ADI TÜRK KENDİSİ YABANCI OLAN PETROL KANUNU YASALAŞTI

 

 19.01.2007

 

Petrol sektörünü yeniden yapılandırma adı altında yapılan bir dizi yasal düzenlemelerle, sektörde birbirini tamamlayan bir bütünlükte olan faaliyetler; petrol faaliyetleri ve piyasa faaliyetleri olarak parçalanmış ve ayrı ayrı yasalarla yeniden düzenlenmiştir.

 

IMF ve Dünya Bankası’nın, özellikle uluslararası petrol şirketlerinin isteği yönünde dayatmasıyla, 4.12.2003 tarihinde 5015 Sayılı Petrol Piyasası Yasası ve 2.5.2001 tarihinde 4646 Sayılı Doğal Gaz Piyasası çıkarılarak, 1954 tarihli 6326 Sayılı Petrol Kanunu’ndaki bazı bölümler bu yasalara dâhil edilmiştir.

 

Petrol sektörünün en önemli zinciri olan arama ve üretim faaliyetlerini içeren Petrol Kanunu Tasarısı da, 17 Ocak 2007 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda görüşülerek kabul edilmiştir.

 

1954 yılında Amerikalı Jeolog/Hukukçu Max Bell’in hazırladığı, zaten son derece liberal olan 6326 Sayılı Yasa’da yapılan değişikliklerle; sektörde tek kamu kuruluşumuz olan TPAO gözden çıkarılmış ve kamu yararından vazgeçilmiştir. Petrol kaynaklarımız ise yabancı petrol şirketlerinin kâr/zarar hesaplarına terkedilmiştir.

 

TBMM’de yapılan değişiklikle, adı Türk Petrol Kanunu (!) olarak değiştirilen bu yasayla;

 

     -6326 Sayılı Yasada yer alan “Milli Menfaatin Korunması” başlıklı bölüm kaldırılmıştır. Kamu menfaatinin yerini, yerli/yabancı özel şirket menfaatleri almıştır.

 

     -Petrol arama ve üretim faaliyetlerinde bulunmak için yapılan başvuruların değerlendirilmesinde, 6326 Sayılı Yasanın temel kriteri olan “talebin milli menfaatlere uygun olması” ölçütü, yasadan çıkarılmıştır. Yani ülke yararını gözetme terk edilerek, uluslararası şirketlere sayısız imtiyaz ve avantajlar sağlanmıştır.

 

     -Yabancı devletlerin doğrudan ve dolaylı bir biçimde idaresinde etkili olabilecekleri şirketler ile yabancı bir devlet için, veya yabancı bir devlet namına hareket eden şahısların, petrol faaliyetlerinde bulunamayacakları, mülk edinemeyecekleri, tesis kuramayacakları hükmü, bu yasadan çıkarılmıştır. Böylece stratejik öneme sahip bir konuda, yabancı devletlerin belirleyici olmasının önündeki engeller de kaldırılmıştır.

 

Irak’ta savaş/silahla yaptırılanlar, Türkiye’de AKP hükümeti marifetiyle yaptırılmıştır. Bugün, Latin Amerika’da Venezuela, Bolivya ve Ekvador’da petrol sektörünün kamulaştırılması yönünde önemli adımlar atılırken, ülkemiz ve işgal altındaki Irak’ta petrol sektörünün özelleştirilerek serbestleştirilmesi dikkat çekicidir.

 

      -Ülke içinde üretilen ham petrol ve doğal gaz ile bunlardan elde edilen petrol ürünlerinin, kara sahalarında %65’i ve deniz sahalarında %55’inin “memleket ihtiyacına” ayrılması zorunluluğu kaldırılmış, yabancı şirketlere, ürettikleri ham petrol üzerinde sınırsız tasarrufta bulunma hakkı verilmiştir. Ürettikleri ham petrol/doğal gazın tamamını ihraç etme hakkı getirilerek, olağanüstü durumlarda bile ülkemizde üretilen ham petrolün ülkemizde kullanılması, “memleket ihtiyacını gözetme” anlayışını ortadan kaldırmıştır.

 

    -Arama ruhsatlarından hektar başına alınan “devlet hakkı” geliri tamamen kaldırılarak, gelir kaybına yol açılmaktadır.

 

     -Türkiye’de üretilen ham petrolden alınan %12,5’lik devlet hissesi oranı, günlük üretim miktarına göre kademeli olarak %2’ye kadar indirilmektedir. Üretimden sağlanan gelirimiz, %50–85 arasında azaltılarak, şirketlerin gelirleri korunmuştur.

 

Dünyada uygulanan üretim paylaşım anlaşmaları incelendiğinde, durumun vahameti görülecektir. Örneğin, Azerbaycan üretim paylaşım anlaşmalarından 1998 yılında yapılan Kurdashy Anlaşmasında; petrol paylaşım oranları Azerbaycan devlet şirketi SOCAR %50, Agip %25, Mitsui %15, Repsol %5, TPAO %5 olarak belirlenmiştir. Benzer biçimde pek çok anlaşma bulunmaktadır.

 

      -Denizlerde bulunacak ham petrolün üretiminden alınacak devlet hissesi oranlarının düşürülmesinden sonra, su derinliğine bağlı olarak %30’a ulaşan ilave indirimler getirilmiştir.

 

Denizlerimizde ciddi ölçüde arama faaliyeti yapılmamıştır. Bu bakımdan denizlerimizdeki hidrokarbon potansiyeli hakkında görüş üretmek zordur. Ancak Karadeniz’de petrol bulunması durumunda yeni yasada belirtilen yüksek oranlardaki indirimlerle, devletin gelir kaybı yüzlerce milyon dolara ulaşacaktır.

 

      -Petrol işlemi için yurt dışından getirilen gemi ve personel Kabotaj Kanunu’ndan istisna tutulmaktadır. (Lozan kazanımı olan 1926 tarihli Kabotaj Kanunu işlevsiz kılınmaktadır.)

 

      -Türkiye’de çalıştırılacak yabancı personel, ilgili yasalara tabi olmadan serbestçe istihdam edilecektir.

 

      -Doğal afet, savaş, grev ve toplumsal olaylardan dolayı etkilenmelerde üretime ara verilmesi, durdurulması gibi şirketlere geniş inisiyatifler tanınmaktadır.

 

Emekçilerin grev ve halkın, insan sağlığı ve çevre gibi konularda duyarlılığını belirtmeye yönelik demokratik hak arama yolları bile sınırlandırılmaktadır.

 

      -“Sınırlara 5 km mesafede, tarihi, dini yer veya tesise, su tesisine, bir yol veya umumi geçide 60 metre mesafede, şehir veya kasaba belediye İmar Yasası dahilinde petrol faaliyeti Bakan müsaadesi olmadan yapılamaz” hükmü yeni yasadan çıkarılmıştır. Yabancı şirketlere ülkemizin her yerinde sınırsız bir biçimde faaliyette bulunma hakkı tanınmıştır.

 

TPAO’nun özelleştirilmesinin önü açılmaktadır

 

      -TPAO’nun, devlet adına petrol arama ve üretim faaliyetlerinde bulunma hakkı kaldırılarak, özelleştirilmesinin önü açılmaktadır.

 

      -TPAO’nun, petrolle ilgili incelemelerde ve petrol faaliyetlerinin denetiminde Petrol Kanunu’nu yürütmekle görevli PİGM’e yardımcı olma yükümlülüğü bile kaldırılmıştır. Petrol sektöründe uzman olan tek kamu kuruluşumuzun, ülke kaynaklarımızın kamu yararına uygun kullanılmasındaki katkısı göz ardı edilerek, TPAO, yabancı şirketlerle aynı statüde değerlendirilmektedir.

 

     -Devlet adına arama ve üretim faaliyeti yürüten TPAO’nun faaliyete kapalı bölgelerde ve askeri yasak bölgelerde de Bakanlar Kurulu’nun izni ile petrol faaliyeti yapabilme hakkı elinden alınmıştır.

 

     -TPAO’nun, diğer şirketlerden daha fazla arama ruhsatı alabilme hakkı elinden alınmıştır. Ayrıca bir şirketin sahip olabileceği ruhsat adedi ve ruhsat alanı sınırlandırılmamaktadır. Böylece büyük sermayeli uluslararası şirketler lehine ruhsat tekelleşmesi yaratılacaktır.

 

     -Üzerinde arama ve işletme hakkı bulunmayan bir sahanın, işletme ruhsatnamesi için, müzayedeye çıkmadan önce TPAO’ya teklif edilerek, TPAO’ya işletme ruhsatı verilmesi hakkı kaldırılmıştır. Kamuyu gözetme ilkesi terkedilmiştir.

 

Özetle; bu yasa ile, ruhsat tekelleşmesi, ülke ihtiyacına yönelik ham petrolün de ihraç edilebilmesi, yabancı devlet/özel petrol şirketlerinin ürettiği etmesi ve neredeyse %0-1 oranlarına ulaşan devlet hissesiyle ülkemiz, hem doğal kaynağından hem de yüz milyonlarca gelir kaybına uğrayacaktır.

 

Halkımız, bu yasanın Türk Petrol Kanunu mu yoksa Çokuluslu Petrol Tekellerini Koruma Kanunu mu olduğunun hesabını elbette soracaktır.

 

 

Petrol-İş Sendikası

Merkez Yönetim Kurulu adına

Genel Başkan

Mustafa Öztaşkın