18.08.2005

 

Değerli Arkadaşlar,

 

Yıllardır karşılaştığımız sorunların çözümünde topluma bir sihirli sözcük sunulmaktadır. “Yeniden Yapılandırma”.  Nedir yeniden yapılandırma? Yeniden yapılandırma, az gelişmiş ve gelişmekte olan ve yoksul ülkelerin kaynaklarını gelişmiş kapitalist ülkelere aktarmak için Dünya Bankası ve IMF aracılığıyla uygulanan ekonomik, sosyal ve siyasal politikaların genel adıdır.

 

Kimi ülkelerde Irak’ta olduğu gibi silah zoruyla yapılmakta, kimi ülkelerde ise bizde olduğu gibi uygulanan ekonomik ve siyasal politikalarla gerçekleştirilmektedir. İkisinin de niteliği aynıdır.  Sadece yöntem farklılığı vardır. İşte bu politikaları hayata geçirmenin araçlarından birisi de özelleştirmedir.

 

Yani özelleştirme, devletin ve piyasaların yeniden yapılandırılmasının aracıdır. Özelleştirmede temel felsefe, kamusal alanın tasfiyesi ve sosyal devletin ortadan kaldırılmasıdır.

 

İşte özelleştirmenin temel yaklaşımı ve felsefesini yani ideolojisini iyi gören ve özelleştirmeyle ne yapılmak istendiğini doğru algılayan sendikamız özelleştirme fikri ortaya atıldığından bu yana özelleştirmeye karşı kesintisiz bir mücadele sürdürmektedir.

 

Son üç yıllık mücadele sürecinde uyguladığımız doğru iletişim ve propaganda yöntemleriyle 20 yıllık özelleştirme uygulamalarının fiyasko olduğunu, özelleştirmelerden toplumun bir yarar görmediğini, özelleştirmelerin soyguna dönüştüğü kanısını  toplumumuzda hiç de yadsınamayacak biçimde oluşturduk.

 

Özelleştirmelerin toplumsal yarar kavramı çerçevesinde yeniden tartışılmaya açılmasını sağladık hatta, bir çok kişi, kurum, sendika ve siyasi partilerin geleneksel özelleştirme politikalarını gözden geçirdiklerine tanık olduk.

 

Özelleştirme karşıtı mücadelenin önemli bir merkezi haline geldik. Bu durum bir taraftan sendikamızın kamuoyundaki imajını ve güvenilirliğini güçlendirirken, öbür taraftan sorumluluklarımızı bir kat daha artırdı.

 

İşte şimdi örgüt olarak yüklendiğimiz ve kamuoyunun bize yüklediği misyonun gereğini daha iyi yerine getirmeli, genel olarak özelleştirmelere özelde Tüpraş’ın özelleştirilmesine karşı örgütlü bir duruşu ve sendika içi dayanışmayı en üst seviyeye çıkarmalıyız. Özelleştirmeye karşı toplumsal direniş cephesinin oluşumu için çaba sarf etmeliyiz. Daha ziyade işkollarında, işyerlerinde ve bölgelerde verilmekte olan özelleştirme karşıtı mücadeleyi mutlaka özelden genele taşımalıyız.

 

 

Değerli Arkadaşlar,

 

Bize her şeyinizi satın telkinlerinde bulunan ülkelerin hiç birisi iktisadi uygulama olarak özelleştirmeyi mutlak doğru kabul etmemişler, ekonomi de kamu payını belli oranda korumuşlardır. Kamunun payı örneğin ABD % 32, Almanya % 49, Fransa % 54, Belçika % 54, İtalya % 50, Avusturalya % 51, İngiltere % 41’dir. Türkiye’de ekonominin kamudaki payı ise % 26’dır. Bu durum  özelleştirmede ABD’yi bile sollamış olduğumuzun göstergesidir.

 

Bize her şeyimizi satın diyenler  bırakın ekonomide kamunun payını korumayı, kendi özel şirketlerinin yabancılara satılması gündeme gelince kıyameti koparıyorlar, bunlar marka, ulusal kuruluşlar diye karşı çıkıyorlar.

 

Fransız Danone’nin Pepsi’ye satışı gündeme gelince Fransız Başbakan karşı çıkış gerekçesini şu sözlerle ifade ediyor: “Dünya’nın değiştiği, zorlukların arttığı bir dönemde Fransa’yı ve Fransız olan her şeyi savunmak zorundayız”

 

Amerikalılar ve Fransızlar kendi ülkelerinin isimleriyle özdeşleşmiş özel şirketleri bile elde tutmaya  çalışırken biz neden Türkiye’yi ve Türkiye ekonomisinin temel direği olan Tüpraş, Petkim, Erdemir, Telekom Seydişehir ve Limanlarımızı satıyoruz.

 

Bu kuruluşların satışı ne ekonomik ne de sosyal hiçbir gerekçeyle açıklanamaz. Gerekçelerini açıklayamadığınız özelleştirmeler ideolojik özelleştirmelerdir.

 

AKP Hükümeti çok açık bir şekilde toplumun değil, sermayenin çıkarını düşünmekte ve özelleştirmeye ideolojik yaklaşmaktadır.

 

Başbakan’ın “Erdemir pislik içinde”, Maliye Bakanı’nın “Sümerbank ismini tarihten sileceğiz” sözleri hükümetin özelleştirmelere  ideolojik yaklaşımının açık göstergesidir.

 

Sümerbank mağazaları dar gelirli vatandaşın, bankası ise, esnafın umut kapısıydı. Onun için Sümerbank Türkiye’nin tarihine çoktan yazıldı. Tarih de bir kere yazıldın mı silinmez. Tarihten sildiğinizi sandığınız kurumlar bir bakarsınız karşınızda anıt gibi duruyor. Sildiğini iddia edenler çoktan unutulmuş  gitmiş, hatırlansalar bile iyi ifadelerle hatırlanmayacaklardır.

 

Sendikamızın bir taraftan kamusal hakları korumak için toplumsal yarar mantığıyla özelleştirmeye karşı çıkarken, diğer taraftan da toplum yararı gözetmeyen  tamamen sermaye yanlısı, tüccar zihniyetiyle hareket eden ve özelleştirmelere karşı ideolojik davranan  AKP hükümetiyle de mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz.

 

Değerli Arkadaşlar,

 

Bugünkü toplantımızın esas konusu olan Tüpraş’a gelecek olursak; Avrupa’nın 5.büyük rafinerisi olan Tüpraş, Türkiye ekonomisinin lokomotif gücüdür. 2004 yılında 16.1 milyar dolar ciro, 491 milyon dolar net kar gerçekleştirmiş, 8.2 milyon dolar katma değer yaratmıştır.

 

İstanbul Sanayi Odası’nın(İSO) 500 büyük firma araştırmasında ilk sırada yer alarak şampiyonluğunu korumuştur.

 

Ürettiği ürünlerin standardı ve kalitesi yanında çevre dostu ve verimliliği artırıcı yatırımlarıyla uluslararası pazarlarda rekabet gücüne sahip bir MARKA niteliğindedir.

 

Ayrıca coğrafi konumu, sahip olduğu Pazar potansiyeli, ekonomiye katkısı ve ülkemizin tek rafineri şirketi olması stratejik önemini artırmaktadır.

 

Tüpraş ihalesine 8 tanesi yabancı, 5 tanesi yerli olmak üzere toplam 13 firma teklif vermek için ön yeterlilik almışlardır.

 

Talip olan yabancı şirketlerde % 12 ile % 91 oranında kamu payı bulunmaktadır. Yani yabancı şirketler, % 51 kamu payına sahip olan Tüpraş’ı “satın alarak” kendi ulusal şirketlerinin güçlenmesini ve hızla büyüyen Türkiye petrol ürünleri pazarını ele geçirmeyi hedeflemektedirler.

 

Yerli taliplilerin ise hiç birisi, rafineri sektöründe faaliyetleri olmadığından uzmanlık bilgisine sahip değildirler.

 

Özelleştirmeyi sadece “hızlı bir satış” işlemi olarak gören AKP hükümeti, Telekom, Erdemir, Tüpraş ve Petkim gibi Türkiye’nin en değerli varlıklarını özelleştirme adı altında topluma rağmen satmakta kararlı olduğunu söylemektedir. 

 

Ülke ekonomisinin can damarı olan bu kuruluşlar, siyasi iktidarların değil toplumun malıdır. Hükümet, bunların özelleştirilmesi konusundaki halkın kararını belirlemek için referanduma gitmekten neden kaçınmaktadır?

 

Sendikamız;

  • Tüpraş’ın  yerli, yabancı ya da yerli-yabancı ortaklığına satılması,

  • Düşük veya yüksek bedelle “satılması” gibi, konularla ilgilenmemektedir.

 

Toplumsal yarar yaklaşımını önceleyen sendikamız, Tüpraş’ın kamu elinden çıkmasının Türkiye’nin petrol ürünü ve buna bağlı olarak petrokimya ürünü üretiminden çekilmesine yol açacağı ve ekonomik gücümüzün  daha da zayıflayacağı görüşündedir.

 

Ekonomik olarak güçsüzleşme, uluslararası arenada siyasal olarak da güçsüz ve söz sahibi olamamak demektir.

 

Bu konudaki tavrımız ve son sözümüz “Türkiye’nin Hazinesi Devredilemez”

 

AKP Hükümeti’ne çağrımız;

 

  1. “Rafineri-Petrokimya entegrasyonu sağlansın”

 

Bütün dünya petrol şirketleri, arama, üretim, taşıma, rafinaj, petrokimya, kimya, dağıtım/pazarlamayı kapsayan dikey entegre yapıdadırlar. Böylece katma değeri yüksek ürünleri üreterek verimlilik ve karlılıklarını artırmaktadırlar.

 

Tüpraş’a talip olan yabancı şirketlerde benzer entegrasyona sahiptirler.

 

Türkiye gibi hammadde açısından ithalata bağımlı olan bir ülkenin, rafineri ve petrokimya alanında uzmanlaşmış Tüpraş ve Petkim gibi iki güçlü kuruluşa sahip olması, söz konusu entegrasyonun sağlanması için önemli bir  olanaktır.

 

Sendikamız, bu kuruluşların satılması değil, entegrasyonunun sağlanmasını ısrarla talep etmektedir.

 

  1. “Satma Yenisini Kuralım”

 

Türkiye petrol ürünleri pazarı hızla büyüyen potansiyele sahiptir. Ülkemizin tek rafineri kuruluşu olan Tüpraş, yurtiçi pazarın % 69’unu karşılamaktadır. 2010 yılında petrol ürünü talebimizin 35-40 milyon ton olması beklenmektedir.

 

İthalata bağımlılığımızı önlemek için yeni rafinerilerin kurularak devreye girmesi gerekmektedir.

 

Eğer hükümet ve yerli-yabancı özel şirketler, doğrudan yatırım yapma konusunda samimi ve dürüst iseler; Tüpraş’ın satılmasını değil, yeni rafineri kurarak yeni istihdam yaratmayı tercih etmelidirler. Tüpraş’ın özelleştirilmesi bu anlamda hem siyasi iktidarın, hem de bu alana girmek isteyen özel şirketlerin test edildiği bir dönüm noktası olmaktadır.

 

Siyasi iradeye güven duymamızı, “Satma Yenisini Kuralım” talebimize verilecek yanıt belirleyecektir.

 

 

Değerli Arkadaşlar,

 

Tüpraş ve diğerleri toplumsal emeğimizin sonucu kurulmuş ve kuşaktan kuşağa aktarılması gereken toplumsal mirastır.

 

Bu kuruluşların gerçek sahibi toplumun kendisidir. Biz, Tüpraş çalışanları olarak  toplumsal mirasımıza sahip çıkıyoruz ve bu mirası gelecek kuşaklara taşımakta kararlıyız.

 

Tüpraş gerçeğini 70 milyona anlatacağız. Toplantının başında gösterdiğimiz 122 saniyelik propaganda filmini 55 ilde 63 yerel tv’de , 35 saniyelik filmi ise ulusal ölçekte yayın yapan 10 tv’de gösterime sunacağız.

 

Tüpraş’ı kamuoyunun gündeminde tutmak için elimizdeki her türlü olanağı kullanacağız. Tüpraş’da başlayan mücadeleyi bütün Türkiye’ye taşıyacağız.

 

 

Değerli Arkadaşlar

 

Konfederasyonumuz Türk-İş vakit geçirmeden özelleştirme karşıtı mücadelenin önderliğini ele almalı, önce kendisine bağlı işkolları ve işyerlerindeki mücadeleleri koordine edip, bunları Türk-İş’in eylemliliğine dönüştürmeli, ardından da özelleştirmeye karşı veya bahsi geçen kuruluşların özelleştirilmesine karşı olan herkesi bir araya getirerek sosyal devleti korumaya yönelik mücadele programı oluşturmalı, özelleştirme karşıtı mücadelenin toplumsal bir direnişe dönüşmesi için çaba sarf etmelidir.

 

Mustafa Öztaşkın

Genel Başkan