Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın'ın

  1. Dönem 10. Olağan Başkanlar Kurulu Açış Konuşması

21 Şubat 2011 - Ankara

 

 

 

Başkanlar Kurulumuzun değerli üyeleri,

Başkanlar kurulu toplantımızdan kısa bir süre önce Ankara, Kahramanmaraş'ta ve TPAO’nun Batman’daki Şelmo petrol sahasında meydana gelen facialarda onlarca işçinin yaşamını yitirmesinin üzüntüsünü yaşamaktayız. 

 

Kuralsız, güvencesiz ve kayıtdışı çalışmanın yol açtığı iş cinayetlerinin önlenmesi için, işçi sağlığı iş güvenliği tedbirlerinin alınmaması ve gerekli denetimlerin yapılmamasının bedelini ne yazık ki işçiler bir kez daha hayatlarıyla ödemişlerdir. İş kazalarını önlemek için tedbir alması gereken hükümet ise ne yazık ki, kuralsızlığı, güvencesizliği ve esnekliği daha da yaygınlaştıracak düzenlemeler yapmak peşindedir. Bu son facialarla birlikte yaşamını yitiren bütün emekçileri saygıyla anıyoruz. Ailelerine, yakınlarına ve bütün emek dostlarına başsağlığı diliyoruz.

 

Değerli arkadaşlar; 2008 Krizinden sonra dünya ekonomisi toparlanma sürecine girmiş olsa da, krizin etkileri emekçiler açısından sürmektedir. 2003 yılında Irak'ın işgalinden sonra düzenli olarak artmaya başlayan petrol fiyatları, ekonomi için yeni bir tehdit oluşturmakta, başta gıda olmak üzere fiyatların ciddi oranda artmasına neden olmaktadır.

Rekor düzeylere ulaşan gıda fiyatları, emekçileri açlık ve yoksulluğun pençesine biraz daha itmekte, işsiz sayısı ise ekonominin çarklarının yeniden dönmeye başlamasına rağmen azalmamaktadır. 925 milyon kişinin açlık seviyesinin altında yaşadığı, 5 yaşın altındaki 200 milyon çocuğun yetersiz beslendiği, her yıl 5 yaş altı yaklaşık 13 milyon çocuğun, yetersiz ve dengesiz beslenmeye bağlı önlenebilir hastalıklardan hayatını yitirdiği dünyamızda bu karanlık tablo, açlık ve yoksulluğu derinleştiren neo-liberal politikaların sonucudur.

 

Kuzey Afrika'da halk isyan bayrağını açtı

Açlık sorunu ile karşı karşıya olan dünya nüfusunun, en yoğun yaşadığı bölge ise Afrika kıtasıdır. Zengin doğal kaynaklarına rağmen açlık ve yoksulluğun kol gezdiği bu kıta, emperyalist politikalarla yüzyıllardır sömürülmekte, bu sömürü mekanizmasından beslenen diktatörlüklerle yönetilmektedir. 2011 yılının hemen başında Afrika'nın Arap nüfusun yaşadığı kuzeyinde, gücünü hileli seçimlerden alan diktatörlere karşı halk isyan bayrağını açmıştır. Tunus’ta pazarda meyve-sebze satan üniversite mezunu gencin kendini yakması fitili ateşlemiş, halklar işsizlik, yoksulluk ve açlığa olan öfkelerini diktatörlere yöneltmişlerdir. Protesto gösterileri nedeniyle Tunus'ta Cumhurbaşkanı ülkeyi terk etmek zorunda kalmış, Mısır'da 18 günlük eylemler sonucunda Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek istifa etmiştir. Eylemler Kuzey Afrika ve Ortadoğu’ya dalga dalga yayılmakta, bugünlerde Cezayir, Yemen, Ürdün, Libya ve Bahreyn’de de  sürmektedir.

 

Hükümetler, Afrika halkının mücadelesinden ders çıkarmalı

Mısır'da 30 yıllık iktidarın devrilmesinde IMF programları altında işsizlik ve yoksulluğa itilen emekçi halkın ve örgütlü işçilerin rolü büyüktür. 20 bin işçinin greve gitmesi, eylemlerin gücünü ve etkisini artırmıştır. Kuzey Afrika ve Ortadoğu halkları bir taraftan işsizlik, yoksulluk ve gelir dağılımı adaletsizliği ile mücadele ederken diğer taraftan da ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi’ne ve neo-liberal politikalara karşı mücadele etmektedirler. Onların mücadelelerinden Türkiye dahil, ülkelerinde neo-liberal politikalarda ısrar eden ve sermayenin sözcülüğünü yapan hükümetlerin ders çıkaracaklarını umuyoruz.

 

Değerli arkadaşlar; ülkemizde 12 Eylül referandumundan sonra geçileceği iddia edilen “ileri demokrasi”nin, siyasette uzlaşı kültüründen uzaklaşılan, anti-demokratik uygulamaların arttığı, muhalif seslerin bastırıldığı, hak arama mücadelesinin “başıbozukluk” olarak nitelendiği bir dönem anlamına geldiği görülmektedir. Üniversite gençliğine, ıslıkla tepkisini gösteren taraftara, hakkını arayan işçiye ve emek örgütlerine, halkı için eser veren sanatçılara, muhalif gazetecilere ve daha birçok kesime sistematik baskı politikası uygulanmaktadır.

 

Yargının bağımsızlığına gölge düşürülmemeli

Emek ve demokrasi karşıtı siyasi ajandasında ısrar eden hükümet, yargının siyasallaştırılması ve kuvvetler ayrılığı ilkesini baltalayan düzenlemeleri arka arkaya devreye sokmaktadır.

 

Anti-demokratik uygulamaların arttığı bir dönemde, yargının siyasallaştırılmasına ve yargıda halkımızın adalet duygusunu incitecek düzenlemelerin gerçekleştirilmesine çanak tutulmaktadır.

 

Benzer şekilde, son dönem ülke gündeminde olan davaların siyasallaştırıldığı ve bir manipülasyon aracı haline getirildiği kuşkuları artmaktadır. Yargının siyasallaştırılması çabalarından derhal vazgeçilmeli ve dava soruşturmalarında oluşan şaibeler aydınlatılmalı, yargının bağımsızlığına gölge düşürecek uygulamalardan kaçınılmalıdır.

 

 

Değerli arkadaşlar; kamuoyunda Torba Yasa olarak adlandırılan, emek düşmanı düzenleme TBMM'de kabul edilerek yasalaşmıştır. Bu tasarı hazırlanırken sendikaların itirazlarına kulak tıkayan AKP hükümeti,  sermayeye yeni kaynakların aktarılması, kamu emekçilerinin güvencesizleştirilmesi, İşsizlik Sigorta Fonu'nun sermayenin hizmetine verilmesi ve genç işçilerin daha fazla sömürülmesinin önünü açan bir dizi düzenlemeye imza atmıştır.

 

Torba Yasa'ya itiraz eden ve seslerini duyurmak isteyen emekçilere uygulanan şiddeti bir kez daha kınıyoruz

Başbakanın, Mısır'da Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'e “sokağın sesini dinle” çağrısını yaptığı günün ertesinde, Ankara'da DİSK, KESK, TMMOB ve TTB tarafından Torba Yasa'ya karşı ortaklaşa düzenlenen ve sendikamızın da katıldığı eyleme gaz ve tazyikli su ile sert bir şekilde müdahale edilmesi ise son derece manidardır. Haklarını savunan, Torba Yasa'ya itiraz eden ve seslerini başkentte duyurmak isteyen emekçilere uygulanan şiddeti bir kez daha kınıyoruz.

 

“Sokağın sesi”ni dinlemediği gibi bu sesi boğmaya çalışan AKP hükümetinin yasalaştırdığı tasarı ile,

İşsizlik Sigorta Fonu'nun amaç dışı kullanılmasının önü açılmış,

Kısa çalışma ödeneği uygulamasının kapsamı genişletilerek,

İşsizlik Sigorta Fonu'na yeni yükler bindirilmiş,

Belediyelerde çalışan işçilerin sürgün edilmesi kolaylaşmış,

Kamu çalışanlarının iş güvencesi aşındırılırken, esnek çalışmalarının önü açılmış,

Sözleşmeli personele sendika üyeliği serbest olurken, grev yasağı getirilmiş,

Daha kuralsız ve daha düşük ücretle stajyer kullanımı yaygınlaştırılmış,

İşyeri denetimlerinin, iş müfettişleri yerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın memurları tarafından yapılması öngörülmüş, işyeri denetim birimleri tasfiye edilmiş ve böylece işyeri denetim sistemi daha da zayıflatılmıştır.

 

 

Türk-İş pasif bir konum aldı

Hükümet, Torba Kanun'un maddelerinin görüşmelerinin tamamlandığını, gece tasarıdan tekrir-i müzakere ile esnekleşmeye ilişkin üç madde  çıkarmış, sendikaların itiraz ettiği diğer maddeler ise aynen yasalaşmıştır. Konfederasyonumuz Türk-İş, ne yazık ki, Torba Yasa Tasarısı ile ilgili pasif bir konum almış ve tasarıya karşı yine diplomasiyi merkeze alan bir tutum sergilemiştir. Ülkemizin en büyük işçi konfederasyonu Türk-İş'in bu tavrı, emek düşmanı bu düzenlemede hükümetin elini güçlendirmiştir. Yasadan esneklikle ilgili üç maddenin çıkarılması ise hükümetin seçim öncesi ve sonrası hesaplarıyla ilgilidir. Hükümetin asıl hedefinin kıdem tazminatının kaldırılması, bölgesel asgari ücret ve İş Kanunu'na yeni esneklik maddeleri eklenmesi olduğu açıktır. Ulusal İstihdam Stratejisi adım adım hayata geçirilmek istenmektedir.

 

Temel politikaları emekçiden yana olan partiler tercih edilmeli

Değerli Arkadaşlar; 12 Haziran 2011'de gerçekleştirilecek genel seçimde, ülkemizde gerçek demokrasinin ve emekçi halkın insanca yaşayabileceği koşulların sağlanması yönünde bir sonucun oluşmasını diliyoruz. Petrol-İş Sendikası, seçimlerin bu amaca hizmet edebilmesi için halkın büyük çoğunluğunu oluşturan emekçilerin taleplerine kulak veren, onların sorunlarına duyarlı partiler ve milletvekillerinin Meclis'te ağırlık oluşturması gerektiğini düşünmektedir. Bu anlamda temel politikalarını; taşeron çalışmanın kaldırılması, esnekleşmenin önüne geçilmesi, adil ücret politikalarının izlenmesi, kayıtdışılıkla mücadele edilmesi, iş sağlığı ve güvenliği koşullarının sağlanması, işsizliğin önlenmesi ve sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması; yönünde belirleyen siyasi partiler emekçilerin oy vermesinin önemli tercihi olacaklardır.

 

Kamu ve özel sektör TİS'lerinde üyelerimizin kazanımlarını korumaya ve geliştirmeye yönelik politika izleyeceğiz

Değerli arkadaşlar, sendikamızın da TPAO, BOTAŞ, MKEK, ETİBOR, TMO ALKOLOİD işyerlerinde örgütlü olduğu 6 bin 243 üyemizi kapsayan Kamu Toplu İş Sözleşmeleri süreci başlamıştır. Sendikamız genel taleplerinin yanında, işyerlerimize özgü sorunların çözümüne yönelik stratejisini bu dönem de devam ettirecektir. Konfederasyonumuz Türk-İş'in ise seçim öncesi sürdürülecek sözleşme sürecinden işçilerin hak kaybı yaşamadan kazanımla çıkması için, diplomasiyi değil mücadeleyi merkeze koyan bir tavır alması gerekmektedir.

 

Özel sektörde ise başta Tüpraş, Petkim, Advansa, Mutlu Akü, Bayer, Novartis olmak üzere 19 işyerinde 8 bin 302 üyemizi kapsayan toplu sözleşme süreci başlamıştır. Petrol-İş gerek kamuda, gerekse özel sektörde bu sözleşme sürecinde üyelerinin kazanımlarını korumaya ve geliştirmeye dönük bir strateji izleyecek ve bu stratejisinden önceki sözleşme dönemlerinde olduğu gibi geri adım atmayacaktır. Hem işçi sınıfına artan saldırıların göğüslenmesi hem de ülkemizin demokratikleşmesinin sağlanması için işçilerin örgütlülüğünün yaygınlaşması ve güçlenmesi şarttır. Petrol-İş Sendikası ülkemizin demokratikleşmesi ve örgütlü bir toplum haline gelebilmesi için 60 yıldır tüm olanaklarıyla mücadele etmektedir.

 

Direnişler için tüm olanaklarımızı seferber edeceğiz!

2010 yılının son günlerinde Trakya ve İstanbul 2 Nolu şubelerimizin gerçekleştirdikleri Polyplex ve Sa-ba işyerlerindeki yeni örgütlenmelerde işten çıkartmalar nedeniyle direnişler başlatılmıştır. Gebze şubemize bağlı Bericap'ta ise işverenin sendikal örgütlenmeyi zayıflatmayı amaçlayan girişimlerine karşı üyelerimiz direnişe geçmişlerdir. Sa-ba'da anlaşma sağlanırken, diğer iki işyerimizde mücadelemiz kararlılıkla sürmektedir. Petrol-İş Sendikası, verilen mücadeleye ulusal ve uluslararası ölçekte bir dayanışma örgütlenmesini sağlayarak direnişlerin etkisini artırmayı hedeflemiştir ve bu doğrultuda önümüzdeki dönemde de tüm olanaklarını seferber edecektir.

 

Bu duygu ve düşüncelerle, Sendikamızın 26. Dönem 10. Olağan Başkanlar Kurulu'nun, emek mücadelesinin yükseltilmesine katkı koymasını diliyor, Merkez Yönetim Kurulu adına saygılar sunuyorum.