PETROL-İŞ’İN ARAŞTIRMASI: SSK’NIN FONLARI NASIL BUHARLAŞTIRDILDI?
SSK’ya Devlet Yatırım Bankası finanse ettirildi 12.02.2005
*Hastaneleri 19 Şubat’ta Sağlık Bakanlığı’na devredilecek Kurum, geçmişte fonlarının yüzde 50’den fazlasını düşük faizle Devlet Yatırım Bankası’nda plase etti. Petrol-İş Sendikası’nın yaptırdığı araştırmaya göre SSK’nın fonları ile 1964 yılında kurulan ancak 1987 yılında kapatılıp T. Eximbank’a dönüştürülen Devlet Yatırım Bankası finanse edildi. Bu süreçte SSK fonlarının getirisi enflasyonun altında seyretti ve reel anlamda bu fonlar değer yitirdi. *DYB de, yatırımlarını finanse ettiği KİT’lere, enflasyonun altında faiz oranlarından, orta ve uzun vadeli krediler açtı. SSK prim gelirleri, DYB üzerinden KİT’lere kaynak aktarmak için değerlendirilirken, SSK açısından bakıldığında eritildi. Sistemin işleyişi içerisinde, SSK DYB’ye, DYB KİT’lere, KİT’ler ise özel sektöre kaynak aktardı ve süreç içerisinde, SSK kaynakları buharlaştı. *12.3.1964 tarihinde onaylanan 441 sayılı Devlet Yatırım Bankası Hakkındaki Kanun, İktisadi Devlet Teşekkülleri için yatırım kredisi sağlamayı amaçlıyordu. Kuruluş yasası uyarınca, DYB, kendi özkaynakları dışında, Hazine tarafından sağlanan kaynaklarla, SSK, Emekli Sandığı (ES), Bağ-Kur ve Memur Yardımlaşma Kurumu (MEYAK) kaynaklarını kullanma yetkisine sahipti. *SSK da, 4792 sayılı kuruluş kanununa göre fonlarının önemli parçasını devlet tahvillerine yatırmak zorundaydı. Örneğin 1975 yılında, DYB, kaynak ihtiyacının yaklaşık yüzde 33'ünü SSK’dan karşılamış, SSK da, fonlarının yüzde 56'sını DYB’ye plase etmişti. SUNUŞ Sosyal güvenlik hizmetlerini kamu hizmeti olmaktan çıkararak özelleştirmek amacıyla, Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair 5283 sayılı Kanun, 6 Ocak tarihinde TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildikten sonra Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından da onaylandıktan sonra Resmi Gazete’de yayımlandı. Bu Kanuna göre, Cumhurbaşkanlığı, yüksek mahkemeler, Sayıştay, Türk Silahlı Kuvvetleri, Milli İstihbarat Teşkilatı, üniversiteler, mahalli idareler ve mazbut vakıflara ait sağlık birimleri hariç kamu kurum ve kuruluşlarına ait tüm sağlık birimleri, bunlara ilişkin her türlü görev, hak ve yükümlülükler, taşınırlar, taşınmazlar ve taşıtlarla birlikte bedelsiz olarak, Sosyal Sigortalar Kurumu’na (SSK) ait olanlar ise rayiç bedeli karşılığında 19 Şubat tarihinden itibaren Sağlık Bakanlığı'na devrediliyor. CHP ise bu yasayı Anayasa Mahkemesi’ne götürdü. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (SGKB) tarafından kamuoyuna sunulan, 'Sosyal Güvenlik Sisteminde Reform Önerisi (Taslak Metin)' adını taşıyan çalışmada, SSK’nın içine düştüğü sıkıntılar, kötü niyetli siyasetçilerin yanlış politikaları yerine, temelde, ‘sistemin yanlış tasarlanmış olması’ üzerinden açıklanıyor. Sistemin yanlış tasarlanmış olmasından, kurumsal/örgütsel yapılanma, eşgüdüm, kırtasiye gibi sorunların kastedildiği anlaşılıyor. Bu taslak metne göre, sosyal güvenlik sisteminin yanlış tasarlanmış olması, sosyal güvenlik sisteminin açık vermesine, oradan da, açığın finansmanı için sisteme kaynak aktaran merkezi devlet bütçesinin açık vermesine yol açıyor. Bu reform taslağındaki saptamalarda, Türkiye’de yaşanan iktisadi krizin ve yoksulluğun kaynağı olarak sosyal güvenlik sisteminin yanlış kurgulanması gösteriliyor. Taslak çalışmaya göre sürecin işleyişi şöyle ifade ediliyor: Sosyal güvenlik sisteminin yanlış kurgulanmış olması, sosyal güvenlik kurumlarının finansman açıkları, bütçeden yapılan transferler, kamunun borçlanma gereğinin artması, faiz oranlarının yükselmesi, geleceğe ilişkin belirsizliğin dolayısıyla enflasyonun yükselmesi ve istikrarsızlığın artması, yatırımların azalması, sürdürülebilir büyüme oranlarının düşmesi, işsizliğin artması, gelir dağılımının bozulması, yoksulluğun artması. Taslak metinde, “Sistem, geçmişte doğru kurgulanmış olsaydı, fon birikimi sağlayıp, kendi kendini finanse etmenin ötesinde, ekonomiye olumlu katkıda bulunmuş olacaktı” görüşü savunuluyor. SSK’nın içine düştüğü sıkıntıların sebeplerine ilişkin kamuoyundaki en yaygın görüş ise, geçmişte SSK’yı arpalığa çevirmiş olan siyasetçilerin yarattığı. Buna göre, kişisel çıkarını öne çıkartan ‘kötü niyetli’ siyasetçi, erken emeklilik uygulaması, fonların hatalı plasmanı, sosyal yardım zammı, prim tahsilatının aksaması gibi gider arttırıcı ve gelir azaltıcı yanlışların sorumlusudur. Sorunun kaynağında, kötü niyetli siyasetçilerin yanlış politikaları yatmaktadır. Sorunun çözümü de, yapılan saptamanın içinde gizli: Kötü niyetli siyasetçilerin yanlış politikalarını önlemenin yolunun da, SSK’nın özerkleştirilmesi, ‘katkıyı yapan’ işçi ve işverenin ortak olduğu özerk bir idarenin oluşturulmasından geçtiği savunuluyor. Bugün gelinen noktada, SSK kaynakları, SSK giderlerini karşılamıyor. Bunun niye böyle olduğunun anlaşılması ise, doğallıkla, SSK’nın mali yapısını mercek altına yatırmayı gerektiriyor. Petrol-İş SSK fonlarını araştırdı Petrol-İş Sendikası’nın Ekonomist Hakan Arslan’a yaptırdığı ve Sendikanın aylık yayın organı Petrol-İş Dergisi’nde yayımlanan araştırma, SSK fonlarının nasıl değerlendirildiğini, nerelerde kullanıldığını, hangi KİT’lere, özelleştirilen hangi kuruluşlara aktarılarak eritildiğini ortaya koyuyor. Araştırmada, SSK–DYB–KİT ilişkisi inceleniyor ve 1960’lı yıllardan günümüze, kısmen SSK kaynaklarıyla finanse edilen KİT yatırımlarından, petro-kimya sektöründe yapılan yatırımlara kadar bilgiler aktarılıyor. Araştırmanın sonuç bölümü, incelenen SSK–DYB ilişkisi ışığında, bugün gelinen aşamada, SSK ve sosyal güvenlik sistemi üzerine yürütülen yeniden yapılanma tartışmalarında öne çıkan özerklik nosyonunu nasıl yorumlamak gerektiği üzerine görüşler içeriyor. Araştırmanın ortaya koyduğu tespitlere göre, SSK’nın fonları ile1964 yılında kurulan ancak 1987 yılında kapatılıp T. Eximbank’a dönüştürülen Devlet Yatırım Bankası (DYB) finanse edildi. Düşük faizle DYB’de plase edilen SSK fonlarının getirisi enflasyonun altında seyretti ve reel anlamda bu fonlar değer yitirdi. Sistemin işleyişi içerisinde, SSK DYB’ye, DYB KİT’lere, KİT’ler ise özel sektöre kaynak aktardı ve süreç içerisinde, SSK kaynakları buharlaştı. DYB de, yatırımlarını finanse ettiği KİT’lere, enflasyonun altında faiz oranlarından, orta ve uzun vadeli krediler açtı. SSK prim gelirleri, DYB üzerinden, KİT’lere kaynak aktarmak için değerlendirilirken, SSK açısından bakıldığında eritildi. Kaynak aktarımı yasa ile düzenlendi Araştırmada, SSK’nın içine düşmüş olduğu sıkıntıların anlaşılmasında kilit öneme sahip olan ilişkilerin başında, SSK ile Devlet Yatırım Bankası (DYB) arasındaki ilişkinin geldiği belirtiliyor ve şu saptamalar yapılıyor: “SSK ile DYB arasındaki kaynak aktarım ilişkisini, devlet, başından itibaren, yasa yoluyla düzenledi. 12.3.1964 tarihinde onaylanan 441 sayılı Devlet Yatırım Bankası Hakkında Kanun, İktisadi Devlet Teşekküleri için yatırım kredisi sağlamayı amaçlıyordu. Kuruluş Yasası uyarınca, DYB, kendi özkaynakları dışında, Hazine tarafından sağlanan kaynaklarla, SSK, Emekli Sandığı (ES), Bağ-Kur ve Memur Yardımlaşma Kurumu (MEYAK) kaynaklarını kullanma yetkisine sahipti. (‘Kamu İktisadi Teşebbüsleri ve İştirakleri Yıllığı 1978, TC. Maliye Bakanlığı’, Hazine Genel Müdürlüğü ve Milletlerarası İktisadi İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreterliği, 1979, s. 237) Öte yandan, SSK da, 4792 sayılı kuruluş kanununa göre fonlarının önemli parçasını devlet tahvillerine yatırmak zorundaydı. Ayrıca, SSK, Kamu İktisadi Teşekkülleri ve İştirakleri Yıllıkları’na göre, yani devletin gözüyle görüldüğünde, ‘mali’ bir KİT’tir ve SSK ile DYB’nin davranışları, Yıllık Yatırım ve Finansman Programları tarafından dikte edilen, devletin yatırım ve finansman hedefleriyle uyumlu davranışlardır. SSK ve DYB arasındaki karşılıklı ilişkisi de söz konusu olan miktarları göstermesi açısından, örneğin, 1975 yılında, DYB, kaynak ihtiyacının yaklaşık yüzde 33'ünü SSK’dan karşılamış, SSK da, fonlarının yüzde 56'sını DYB’ye plase etmiştir. DYB, 1964 yılında kurulmuş, 1987 yılında ise kapatılıp EXIMBANK’a dönüştürülmüş olan, 1960’lı ve 70’li Planlı Kalkınma yılları boyunca, işletmeci KİT’lerin yatırımlarını finanse etmiş olan devlet bankasıdır. SSK ve DYB, kendi amaçları açısından gayet akılcı ve doğru biçimde kurgulanan genel bir sistemin parçası olmuşlar, onun içerisine yerleştirilmişlerdir. Sistemin işleyişi içerisinde, SSK DYB’ye DYB KİT’lere, KİT’ler ise özel sektöre kaynak aktarmış ve süreç içerisinde, SSK kaynakları eritilmiştir. Öte yandan, DYB’nın finansmanında kullandığı KİT yatırımları, 1990’lı yılların ortasından itibaren ivme kazanan özelleştirme sürecinin gözde kuruluşları olmuştur.” Primler zorunlu tasarruf aracı olarak değerlendirildi Araştırmada, SSK fonlarının, Türkiye ekonomisi içerisinde önemli bir kaynak teşkil ettiği, SSK prim gelirlerinin, yurtiçi tasarruflar içerisinde, 1965 yılında yüzde 8.2, 1970'de 10.7, 1975'de 12.6, 1980'de 11.1, 1985'de 9.1, 1990 yılında ise yüzde 13.3 oranında paya sahip olduğu belirtiliyor. Bu büyüklükteki fonların, elbette ki daha başında kimi iştahları kabartacağı vurgulanan araştırmada şu değerlendirme yapılıyor: “Türkiye'de tasarruflar ile yatırımlar arasındaki ilişkiler araştırılırken, nedense SSK primleri konusunda fazlaca durulmamış olması tuhaftır. Oysa, tasarruf–yatırım ilişkisi, 1960’lı ve 70’li yılların ekonomi politikaları içerisinde merkezi bir öneme sahipti. 1960’lı ve 70’li yılların planlı, ithal ikameci kalkınma modeli, azgelişmiş ülkelerin azgelişmişliğinin sebepleri, azgelişmiş ülkelerin gelişme yolunda karşılaştıkları engeller arasında, tasarruf açığını öne çıkartıyorlardı. Buna, göre, azgelişmiş ülkeler azgelişmişliğin aşılması için gereken yatırımları karşılayacak yeterli tasarruf düzeyinden yoksunlardı. Tasarruf açığı, 1960’lı ve 70’li yılların Türkiye’sinde de, hemen her planda, programda, raporda sözü geçen bir sorundur. Tasarruf açığının kapatılması için, devletin müdahalesi öngörülmüş, vergi vd. yöntemlerle, ‘zorunlu’ tasarrufların arttırılması yoluna gidilmiştir. Bu çerçeve içerisinde, SSK primleri, önemli bir ‘zorunlu tasarruf’ öğesi olarak algılanmış ve dönemin tasarruf–yatırım ve kalkınma politikalarının (farklı bir ifadeyle sermaye birikimi tarzının, politika ve uygulamasının) parçasına dönüştürülmüştür.” Araştırmada, dönemin koşulları içerisinde tasarruf-yatırım ilişkisi şöyle özetleniyor: “SSK primleri, toplam tasarruflar içerisinde, önemli paya sahiptir. SSK, primlerini, genelde, DYB üzerinden değerlendirmiştir. Öte yandan, DYB’nın kısmen finanse ettiği KİT yatırımları da, toplam yatırımlar içerisinde önemli paya sahiptir. DYB de, KİT yatırımları için sağladığı finansmanı, önemli ölçüde, SSK fonlarından elde etmiştir. Dolayısıyla, SSK–DYB ilişkisi, planlı kalkınma döneminin tasarruf–yatırım politikalarının anlaşılması açısından önemlidir. Ayrıca, SSK’nın, DYB’ye plase ettiği fonların getirisi genelde, enflasyon oranının altında seyretmiş, farklı bir ifadeyle, DYB üzerinden değerlendirilen SSK fonları, reel anlamda, değer yitirmiş, erimiştir. Öte yandan, DYB da, yatırımlarını finanse ettiği KİT’lere, enflasyonun altında faiz oranlarından, orta ve uzun vadeli krediler açmıştır. Özetle, SSK prim gelirleri, DYB üzerinden, KİT’lere kaynak aktarmak için değerlendirilmiş, SSK açısından bakıldığında, eritilmiştir. KİT’lerin ise, ürettikleri girdileri maliyetlerin altında fiyatladıkları ve özel sektöre kaynak aktardığı düşünüldüğünde, SSK’nın prim gelirlerinin, sermaye birikimi için kullanılmış olduğu ve tam da bu yüzden eridiği görülmektedir. Bu durumun, ‘kötü niyetli’ siyasetçilerin ‘yanlış’ politika ve uygulamalarıyla, SSK’nın siyasetçilerin arpalığına dönüşmesiyle, prim gelirlerinin ‘çarçur’ edilmesiyle açıklanması olanaklı değildir. Başından itibaren, tasarlayanların amaçları açısından akılcı ve doğru şekilde kurulmuş olan bir sistem –bir kaynak aktarımı mekanizması– söz konusudur: SSK’dan DYB’ye, DYB’den KİT’lere, KİT’lerden özel sektöre.” TABLO 1. SSK'DAN KİT'LERE DOĞRU, DYB ÜZERİNDEN KAYNAK AKTARIMI
1.Tablonun açıklanması: “Kaynak: Muhtelif Devlet Yatırım Bankası Yıllık Raporları * 1975 ve 1979 seneleri için faiz oranı yerine yabancı kaynak maliyeti veriliyor. Yabancı kaynak maliyeti faiz oranının altında seyretmekle beraber yine de faiz oranı hakkında fikir verebilir. (..) Veri olmayan senelerdir. 1. satır tüketici eşya fiyatlarını, 2. satır toptan eşya fiyatlarını, 3. satır ise gayri safi yurtiçi hasıla deflatörünün artış oranlarını veriyor. 4. satır SSK’nın satın aldığı DYB tahvilleri karşılığında elde ettiği faiz oranlarını, 5. satır ise, SSK’nın elinde tuttuğu tahvillerin, tedavüldeki tahviller içerisindeki payını gösteriyor. Öteki alıcıların önemlileri, ES, Bağ-Kur ve MEYAK’tır. 6. satır ise, DYB’nin, çıkarttığı tahviller üzerinden sağladığı kaynakların önemini gösteren, tedavüldeki tahvillerin yabancı kaynaklar içerisindeki paylarıdır. Öteki yabancı kaynaklar arasında Hazine kredileri ve dış kaynaklı krediler sayılabilir. 7. satır, DYB’nin, toplam kaynakları içerisinde yabancı kaynakların oranını göstermektedir. 8. satır, KİT’e DYB tarafından sağlanan yatırım kredilerinin KİT yatırımlarına oranını vermekte. KİT’lerin yatırım ihtiyacı, DYB kredileri dışında dış proje kredileri ve bütçe ve fon ödemeleriyle finanse edilmiştir. DYB kaynakları, kendisine ait özkaynaklar ile dışarıdan sağladığı yabancı kaynaklardan oluşmaktadır. 9. satır, Türkiye’deki toplam yatırımlar içerisinde, KİT’lerin yapmış oldukları yatırımlardır. “ Araştırmanın ortaya çıkardığı sonuca göre, KİT yatırımlarının toplam yatırımlar içerisindeki payı; KİT yatırımlarının finansmanında DYB kredilerinin katkısı; DYB kredilerinin kaynakları arasında dışarıdan sağladığı kaynakların, onlar içerisinde de, tahviller üzerinden elde ettiği kaynakların payı önemli olmuş; ayrıca, DYB tahvillerinin de en önemli alıcısı SSK olmuştur. Dolayısıyla, tasarruf–yatırım ilişkisi açısından, DYB’nin yaşam süresi boyunca, yani 1964-1986 döneminde, SSK–DYB–KİT üçlüsü arasında aşağıdaki türden önemli bir kaynak dönüşüm zincirinin oluştuğu söylenebilir: SSK prim gelirleri, SSK kaynakları, DYB tahvilleri, DYB kaynakları, DYB’nin KİT’lere yatırım kredileri, KİT yatırımları. Bilindiği gibi, faiz oranının enflasyon oranının altında olması, plase edilen kaynağın reel anlamda değer yitirdiği, üzerinde olması ise reel anlamda değer kazandığı anlamına gelmektedir. Kuruluş yasası, SSK’nın fonlarının azami yüzde 40’ını DYB tahvillerine plase etmesini öngörmekteydi. Oysa, SSK, genelde bu oranı aşmıştır. Nihayet, DYB’nin KİT yatırımları için sağladığı kredilerin faiz oranlarının genelde enflasyon oranının altında, vadelerinin ise orta ve uzun olduğu görülmektedir. Bu durumda şu şekilde özetlenen türden önemli bir kaynak aktarımı zincirinin oluştuğu söylenebilir: SSK kaynakları, Negatif faiz oranı, DYB kaynakları, Negatif faiz oranı, KİT yatırımları, Sınai girdi üretimi, Maliyet altı fiyatlama, Özel sektör karlılığının artması ve sermaye birikiminin desteklenmesi. SSK-DYB-KİT ilişkisinde üç dönem Sendikanın yaptığı araştırmada 1964-1986 dönemini kapsayan SSK–DYB–KİT ilişkisinin öyküsü, kendi içerisinde üç bölüme ayrılarak şöyle bir değerlendirme yapılıyor: PLANLI KALKINMANIN KLASİK DÖNEMİ (1964-1970): DYB finansmanı, KİT’ler açısından merkezi öneme sahipti. Enflasyon oranı, genelde yüzde 10’un altında, ılımlı bir seyre sahipti. SSK’nın DYB tahvilleri içerisindeki payı yükseliyor, karşılığında aldığı faiz oranı ise enflasyonun hafifçe altında veya üstünde seyrediyordu. Bu dönemde, DYB tahvillerine plase edilen SSK fonlarının, reel anlamda, kabaca, değer kazanmadığı söylenebilir. PLANLI KALKINMANIN KRİZ DÖNEMİ: (1971-1979) DYB finansmanının önemi, KİT’ler açısından, 1960’lara kıyasla bir parça azalmış olsa da, özellikle 1971-1979 seneleri arasında, önemini koruyordu. DYB’nın çıkarttığı tahvillerden elde ettiği kaynakların, toplam kaynakları içerisindeki oranı, 1975 dışında, son derece yüksekti. SSK ise, dönem boyunca, tedavüldeki DYB tahvillerinin hemen hemen tamamını elinde tutmaktaydı. Öte yandan, 1970’li yıllar, küresel ölçekte genel bir iktisadi krizin –bugün de süren– etkisini gittikçe daha şiddetli şekilde gösterdiği yıllardı. Türkiye, 10 Ağustos 1971’de devalüasyona gitti. Enflasyon oranı dönem boyunca patlama yaptı. SSK’nın DYB tahvilleri karşılığında elde ettiği faiz oranıyla enflasyon oranı arasındaki makas son derece açıldı. DYB tahvillerine plase edilen SSK fonları ciddi şekilde yıpranmaya ve erimeye başladı. İHRACATA DAYALI, DIŞA AÇILMACI BÜYÜME: (1980-1986) Planlı kalkınma dönemi sona erdi. İhracata dayalı, dışa açılmacı büyüme politikaları açısından, KİT sistemi ve DYB çağını doldurmuş yapılardı. Oysa, toplam yatırımlar içerisindeki payı yükselen KİT’ler, yatırımları ayakta tutan aktördü. Öte yandan, DYB’nın KİT yatırımları, DYB tahvillerinin ise toplam DYB kaynakları içerisindeki payı hızla azalmaya başladı. Finansal serbestleşme çerçevesinde faiz oranları serbest bırakılmış olmasına rağmen, SSK’nın DYB tahvilleri karşılığında elde ettiği faizler devlet tarafından, genelde enflasyon oranının hayli altında saptanıyordu. Dolayısıyla, SSK’nın DYB tahvillerine plase ettiği fonlar, bu dönemde de, reel anlamda değer yitirmeyi sürdürdü. 1987 yılında, yeniden yapılandırılma sürecine giren DYB geçmişe karıştı, yerini, 21 Ağustos 1987 tarihli ve 87/11914 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile TÜRK EXIMBANK’a (Türkiye İhracat Kredi Bankası A.Ş.) bıraktı. Değişen ekonomi politikası öncelikleri uyarınca, planlı kalkınma döneminin KİT yatırımlarını finanse eden DYB gitti, ihracata yönelik, dışa açılmacı dönemin ihracatçısını yatırım, üretim ve pazarlama aşamasında kredi, garanti ve sigorta programlarıyla desteklemeyi amaçlayan EXIMBANK’ı geldi. Yatırımların finansmanında gittikçe artan ölçüde dış proje kredilerine yönelen KİT’lerin açıkları artmaya başladı. SSK-DYB-KİT ilişkisinden özelleştirmeye: kimya ve petrolSSK fonlarının nasıl değerlendirildiğini ortaya koyan araştırmada, SSK- DYB- KİT ilişkisinden özelleştirmeye uzanan süreçte iki sektör olan kimya ve petrol sektörleri de inceleniyor: “1964-1986 döneminde, SSK fonları, DYB tahvillerine plase edildi. DYB KİT’lere yatırım kredisi verdi. DYB fonlarına plase edilen SSK fonları enflasyon oranının altında kalan faiz oranları yüzünden eridi, DYB geçmişe karıştı. Peki, yapılan yatırımlara ne oldu? Bu soru, tartışmayı, özelleştirmeye getiriyor. Çünkü, yapılan yatırımlar, Et ve Balık Kurumu (EBK), Süt Endüstrisi Kurumu (SEK), T. Şeker Fabrikaları, Sümerbank, SEKA, Etibank, T. Demir Çelik, TCDD, THY, PTT yatırımlarıdır...Veya, kimya sanayii işçisine aşina olan, Azot Sanayii, Petrol Ofisi, Türkiye Petrolleri ve PETKİM yatırımlarıdır. Yapılan yatırımlar sonucunda ortaya çıkan işletmelerin önemli kısmı özelleştirilmiş veya özelleştirmenin eşiğine getirilmiştir. 1970’li yılların DYB finansmanlı yatırımları imalat sanayi ve bunun içerisinde aramalı üreten sektörlerde yoğunlaşıyordu. Dönemin söylemi, kalkınma iktisadının o günkü ilgi ve iddialarını yansıtmaktaydı: İthal ikamesi ve döviz tasarrufunun, teknolojik ilerlemenin, ileri etkiler yoluyla yeni sanayilerin kurulmasına ve doğrudan ve dolaylı yoldan istihdamın artmasına vesile olması. Aramalı üreticisi olan kimya sanayii de, DYB yatırımları içerisinde önemli bir paya sahipti. Aşağıdaki tablo, DYB'nın yıllık yatırım kredilerinin sektörlerarası dağılımı içerisinde ‘kimya sanayii’nin (kimya, petro-kimya, gübre, petrol ürünleri, plastik işleme, lastik) payını gösteriyor: TABLO 2. DYB YIILIK YATIRIM KREDİLERİ İÇERİSİNDE KİMYA SANAYİİ'NİN PAYI (%)*
* Yıllıklardaki aynı tablonun, kimi yıllar için tahsis edilen, kimi yıllar için de ödenen tutarları göstermesi yüzünden yukarıdaki değerler tahsisat (1972-80) veya ödeme (1970-71; 1981-86) üzerinden hesaplandı. Aradaki sapmanın yorum yanlışına yol açacak denli ciddi olmadığı anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere, kimya sanayii, 1980'li yıllarda payını arttırmıştır. DYB ve kimya sanayii arasındaki ilişkiye, teşekküller itibariyle bakmak da mümkündür. TABLO 3: TEŞEKKÜLLER/TESİSLER İTİBARİYLE KİMYA SANAYİİ'NDE DYB FİNANSMANININ PAYI (Milyon TL)
* Daha önce başlayan bu proje hayli uzun sürmüş ve 1980'li seneleri de görmüştür. 1984 itibariyle, toplam yatırım 310.682 milyon TL, DYB finansmanı 48.155 milyon TL. DYB payı: % 15,5 idi. † Projenin gecikmesi ve tıkanmasıyle, DYB payı ilerideki senelerde hayli düştü: 1986 itibariyle, toplam yatırım 145,597 milyon, DYB finansmanı 10.708 milyon TL, DYB payı: % 7,4 idi. I Projenin uzamasıyla, DYB payı hayli düştü: 1986 itibariyle, toplam yatırım 100.177 milyon, DYB finansmanı 2.500 milyon TL, DYB payı: % 2,5 idi. Görüldüğü gibi, özelleştirilmiş veya özelleştirme kapsamına alınmış önemli sayıdaki kimya sanayii tesisi geçmişte önemli ölçüde DYB tarafından finanse edilmiş olan yatırımlardır. Aşağıdaki son tablo da, kimya sanayii'ndekine benzer bir manzaranın çimento, enerji, demir-çelik, şeker ve kağıt üretimi için de geçerli olduğunu göstermektedir: TABLO 4. TEŞEKKÜLLER/TESİSLER İTİBARİYLE MUHTELİF SEKTÖRLERDE DYB FİNANSMANININ PAYI (Milyon TL)
Durum, yukarıdaki tabloda, 1970 senesinde, Türkiye Çimento Sanayi tarafından gerçekleştirilmiş olan çimento fabrikası tevsii veya tesis yatırımları üzerinden örneklenebilir. Görüldüğü gibi, Kars Çimento'nun tesisinde, DYB finansman payı yüzde 45, Balıkesir Çimento, Pınarhisar Çimento ve Niğde Çimento'daki tevsii yatırımlarında ise, sırasıyla, yüzde 81, 83 ve 89'dur. Bu fabrikalar, aşağıdaki tabloda özetlendiği üzere, ilerleyen senelerde özelleştirilmiştir:
Fonlar servet transferinin gerçekleştirilmesinde kullanıldı Sendikanın araştırmasında daha sonra şu değerlendirme yer alıyor: “SSK primleri, ekonomik açıdan son derece önemli bir büyüklüğü sahiptir. Böylesine önemli olan fonlar, 1964-1986 arasında, DYB üzerinden KİT'lere aktarılmış, KİT'lerin önemli pek çok yatırımlarını finanse etmekte kullanılmıştır. 1960'lar ve 70'lerin, planlı, ithal ikamesine dayalı kalkınma anlayışı, azgelişmiş ülkelere özgü olan tasarruf açığının telafi edilmesinde zorunlu tasarrufların işlevini önemli görüyordu. SSK primleri de, ciddi bir zorunlu tasarruf öğesiydi. SSK plasmanları içerisinde DYB tahvilleri çok önemli bir ağırlığa sahipti SSK fonlarını enflasyonun altındaki faiz oranları üzerinden DYB'ye ve DYB de, yine enflasyonun altında faiz oranları üzerinden KİT yatırımlarına aktarıyordu. Kısacası, SSK fonları eritiliyor veya farklı bir ifadeyle, KİT'lere transfer ediliyordu. Ama, aynı dönemde, KİT'lerin de, DYB tarafından finanse edilen imalat sanayii ve aramalı yatırımları sonucunda üretilen aramallarını, genelde maliyet altı fiyatlarla özel sektöre sattıkları göz önünde tutulursa, aslında, SSK primlerinin, özel sermaye birikimini desteklemek için kullanılmış olduğu, SSK fonlarının özel sermayeye, toplumsal zenginliğin özel zenginliğe dönüştürülmüş olduğu görülmektedir. Örneğin, 1971 senesinde, Azot Sanayi T.A.Ş. Karadeniz Gübre Tesisleri Tevsii yatırımı gerçekleştirilmiş, 268 milyon TL tutarındaki toplam yatırımın 93 milyon TL'sı, yani yüzde 35'i DYB tarafından karşılanmıştır. Yine aynı yılda, DYB, kabaca, kaynaklarının yüzde 90'ını dışarıdan, bunun üçte ikisini de tahvillerden karşılamıştı. Tahvillerin dörtte biri SSK'nın elindeydi. SSK plasmanları içerisinde DYB tahvillerinin payı yüzde 60 civarındaydı. Enflasyonun yüzde 20'ye yaklaştığı 1971 senesinde SSK'nın DYB tahvilleri üzerinden elde ettiği faiz oranı yüzde 10'un altındaydı. Demek ki, 1971 senesine bakıldığında görülen SSK-DYB- Azot Sanayi (Karadeniz Gübre) ilişkisi üzerinden, SSK'ya prim ödeyen işçilerin bu tesisin inşaasına ciddi bir katkı yapmış oldukları söylenebilir. Ama SSK öyküsü burada bitmiyor. 1980'li, 1990'lı ve 2000'li senelerde, SSK-DYB ilişkisinden aşina olduğumuz KİT'lerin önemli kısmı özelleştirilmiştir. Özelleştirme sürecindeki en tartışmalı noktalardan biri, bilindiği gibi, eksik fiyatlama, yani, özelleştirilen KİT'ler 'gerçek' değerlerinden düşük fiyatlarla satılmasıdır. Dolayısıyla, ikinci bir iddia daha ortaya atılabilir. İşçilerin doğrudan kısmi katkısıyla inşa edilmiş olan tesisler, gerçek değerinin altında fiyatla özel sermayeye satılmış, yani, işçilerden özel sermayeye doğru, bu defa da, bir servet transferi gerçekleştirilmiştir.” Son Değerlendirme: SSK fonları bugün de sermaye birikimi için kullanılmak isteniyor KİT'lerin, 'kötü niyetli' siyasetçilerin arpalığı olduğu, siyasetçilerin SSK fonlarını 'yanlış' işlettiği eleştirisinin, sorunu kişiselleştirdiğini, sorunun, bir sistem sorunu olup, SSK'nın, daha işin başında gayet 'akıllıca' tasarlanmış olan bir ekonomi politiğinin olduğu değerlendirmesine yer verilen araştırmada şu tespitler yapılıyor: “SSK primleri, KİT yatırımlarını finanse etmek için kullanılmış, KİT'ler de, özel sermaye birikimini desteklemişlerdir. Sorun, görüldüğü gibi, kişilerin kötü niyetleriyle ilgili değil, sistemin kurgusuyla ilgilidir. Öte yandan, sorunu sistem sorunu olarak görme başarısını gösteren ÇSGB raporunda öne sürüldüğü gibi, sistemin 'yanlış' kurgulanmış olduğu da doğru değildir. SSK-DYB-KİT ilişkisi, planlı ve ithal ikamesine dayalı dönemin mantığı açısından gayet 'doğru' şekilde kurgulanmıştır. Sorun şu ki, eski sistemden vazgeçilmiş, yeni bir sisteme geçilmiş olduğu için, SSK'nın da, yeni sistemin mantığına göre yeniden yapılandırılması istenmektedir. ÇSGB raporu, SSK'nın açık yaratan bir yapı olduğunu, bu haliyle, bütçe açıklarına, borçlanmaya ve iktisadi krize yol açtığını savunmaktadır. Oysa, SSK'nın tarihi –ve başlangıçta oluşturulmuş olan kurumsal sistemin yapısı– açık veren değil 'fazla' veren bir yapının tarihidir. SSK'nın tarihsel anlamdaki sorunu açık vermesi değil, fazla vermiş ve bu fazlanın elinden alınmış olmasıyla açıklanabilir.” SSK'nın özerkliğini savunanların özerklikten ne anlaşılması gerektiği noktasında daha özenli olması gerektiğini de gösteriyor. SSK'nın özerkliği, genelde, daraltılmış bir yorumla, idari özerklik şeklinde anlaşılmaktadır. SSK, devletin yönetimdeki temsili ağırlığı azaltılınca özerkleştirilmiş olacak, hem idari anlamda, hem de mali anlamda 'iyi' yönetilmesi mümkün olacaktır. Mali özerklik, idari özerkliğin otomatik sonucu gibi algılanmaktadır. Ancak, yukarıdaki incelemenin de gösterdiği gibi, SSK'nın mali boyutu –yani, sahip olduğu fonların ekonomi içerisindeki payı, işlevi– oldukça girift ilişkiler ihtiva etmektedir. Hükümet'in SSK reformu idari açıdan detaylı şekilde incelenmiş, eleştirilmiş olmakla beraber, mali açıdan titizlikle eleştirilmemiş, SSK fonlarının ekonomi içerisindeki yeri eleştirel değerlendirmeye konu edilmemiştir. SSK'yı ve sosyal güvenliği konu alan yasa taslakları ve raporlar da bu konuya pek ışık tutmamaktadır. Geçmişte olduğu gibi, bugün de, SSK fonları ciddi bir büyüklüğe sahip olan ciddi bir iktisadi kaynaktır. Dolayısıyla, bu fonların, bugünkü sermaye birikim tarzının mantığına uygun şekilde sermaye birikimini desteklemek için kullanılması istenmektedir. Bu da, herşeyden önce, SSK fonlarının önce birikmesini –yani, SSK'nın sağladığı hizmet hacmini düşürmek suretiyle mali dengesini iyileştirmesi ve asıl amacı dışında kullanılmak üzere kaynak açığa çıkartmasını– gerektirmektedir. Bugün dünya genelinde, emeklilik fonları, sermaye piyasaları –yani mali sermaye– açısından en önemli kaynakların başında gelmektedir. Geçmişte, planlı ve ithal ikameci kalkınma anlayışı içerisinde SSK fonları KİT'lerin üretken yatırımlarını gerçekleştirmekte ve dolaylı şekilde özel sektördeki üretken sermaye birikimini desteklemekte değerlendirilmişti. Bugün, mali sermayenin gittikçe artan etkisi ışığında, SSK fonlarının, öncelikle mali sermaye birikiminin desteklenmesi amacıyla kullanılmak istendiği öngörülebilir. AKP iktidarı, SSK fonlarının birkaç olası kullanımı üzerinde durmaktadır: Birincisi, sermaye piyasalarının derinleştirilmesidir. İkincisi, SSK fonlarının, hükümetlerin sermaye piyasalarında gerçekleştireceği operasyonlarda kullanılmasıdır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun, NTV–MSNBC'de yayımlanan Yakın Plan programında 30. 07. 2004 tarihinde sarfettiği şu sözler dikkat çekicidir: "Tabi keşke yapabilsek yani bugün dünyanın çoğu yerinde sosyal güvenlik fonları ekonomiyi ayakta tutan fonlardır. Yani borçlanma maliyetlerini azaltan, istihdama olumlu şekilde katkıda bulunan fonlardır. Mesela bugün bizim İşsizlik Fonunu buna en güzel örnek olarak gösterebiliriz. Yaklaşık şu anda İşsizlik Sigortası Fonunun 11 katrilyon lira fon varlığı var. Bunun şimdi Hazine'nin ve Merkez Bankası'nın borçlanma politikalarına paralel çok büyük fonksiyonu var aynı enstrümanlara birlikte yönelmek suretiyle Merkez Bankası'na, Hazine'ye çok büyük yardımı oluyor. Ve çok güzel yönetilen bir fon, getirisi çok fazla olan bir fon. Bu sosyal güvenlik sisteminde tabi bizim de öngördüğümüz bir fon oluşmasıdır, genel sağlık sigortasında bir fon oluşmasıdır." Başesgioğlu'nun sözleri şöyle anlaşılmalıdır: Merkez Bankası ve Hazine, devletin mali sermayeden borçlanması sürecinde –yani, mali sermaye ile devlet arasındaki, faiz oranlarını yükseltmek/düşürmek için süregiden kedi-fare oyununda– faiz oranlarını düşürmek için gayret sarfetmektedir. İşsizlik Sigortası gibi, SSK da, Merkez Bankası ve Hazine operasyonlarının ortağı olmalıdır. Peki, SSK bunu nasıl yapacaktır? Muhtemelen, borçlanmak isteyen devlete, piyasa aktörlerinin önerdiğinden daha düşük faiz oranları teklif etmek suretiyle! Yani, SSK, fonları karşılığında en yüksek faiz oranını sağlamaya değil, düşük faiz oranı önermek suretiyle faiz oranlarının düşmesine katkı sağlamaya, farklı bir ifadeyle, yine, kaynak aktarmaya zorlanacaktır. SSK fonlarının, son olarak da, sağlık alanının metalaştırılması ve sermaye birikimine açılmasıyla birlikte, sağlık alanında faaliyet gösteren özel sermayenin desteklenmesi amacıyla kullanılmak istendiği görülmektedir. Dolayısıyla, özerklik, sadece dar anlamda idari özerklik olarak anlaşılmanın ötesinde, SSK'nın bugünkü ekonomik sistem içerisinde nasıl bir yer tuttuğu, tutması gerektiği boyutuyla da tartışılmalıdır. SSK fonlarının bugün transfer edilmesi tasarlanan sektörler mali ve sağlık sektörüdür.” Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
PETROL-İŞ SENDİKASI MERKEZ YÖNETİM KURULU |