02.09.2005 TÜPRAŞ’TA KRİTİK KARAR:
ÜLKE VE TOPLUM ÇIKARI MI? ÖZEL ŞİRKET ÇIKARI MI?
Bu sorumuzun yanıtı, bugün Tüpraş’a teklif veren yerli, yabancı ve/veya ortaklık kuran tüm şirketlerin kurumsal stratejilerinde gizlidir.
Bu stratejiler doğru okunduğunda tüm şirketlerin, “önce şirket çıkarı” stratejisi izledikleri görülecektir.
· İhaleye girecek yabancı şirketlerin hemen hepsinde %12 ile %91 oranına ulaşan kamu payı bulunmaktadır. · Hepsi, aramadan pazarlamaya kadar uzanan dikey entegre yapıdadırlar.
· Mülkiyetinin %91’i kamuda olan Hindistan devlet şirketi IOC dışındakilerin hiçbirisinin yeni rafineriye ihtiyacı bulunmamaktadır. Rusya-Çin-Hindistan enerji ekseninde rol alan IOC şirketinin ana stratejisi ise, “milli kalarak global şirket olmak” biçiminde belirtilmektedir. Yeni bölgelere girerek rafineri faaliyetini güçlendirmeyi hedefleyen IOC, yakın tarihte Nijerya’daki rafineri özelleştirmesinden, rafinerileri karlı bulmadığı için çekilmiştir. IOC, Hindistan’ın artan enerji ihtiyacına paralel olarak büyüyen petrol ürünleri talebini karşılamak, Afrika ve Orta Doğu’da başlayacağı petrol arama, üretim faaliyetleri ve karlı Türkiye pazarı için Tüpraş’a taliptir.
· Tüpraş’a talip olan yabancı şirketlerin, hemen hemen hepsi yeni yatırımlardan çok, özelleştirmeler ve satın almalarla büyümektedirler.
· ENI Spa, OMV, Shell, IOC stratejik boru hatları projelerinde belirleyici konumdadırlar. Büyük Ortadoğu Projesi’ne eklemlenme politikası izlemektedirler.
“Önce şirket çıkarı” diyen Shell, 2004-2006 dönemi stratejilerinden birisi olarak, karlı görmediği bölgelerdeki rafineri faaliyetlerini tasfiye etmek ve bu alanlardan çıkmak olarak belirlemiştir. Malezya, Peru, Tayland’da rafineri faaliyetlerinden çekilen şirket, Türkiye’de de ortağı olduğu ATAŞ Rafinerisi’nde yatırım yapmayı karlı bulmadığından, bu rafinerinin kapanmasını desteklemiştir.
Görüldüğü gibi, yönetimin kontrolü özel şirkete geçtiğinde, üretim, yatırım, istihdam kararlarında şirket çıkarı esas belirleyici olmaktadır.
· Romanya’nın devlet şirketi Petrom’un %51’ini, Macaristan şirketi MOL’un %10’unu satın alan Avusturya petrol şirketi OMV, Orta Avrupa’da özelleştirilen şirketleri alarak büyümektedir. %31,5’i Avusturya devletinde olan OMV’nin %19,6’lık kısmı, Birleşik Arap Emirlikleri’nin devlet şirketi olan IPIC’a aittir. Yani %51,1’lik payı yine devletlerdedir.
Rus doğalgazını Türkiye, Bulgaristan, Romanya ve Macaristan üzerinden Batı Avrupa’ya taşıyacak olan boru hattı projesinin önemli aktörü olan OMV, rafineri ve petrokimya ürünleri pazarını genişletme yanında, petrokimyasal ürün üretimini güçlendirmeyi hedeflemektedir. Türkiye’de Tüpraş’tan sonra PETKİM de OMV’nin bu hedefi için hazır beklemektedir!
· Özelleştirmeyle birlikte kamu payı %12’ye düşen MOL de, rafineri kapasitesini büyütmek yerine, daha önce Slovakya ve Hırvatistan’da yaptığı gibi, yeni pazarlara girme arayışı içindedir ve Tüpraş ihalesini bu amacı için bir basamak olarak görmektedir. Tüpraş ihalesiyle hedeflediği yeni rafineriler değil, yeni pazarlardır.
· %27,52’lik payı kamuda olan PKN Orlen, 2005 yılında Çek Cumhuriyeti’ne ait olan Unipetrol şirketini satın alarak yıllık rafineri kapasitesini 21,7 milyon tona yükseltmiştir. 2000-2004 yılları arasında yeniden yapılandırma adı altında sistemli bir istihdam daraltma politikası izlemiştir. Şirket faaliyet yürüttüğü bölgede kapasitesinin ve üretiminin fazla olduğunu belirtmekte ve şirketin CEO’su Tüpraş’a Türkiye’deki perakende sektörüne girebilmek için talip olduklarını da açıklamakta sakınca görmemektedir.
· İspanyol şirket Repsol YPF ise Arjantin devletinin petrol şirketi YPF’yi satın aldıktan sonra Arjantin’in petrol sektöründeki tek karar alıcısı haline gelmiştir. 1999 yılındaki bu satıştan sonra, Repsol YPF şirket çıkarları gereği, Arjantin’in petrol ve petrol ürünleri üretimini düşürmüştür. Kazanan Repsol YPF, kaybeden Arjantin olmuştur.
· Tüpraş’a talip olan Tüpraş Aqusition Cons. OGG’nin hangi şirketlerden oluştuğu, kamuoyuna açıklanmış değildir. Ancak, basında yer alan bilgilerden arkasında İsrailli Ofer Grubu ve Global Menkul Kıymetler A.Ş.’nin olduğu anlaşılmaktadır. Mart 2005 tarihinde, Tüpraş’ın %14,76’lık kamu payının satışında aracı olan Global Menkul Kıymetler A.Ş.’nin, bu satışta Sermaye Piyasası Yasası’na aykırı hareketi ve satışla ilgili yargı sürecinin devam ediyor oluşu, konsorsiyumu şaibeli hale getirmiştir.
Diğer yandan, Tüpraş’a teklif veren yerli şirketlerin de benzer stratejileri izledikleri bugüne kadar yürüttükleri uygulamalardan bilinmektedir. Ayrıca, söz konusu yerli şirketlerin hiç birisinin rafineri faaliyetlerinde deneyimi bulunmamaktadır.
Özet olarak;
Başta Orta ve Doğu Avrupa şirketleri olmak üzere hemen hemen tüm talipliler, Tüpraş’ı asıl olarak hazır pazarı için istemektedirler. Tüpraş, Türkiye pazarında %69’luk payı ile lider konumundadır. Dağıtım faaliyetine de girerek karlılığını artırabilecektir. Petrol ürünleri üreten yabancı şirketler, kendi ürünlerini ithal edip, Tüpraş’ın dağıtım ve pazarlama ağı yardımıyla rahatlıkla satabileceklerdir.
Coğrafyamızın ve Türkiye pazarının kontrolü açısından Tüpraş’ın satışı tüm şirketleri cezbetmektedir.
Tüpraş özel şirketlere devredildiği takdirde, Tüpraş’ın yatırımlarında sürekliliğin devam edip edemeyeceği bir yana, rafineri faaliyetinin sürdürüleceği kuşkulu hale gelecektir.
Tüpraş’ta satış gerçekleşirse, şirketlerin “stratejik” kararları gereği üretimin bir miktar düşürülmesi durumunda bile, Türkiye ciddi katmadeğer kaybına uğrayacak, ekonomi zarar görecektir.
Tüpraş bugüne kadar Türkiye toplumu/halkı için üretirken, bu satışa izin verilirse “önce şirket çıkarı” diyen özel şirketler için üretecektir.
Tüpraş kaybedilirse, Türkiye kaybedecektir.
Petrol-İş Sendikası Merkez Yönetim Kurulu adına Genel Başkan Mustafa Öztaşkın
|