Çünkü açlık savaşlardan daha fazla can almakta, dünyada her gün 18 bin çocuk yetersiz ve kötü beslenme nedeniyle ölmektedir. Üstelikte dünyada herkese yetecek tarımsal üretim yapılırken yaşanan açlık sorunu, bir çok ülkede açlıktan ölmemek için ekmek isyanlarına yol açmaktadır.

 

Bilim ve teknolojinin geldiği düzeye, dünyada biriken servete ve bütün dünya insanlarının ihtiyacından daha fazla tarımsal üretim yapılmasına rağmen açlıktan insanların ölmeye devam etmesi, insanlar arasında eşitsizliği derinleştiren, üretilen zenginliğin adilce paylaşımını engelleyen neoliberal politikaların sonucudur. En temel insan hakkı olan yeterli beslenme ve yaşam hakkını tehdit eden neoliberal politikalara karşı dünya emekçilerinin ortak mücadelesi her zamankinden daha fazla önem kazanmıştır. 

 

Açlık sorununu derinleştiren gıda ve petrol fiyatlarındaki spekülatif artışların önümüzdeki dönemde de devam edeceği anlaşılmakta fiyatları artan gıda ürünleri artık “stratejik” ürünler olarak gösterilmektedir.

 

Dünyanın en stratejik ürünü olan petrol fiyatlarındaki spekülatif artış ise dünya petrol rezervlerinin % 62’sine sahip Ortadoğu’daki kaynak savaşlarının kızışmasına ve bölgemizdeki istikrarsızlığın yoğunlaşmasına neden olmaktadır.

 

İstikrarsızlık bütün bölgeye yayılmak isteniyor

 

Ortadoğu’daki petrol ve doğal gaz kaynaklarının kontrolünü ele geçirmek için işgal edilen Irak’tan sonra İran elinde bulundurduğu petrol ve doğal gaz kaynaklarından dolayı saldırının hedef ülkesi haline gelmiş, özellikle bölge doğal gazının dünya pazarlarına ulaştırılmasında ülkemizin de içinde yer aldığı geçiş ülkeleri  Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında dizayn edilmeye çalışılmakta, istikrarsızlık bütün bölgeye yayılmak istenmektedir.

 

Türkiye istikrarsızlaştırılmak isteniyor

 

Değerli Arkadaşlar!Türkiye, Suriye ile birlikte petrol ve doğal gazın dünya pazarlarına ulaşmasında rol oynayacak iki kritik geçiş ülkesinden birisidir. BTC Projesi ile bu konumunu pekiştiren Türkiye, kaynak savaşlarının artık hedefi haline gelmiştir. Emperyalist güçlerin, Hazar ve Ortadoğu petrollerinin taşındığı bir enerji koridoru olma rolünü Türkiye'ye karşılıksız vermeyecekleri bilinmelidir. Kaynak savaşlarında dizginleri ellerinde tutanlar, ülkemizi bütünüyle kontrolleri altına almak ve bağımlılaştırmak istemektedirler. Bu planın ilk adımı, Türkiye'nin istikrarsızlaştırılması ve inisiyatif geliştiremez hale getirilmesidir.

 

Irak'a komşu olan Güneydoğu Bölgesinden, BTC Boru Hattı'nın geçtiği illere kadar olan coğrafya, artık emperyalist müdahalelerin doğrudan konusu olmaktadır.

 

ABD-Türkiye ilişkilerinin 2007 yılı sonundan bu yana değişen niteliği, bölgemizde uygulanan yeni senaryonun en önemli göstergesidir. Bu senaryo büyük bir oyunun varlığına işaret etmektedir. Yapılması gereken, ABD ile geliştirilen ilişkilerin ekseninin değiştirilerek, bu oyunun bozulmasıdır.

 

Toplumsal barış zedeleniyor

 

Değerli Arkadaşlarım, uluslararası kaynak savaşının sonucu olarak ülkemizde çatışma süreci devam etmekte, acımıza acı katan terör olayları ve kör şiddet sonucunda toplumsal barış zedelenmekte, barış içinde birlikte yaşama kültürü giderekten kaybolmaktadır.

Güneydoğu illerimizin ucuz emek cenneti olarak görülmesi ve bu bölgede yaşayan yurttaşlarımızın ekonomik, sosyal ve kültürel haklarının görmezden gelinmesi, bölgesel eşitsizliğin giderilememesi, istikrarsızlığın ve provakasyonların artmasına yol açmaktadır. Sermayenin çıkarları ile emperyalistlerin çıkarlarının örtüşmesi de Kürt sorununun çözümünü daha da zorlaştırmaktadır.

 

İnsanlarımızın canıyla ve yoksullukla ödediği çatışma ortamının, bu  ortamdan çıkarı olanlar tarafından sona erdirilmeyeceği artık herkesçe bilinmelidir. Sorun hızla emperyalist müdahale alanından çıkarılarak toplum müdahale alanına taşınmalı, özgür ve demokratik bir tartışma süreci başlatılmalı, Meclis'te bölgedeki vatandaşlarımızı temsil eden yasal bir partinin bu sürece katkısı önemsenmelidir.

 

Emek çözümün de en büyük anahtarıdır

 

Bilinmelidir ki, huzurun ve toplumsal barışın başta Güneydoğu illerimiz olmak üzere ülkemizin bütününe sahip olması ancak ve ancak oyanan kirli oyunun sonuçlarından en çok acı çeken yoksul emekçi halkımızın birlik ve beraberliğine sahip çıkması ile mümkündür. Emekçiler kendi kaderlerini artık ellerine almalılar, toplumsal uzlaşı ve toplumsal barışı kendi elleri ile gerçekleştirmelidirler. Türk ve Kürt emekçilerinin yıllardır omuz omuza verdiği mücadelenin birleştirici gücü olan emek çözümün de en büyük anahtarıdır. Çözüm ise ülkemizin bütünlüğünden taviz vermeden demokrasiyi, barışı ve toplumsal birlikteliğimizi hedefleyen politikaların izlenmesidir.

 

Değerli arkadaşlarım,

Başkanlar Kurulumuzu gerçekleştirdiğimiz Batman, hem çatışma ortamının son derece hassas hale getirdiği Güneydoğu Bölgesinin hem de ülkemizin en önemli petrol havzasının merkezinde yer almaktadır.

 

1940'lı yılların başından bu yana petrol üretimi yapılan Raman petrol sahasını içine alan Batman'ın bu özelliği, ülkemizin petrol sanayisinin de temellerinin atıldığı bir kent olmasını sağlamıştır.

 

1953 yılında tamamen ülkemizin öz kaynakları ile Batman Rafinerisi kurulmuş, 1954 yılında ise petrol üretimini gerçekleştirmek için TPAO faaliyetlerine başlamıştır. TPAO'nun ilk bölge müdürlüğü 1959'da Batman'da açılmıştır.  1967'de Batman-Dörtyol Petrol Boru Hattı devreye sokulmuştur. Bugün yurtiçi ham petrol üretimimizin % 64'ü  Batman'daki sahalardan karşılanmaktadır.

 

Kamu kuruluşu TPAO'nun yapısı, ülkemizin petrol ihtiyacını karşılamak için sürekli geliştirilmiştir. Temelleri Batman'da atılan petrol sanayimiz; POAŞ, Tüpraş, DİTAŞ ve BOTAŞ'ın 1984 yılında TPAO'nun bağlı ortaklığı haline getirilmesiyle entegre bir yapıya kavuşmuştur.

 

TPAO'nun entegre yapısı parçalandı, süreç tersine çevrildi

 

Neoliberal politikaları benimseyen hükümetler ise özelleştirme politikalarıyla TPAO'nun entegre yapısını parçalayarak süreci tersine çevirmişler, TPAO'yu güçsüzleştirmişlerdir. TPAO, dikey entegre yapıya sahip çok uluslu petrol tekelleri ile eşit olmayan koşullarda rekabet etmeye sürüklenmiştir. Buna rağmen TPAO'nun ülkemizde üretilen ham petroldeki payı %71 düzeyindedir.

 

Öngörüler, petrol fiyatlarındaki artış konjonktürünün devam edeceği yönündedir. Ham petrolün varil başına 200 dolara çıkabileceği dillendirilmektedir. Bu nedenle, ham petrol ihtiyacının % 90'lık bölümünü ithal eden ülkemizin enerji faturası büyümektedir. Dolayısıyla Türkiye'nin, hem ürettiği hem de ithal ettiği ham petrolü son damlasına kadar değerlendirecek politikalar benimsemesi gerekmektedir.

 

Diğer yandan yüksek petrol fiyatları, ülkemizde gravitesi yüksek ağır ham petrol içeren kuyularda üretim yapmayı, giderek daha ekonomik hale getirmektedir. Bu koşullar, yerli üretimin, yurtiçi tüketimindeki payını artırmak için bir fırsat olarak değerlendirilmelidir.

 

TPAO özelleştirilmemeli aksine yeni yatırımlar yapmalı!

 

Üretimin artırılabilmesi için, kamu şirketi TPAO, yurtiçi arama faaliyetlerini artırmalı ve bu doğrultuda yeni yatırımlar yapmalıdır. TPAO'nun arama, sondaj, üretim, boru hatlarıyla taşıma,  rafinaj ve pazarlamadan oluşan dikey entegre yapıya yeniden kavuşabilmesi için TPAO ile Botaş birleştirilmeli, TPAO petro-kimyayı da içine alan kendi rafinerisini ve akaryakıt pazarlama (dağıtım) şirketini kurmalı, şirketin özerk bir yapıda faaliyet göstermesine olanak sağlanmalı, TPAO’nun özelleştirilmesi hiçbir şekilde düşünülmemeli, TPAO’yu güçsüzleştirecek her türlü yasal düzenlemeden kaçınılmalıdır.

 

Batman üs haline getirilmeli

 

Türkiye'de petrol üretiminin kalbi durumundaki Batman'ın ise TPAO'nun öncülüğünde ulusal petrol politikamızın geliştirildiği ve uygulandığı bir üs haline getirilmesi, bölgesel kalkınmaya da büyük bir katkı koyacaktır. Batman'da 2007 yılında kurulan üniversitede petrol sektörünün ihtiyaçları doğrultusunda enstitüler ve araştırma merkezleri açılmasına öncelik verilmeli, sektörde çalışacak nitelikli işgücünün yetiştirilmesine çalışılmalıdır. Üniversiteye ciddi maddi destek veren üyelerimiz ve sendikamız bu yönde oluşturulacak projelere de maddi ve manevi desteği vermeye devam edecektir.

 

Petrol Kanunu yeniden Meclis gündemine getirilmeye çalışılıyor

 

Ulusal bir petrol politikası oluşturması gereken AKP hükümeti ise adı Türk kendisi yabancı olan “Türk Petrol Kanunu”nu Meclis'ten geçirmeyi planlamaktadır. Daha önce eski Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer tarafından veto edilmiş olan “Türk Petrol Kanunu”nun mevcut haliyle kabul edilmesi halinde; TPAO güçsüzleşecek, bölgede petrol sektörüne dönük yatırımlar TPAO tarafından yapılamayacak, sektör yabancı tekellerin eline geçecektir. Petrol-İş Sendikası, Kanunun Meclis'te kabul edilmemesi ve kamuoyunun aydınlatılması için mücadele etmeye devam edecektir.

 

Değerli arkadaşlar,

 

Ülkemiz uluslararası kaynak savaşlarının konusu haline getirilirken ihtiyacımız olan birlik ve beraberlik ortamının sağlanması, AKP'nin % 47'lik oy desteğinden aldığı güçle attığı bir dizi adım nedeniyle zorlaşmıştır. Üniversitelerde türbana serbestlik girişimi, adeta bir inatlaşma halini almıştır. Süreç, toplumda Cumhuriyetin kazanımlarının ortadan kaldırılması endişelerini artırmıştır. Hükümet ve muhalefet partileri laikliğin güvencelerini oluşturarak, konuyu toplumsal uzlaşı temelinde bir çözüme kavuşturmaktan uzak bir görüntü vermektedirler.

 

Türbanın üniversitede serbest bırakılması ile başlayan tartışmalar ve Anayasa'da gerçekleştirilen değişikliklerin ardından, AKP'ye kapatma davasının açılması ise siyaseti tam anlamıyla kilitlemiştir. Tartışmalarda demokrasi dışı seçeneklerin gündeme gelmesi, Türkiye'nin içine atıldığı kaosun toplumsal maliyetlerine işaret etmektedir. Diğer yandan basına yansıyan darbe iddialarının üzerine gidilmeli, çete soruşturmaları bir an önce sonuçlandırılmalıdır.

 

Yargı bağımsızlığına saygı gösterilmeli

 

Yargının bu süreçte eleştirilerin odak noktasına yerleştirilmiş olması, son derece vahim bir gelişmedir. Anayasal denetim işlevinin sağlıklı bir şekilde yerine getirilebilmesi için yargı bağımsızlığına mutlak saygı gösterilmelidir. AKP hükümeti de; yürütme erkinin yargıya müdahale etmesini kolaylaştıracak düzenlemelerden kaçınmalıdır. Unutulmamalı ki, demokrasinin güvencesi Hukuk'tur.  Yargı bağımsızlığının ve hukukun üstünlüğünün ilkesinin olmadığı yerde demokrasi de olmaz.

 

Yeni saldırılar sırada...

 

Değerli arkadaşlar, AKP hükümeti, siyasette “demokrasi kahramanı” rolüne soyunurken, emekçilerin en temel haklarına dönük saldırılarının dozunu artırmaktadır. AKP'nin demokrasi anlayışında, halkın emeklilik ve iş güvencesi, eğitim ve sağlık hizmetlerinden eşit koşullarda yararlanma gibi sosyal haklar bulunmamaktadır.

 

Türkiye'de yaklaşmakta olan ekonomik krize karşı sermayenin çıkarları güvence altına alınmaya çalışılmakta ve bu doğrultuda emekçi halkımızın en temel hakları ellerinden alınmak istenmektedir. Emekçilerin gösterdiği tepkilere rağmen Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı geri çekilmemiş, tasarı küçük düzeltmelerle yetinilerek kanunlaştırılmıştır. İstihdam Paketi geçen hafta Meclis'ten geçerek yasalaşmıştır. Özelleştirmeler, kıdem tazminatının fona dönüştürülerek tasfiye edilmesi ve bölgesel asgari ücret uygulaması sıradaki saldırılardır.

 

Bu düzenlemeler, halkımızı daha da yoksullaştıracak, işsizliği artıracak, işçilerin elinde kalan son güvencelerini ortadan kaldıracaktır. Ülkemizi toplumsal bir yıkıma sürükleyecek bu politikaların hayata geçirilebilmesi için ise örgütsüz, hakkını savunamayan ve suskun bir toplum yaratılmaya çalışılmaktadır. Sendikalara dönük baskılar artmakta, örgütlenmenin önü kesilmek istenmektedir. Tüm konfederasyonların ve emek örgütlerinin bir araya gelerek 13-14 Mart'ta başlattıkları mücadele süreci bu nedenle, hükümet ve sermaye çevrelerinden yoğun bir tepkiyle karşılanmıştır.

 

AKP'nin gerçek yüzünü ortaya koyarak, 1 Mayıs'ta Taksim'e çıkmak isteyen sendikalar ve işçilere takındığı tutum da, aynı nedenden kaynaklanmaktadır. SSGSS Yasası'na karşı verilen birleşik ve kitlesel mücadele pratiğinin 1 Mayıs'a taşınması ve işçilerin haklarını savunmak için güçlerini birleştirmesi, aynı doğrultuda engellenmek istenmiştir. Emekçi düşmanı AKP'yi “demokrasi cephesi”nde görenler ve AKP ile uzlaşılabileceğini düşünenler, 1 Mayıs'ta Şişli'de ortaya çıkan manzaradan ders çıkarmalıdırlar.

 

Konfederasyon içindeki misyonumuzu yerine getireceğiz!

 

Konfederasyonumuz Türk-İş Yönetim Kurulu’nun gerek SSGSS Yasasına karşı verilen mücadelede, gerekse 1 Mayısda takındığı tavır, üyelerimiz ve toplum nezdinde Türk-İş'in saygınlığına gölge düşürmüş, AKP'nin emek düşmanı politikalarına ise meşruluk kazandırmıştır. Türk-İş Yönetim Kurulu’nun söz konusu tavrına rağmen, Sendikamız konfederasyonumuza üye diğer duyarlı sendikalarla birlikte emeğin verdiği mücadelenin güçlendirilmesi için üzerine düşen görevi yerine getirmiştir.

 

Petrol-İş Sendikası, bundan sonra da konfederasyon içindeki misyon ve toplumda taşıdığı sorumluluğun bilinciyle hareket edecek, Türk-İş'in tutarlı bir mücadele çizgisine çekilmesi için elinden gelen çabayı gösterecektir. Petrol-İş Sendikası örgütsel yapısını daha sağlam kılarak, toplumsal sorumluluğunu ön plana alan mücadele anlayışını sürdürmeye devam edecektir.

 

Her ILO Genel Kurulu öncesinde olduğu gibi yeniden gündeme getirilen 2821 ve 2822 sayılı yasalarda yapılmak istenen değişiklikler umarız en kısa sürede Meclis gündemine getirilerek yasalaşır. Önemli değişiklikler içeren ve büyük bir bölümünü desteklediğimiz değişikliklerin uluslararası normlara uygun yapılmasının, örgütlenmenin ve sendikal mücadelenin önündeki engellerin kaldırılması bakımından önemli olduğunu düşünüyoruz.

 

 

Özel sektör sözleşmelerinin yoğunlukta olduğu 2008 yılında, çok zorlu sözleşme müzakere süreçlerinden sonra bir çok sözleşmeyi anlaşmayla sonuçlandırdık. Neşe Plastik işyerimizde ise taleplerimizin karşılanmaması üzerine 13 mayıs 2008 tarihinde greve başladık. Kuşkusuz bu grevimizde, sendikamızın daha önceki grevleri gibi başarıyla sonuçlanacaktır.

 

Sendikamız 26. Döneminin 2. Olağan Başkanlar Kurulu'nun, emek mücadelesinin yükseltilmesine katkı koymasını diliyor, Merkez Yönetim Kurulu adına sevgi ve saygılar sunuyorum.

 

Mustafa Öztaşkın

Petrol-İş Sendikası

Genel Başkanı