DÜNYA PETROL REZERVLERİNİN ÜÇTE BİRİ IRAK VE SUUDİ ARABİSTAN’DADIR

                   Kanıtlanmış toplam petrol rezervi; 1 Trilyon 50 Milyar varil’dir.

Dünya Petrol Rezervlerinin Dağılımı

ÜLKE             MİKTAR(Milyar Varil)              

 %

     
Suudi Arabistan  260        25
Irak 112.5   11
Birleşik Arap Birlikleri    94       9
Kuveyt     94  9
İran   94  9
Venezuella  73 7
Rusya 52  5
ABD       32   3
Diğerleri    230  22

                                                        

Petrolün ekonomi-politiğini bilmeden Irak savaşını kavrayabilmek oldukça zor görünmektedir. Çünkü Irak Savaşının temel çarpanı petrol fiyatlarıdır. Buradaki ana amaç ucuz ve güvenceli enerjinin sağlanmasıdır.

Dünyada bilinen/ispatlanmış petrol rezervlerinin toplam miktarı 1 Trilyon 50 Milyar varil olup, Irak % 11’lik pay ile Suudi Arabistan’dan sonra en zengin ve kaliteli rezerve sahiptir. 112.5 milyar varil kanıtlanmış petrol rezervine sahip olan Irak’ın yeni teknolojilerle üretilebilir petrol rezerv miktarı 220 milyar varile ulaşacaktır. Söz konusu petrolün denetimine sahip olacak ülkeler petrol fiyatlarını da istedikleri gibi belirleyebileceklerdir. Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü(OPEC) petrol fiyatlarını belirlemede etkin konumdadır. Örneğin bugünlerde OPEC, petrolün varil fiyatını 28 dolar civarında tutmaya çalışırken, ABD’li petrol şirketleri bu fiyatın altına düşürülmesini istemektedirler. Çünkü ABD’nin günlük petrol tüketimi 20 milyon varildir. Petrol fiyatlarındaki 1 dolarlık artış, ABD’ye günde 20 milyon dolarlık ilave yük getirecektir.

Diğer yandan hem gelişmekte olan ülkelerin, hem de gelişmiş ülkelerin petrol talebi artmaktadır.

2010 yılında günlük petrol talebi 95.8 milyon varil, 2020 yılında ise 114.7 milyon varil olacağı hesaplanmaktadır.

ABD ise tek başına küresel tüketimin % 25’ini gerçekleştirmektedir. Halen petrol tüketiminin % 54.3’ünü ithal yoluyla karşılayan ABD, 2020 yılında tüketimin üçte ikisini ithal etmek zorunda kalacaktır.

Ayrıca petrol ithalatının önemli bir bölümünü Ortadoğu’dan karşılayan ABD, bu bakımdan hem petrol yataklarına hem de boru hatlarının kontrolünü birlikte sağlayacak stratejik plânını geliştirmiştir.

ABD’nin dış politikasının omurgasını oluşturan “Ulusal Enerji Stratejisi” ne göre;

1) Küresel enerji politikaları küresel ekonomik büyümeyi garanti altına alacak biçimde tasarlanmaktadır.

2) Enerji güvenliği; dış politika, ekonomi ve ticaretin birinci önceliği olmalıdır.

3) Enerji kaynakları ve bunları taşıma hatları(boru hatları) güvenlik altına alınmalıdır.

4) Enerji kaynakları ve ülkeler bazında çeşitlilik sağlanırken dışa bağımlılık dengesi korunmalıdır.

Diğer bir ifadeyle; ucuz enerji ve enerji güvenliği dış politikada öncelikli olacak ve bunun için her türlü risk göze alınabilir. Savaş da çıkarılabilir.

Enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi için petrolün bulunduğu bölgelerde uydu hükümetler kurularak petrol rezervine sahip ülkelerin sayısı artırılmak istenmektedir. Böylece ülkeler bazında çeşitlilik sağlanacaktır.(ırak üçe, beşe bölünebilir)

Enerji de dışa bağımlılığı azaltmak için ise, dev ABD petrol şirketleri özelikle Alaska’da durmadan arama yapmaktadır.

Kendilerini küresel mühendis, diğer ülkeleri ise hiç olarak gören bu anlayışın stratejisinde enerji ve ticaret koridorlarının korunması için küresel güvenlik diplomasisi uygulamasından söz edilmektedir.

Buna göre; 16 enerji ve 13 ticaret koridoru bulunan Avrasya’da

1) Doğu Akdeniz Güvenlik Koridoru(Yani Ortadoğu)

2) Güney Batı Asya Güvenlik İnşası(Yani hazar Havzası)

İki alanın yeniden yapılandırılması için ucuz enerji garanti edilecektir. Bunun için ülkelerin iç işleyişlerine gerekirse silah zoruyla müdahale edilecektir.

Bu çerçevede “Orta Doğu bölgesinin uluslararası sistemle entegre” edilmesi gerekmektedir.

Bunu şöyle tercüme etmek gerekir.

Rejim değişikliği, yeni liderler, yeni bir hukuk sistemi, yeni bir ekonomik yapılanmaya gidilecektir.

Uluslararası kamuoyuna yansıtılan biçimi ise; Orta Doğu yani Arapların yaşadığı bu bölge terörist yuvası olduğundan burası bunlardan temizlenmelidir. Müslüman olan bu halka yönelik olarak geliştirilen rehabilitasyon projesi çerçevesinde dinler ve medeniyetler arası uzlaşma yöntemleri geliştirdiklerini ilan etmektedirler.

Kısaca, İslam medeniyetini, kürselleşmeye sorun yaratmayacak kadar sulandırarak düzenlemeyi hedeflemektedirler.