ICEM GENEL SEKRETERİ MANFRED WARDA İLE RÖPORTAJ
Petrol-İş dergisinin bu sayısının özel konuğu: Manfred Warda.
Manfred Warda 20 milyon üyeli Uluslararası
Kimya, Enerji, Maden ve Genel İşçi Sendikaları Federasyonu'nun (ICEM) 1
Ocak 2007'de genel sekreterliği görevini üstlendi. Uzun yıllar Alman
sendikal hareketine hizmet veren Warda, en son Alman Maden, Kimya ve
Enerji İşçileri Sendikası'nın (IG BCE) Uluslararası İlişkiler ve Avrupa
Bölümü başkanıydı. Sendikamız Petrol-İş uzun süredir ICEM'in üyesi.
Warda'nın ICEM'de göreve başladıktan sonraki ilk röportajı dergimizde
yer alıyor.
Petrol-İş: Sayın Warda, önce
ICEM'in genel sekreterliği görevini üstlenmeniz dolayısıyla sizi
kutlamak isteriz. Çok iyi bildiğiniz gibi, sermayenin küreselleşmesinin
ve Fordist üretim sisteminin esnek küresel üretim zincirlerine
dönüşmesinin ICEM'in faaliyet gösterdiği sektörlerde yeni işçi
kategorilerinin ortaya çıkmasına yol açtığı bir dönemde Genel Sekreter
oldunuz. Bu süreç dünyadaki sendikaların geleneksel üye tabanını
zayıflatıyor ve sendikal örgütlenmede belli zorluklar yaratıyor.
Sendikalar bu zorlukların üstesinden nasıl gelebilir? Bu bağlamda
sendikaların hangi politika ve stratejileri geliştirmesi gerekiyor?
Warda: Önce beni derginizde konuk
ettiğiniz için teşekkür ederim. Sizinle ve üyelerinizle birlikte olmak
benim için büyük bir onur. Petrol-İş ICEM'in aktif ve önemli üyelerinden
biridir. Görüşlerimi sizinle ve genelde bütün Türkiye sendikal
hareketiyle paylaştığım için mutluyum.
Sorunuza gelince, küreselleşme sürecinde
çok önemli bir dönüşümün altını çizdiniz. Sorunun cevabı birkaç
kelimeyle verilemez. Çünkü sendikal hareketin bütünü yıllardır o cevabı
bulmaya çalışıyor. Ne var ki, sendikaların önce örgütlenme yoluyla
işçiler tarafından tanınmak için sürekli bir mücadele vermesi gerektiği
kanısındayım. Sağlam, meşru ve dürüst bir tanınmadan söz ediyorum. Bunun
ardından işverenler, toplumsal ve uluslararası kuruluşlar tanıyacaktır.
Bu etkileşim kaçınılmaz olarak çalışma standartlarında ve yaşama
koşullarında kazanımlara yol açacaktır. Bu basit stratejidir. Ama
sendikalar sosyal sorumluluğun diğer yönleriyle ilgili olarak da aynı
çabayı göstermelidirler. Sözgelimi, ulusal yasaların yetersiz kaldığı
durumlarda, sendikalar, ulusal iş mevzuatının yerine uluslararası
çalışma standartlarının uygulanması için diretmelidirler. İşverenlerin
ülke yasalarını kötüye kullanmaları halinde söz konusu olan budur.
Çokuluslu şirketler, nerede faaliyet gösterirlerse göstersinler, yerel
ülke yasaları ne kadar zayıf ya da etkinlikten yoksun olursa olsun, ILO
sözleşme ve standartlarını, OECD ilkelerini ve diğer etik ilkeleri kabul
etmelidirler. Şirketler bu standartları uygulamadıklarında, bunun
uygulanmasını sağlamak sendikaların görevidir. Bu konuda, küresel
sendikalar, küreselleşme bağlamında emeğin değişen niteliğini dikkate
alan yeni ve etkin küresel çalışma standartları oluşması için çaba
harcamalıdırlar. Sözgelimi, güvencesiz çalışma biçimleri ve taşeron
işçiliği konusunda küresel standartlar oluşturulmuş olması gerekiyor.
Sendikalar bugün taşeron işçilerinin çalışma koşullarını, ücret ve
sosyal haklarını iyileştirme göreviyle karşı karşıyadırlar. Bu
nedenledir ki federasyonumuz ICEM taşeron işçiliği konusunda büyük bir
kampanya yürütüyor ve bu alanda Türkiye'de de aktif bir çalışma
yapılacağını umuyorum.
Petrol-İş: Sayın Warda, genel
çerçeveyi çok iyi özetlediniz. Bu noktada, belli bir işçi kesimiyle,
beyaz yakalılarla ilgili bir soru sormak istiyoruz. Gelişmiş bir
teknoloji kullanan yeni üretim sistemleri mavi yakalı işçilerin
sayısında azalmaya yol açarken, beyaz yakalıların sayısında artışa yol
açıyor. Sendikalar beyaz yakalı işçilerin örgütlenmesinde bazı ciddi
zorluklarla karşı karşıyalar. Sendikalar bu işçi kesimlerinin desteğini
nasıl kazanabilir, onları nasıl örgütleyip harekete geçirebilir?
Warda: Sendikaların üretim içinde
emeğin yeniden örgütlenmesinin hep bir gerçeklik olduğunun farkına
varması gerekiyor ve bizim bu alandaki yeni tasarımlara, yeniliklere
kendimizi uyarlamamız gerekiyor. Ayrıca, işletmelerde beceri geliştirme
ve işin kalitesini artırma konularını da ele almalıyız. Sadece kolektif
olarak örgütlenen işçileri temsille sınırlı kalmamalıyız. İster iş ve ev
yaşamının dengelenmesi olsun, ister belli iş durumları ya da başka bir
şey olsun, beyaz yakalıların da istihdam sorunları var. Bu kesimlerin
sorunlarını ele almalıyız. Böyle davrandığımızda, onların kavrayış gücü
ve becerilerinin daha güçlü ve daha birleşik bir sendika yaratmak için
gereken özellikleri tamı tamına taşıdığını göreceğiz. Kendi ülkemdeki
çalışmalarım sırasında bu alanda deneyimler edindim. Alman sendikası IG
BCE'nin tam da bu kesimin desteklenmesi ve konumunun güçlendirilmesine
yönelik özel bir projesi var. Bu proje özellikle bu işçi kesimlerinin
oranının nispeten yüksek olduğu ilaç sektörü gibi sektörlerde sendikal
çalışma açısından başarılı sonuçlar verdi. Bu bağlamda, çeşitli
ülkelerden sendikal örgütler arasında bilgi alışverişi verimli ve
yararlı olabilir. ICEM olarak biz bu tür alışverişler için sizlere
yardımcı olmaya her zaman hazırız.
Petrol-İş: Sayın Genel Sekreter,
bir diğer soru sendikaların güçlerinin birleştirilmesiyle ilgili.
Dünyada aynı sektör veya işkolundaki sendikalar tek bir örgütsel yapıda
birleşme eğilimindeyken, Türkiye'de sendikalar arasında henüz böyle bir
eğilim gözlemiyoruz. Türkiye'deki sendikacılara bu konuda vereceğiniz
bir mesaj var mı?
Warda: Şu basit gerçeği vurgulamak
istiyorum: Sendikalar birleştikleri ölçüde güçlenirler. Birleşmelerin
geçerli tek kural olması gerektiği anlamına gelmiyor bu. Sektörler
içerisinde, sektörler ve sınırlar ötesinde sendikaların birbiriyle uyum
içinde olması gerekiyor. Hiç değilse belli konularda ve durumlarda bilgi
alışverişine, anlamlı ilişki ve görüşmelere açık olmaları gerekiyor.
Politik etkinlik kazanabilmek ve çalışma koşulları üzerinde gerçek bir
etki yaratabilmek için bu özellikle önemli. Bütün küresel sendikalar
güçlerini birleştirdiğinde küresel sendikal hareket kesinlikle daha da
güçlenecektir. Bildiğiniz gibi, 1995'te, Uluslararası Madenciler
Federasyonu (MIF) ile Uluslararası Kimya, Enerji ve Genel İşçi
Sendikaları Federasyonu (ICEF) birleşme kararı aldılar ve ICEM doğdu.
Uluslararası sendikal hareketin gündeminde bu her zaman önemli bir
konudur. Bütün küresel federasyonlar ve yeni kurulan Uluslararası
Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) bu amaçla bir Küresel Sendikal Konsey
kurmaya karar verdi. Güçlerimizi birleştirirsek çok daha güçlü ve etkin
olabileceğimize inanıyoruz. Fakat ulusal sendikalar birleştiğinde
uluslararası sendikal örgütlerin gücünün daha da artacağı açık. Bu
noktada sizin sorunuza cevap olarak verebileceğim mesaj bu.
Petrol-İş: Sayın Warda, AB
üyeliği Türkiye'de uzun zamandır canlı bir tartışma konusu. Hatta Avrupa
Topluluğu'yla Ankara Antlaşması'nın imzalandığı 1963'ten beri var bu
tartışma. Türkiye ile AB arasındaki üyelik görüşmeleri bağlamında, AB
organları ve resmi temsilcileri genelde AB ile uyum, demokrasi ve insan
hakları gibi konuları öne çıkarırken, sendikal haklarla, işçi hak ve
özgürlükleriyle ve çalışma ilişkileriyle ilglili konuları görmezden
geliyorlar. Bu konudaki görüşleriniz nelerdir?
Warda: ICEM olarak, Türkiye ile AB
arasındaki ilişkiler konusunda, kardeş örgütümüz Avrupa Maden, Kimya ve
Enerji İşçileri Federasyonu'nun (EMCEF) tutumunu ve çalışmalarını
destekliyoruz. Bu çerçevede, Türkiye'nin AB'yle bütünleşmesini
destekliyoruz ve ülkenizin üyelik görüşmelerinde insan hakları, sosyal
haklar ve sendikal özgürlükler konusunda önemli ilerleme kaydetmesini
bekliyoruz. Biz bütünleşme konusuna sendikal açıdan yaklaşıyor ve bunu
doğru ve yerinde buluyoruz. Yani toplu pazarlık hakkı ve diğer sendikal
hak ve özgürlükler konusunda, Türkiye'deki devletin bu hakları güvence
altına almak için daha çok şey yapması gerekiyor. Sanırım bu konuda
Türkiye'nin önünde uzun bir yol var. Uluslararası sendikal hareket
olarak biz her zaman sizinle birlikteyiz ve bu süreci hızlandırmak için
çaba harcıyoruz. Faaliyet gösterdiğimiz sektörlerde bu destek
girişimlerini ve dayanışmayı çeşitli faaliyetlerle gösterdiğimiz
inancındayım. Sözgelimi, EMCEF 7. Genel Kurulu'nun Haziran 2006'da
İstanbul'da düzenlenmesi bunu açıkça gösterdi ve AB sürecinde Türkiye
sendikal hareketini desteklemek için özel bir karar alındı. ICEM bu
tutumu tümüyle destekliyor.
Petrol-İş: Petrol-İş ICEM'in
çokuluslu şirketlerle imzaladığı küresel çerçeve sözleşmelere büyük önem
veriyor ve bu sözleşmelerin daha etkin ve kapsamlı bir hale
getirilmesini istiyor. ICEM'e bağlı sektörlerdeki ulusal sendikal
örgütler küresel çerçeve sözleşmelere nasıl yaklaşmalıdır? Bu bağlamda,
ulusal sendikal örgütlerin gündemindeki zorluklar nelerdir?
Warda: Önce sizin küresel çerçeve
sözleşmeler konusundaki görüşünüzü duymaktan kaynaklanan mutluluğumu
dile getirmek isterim. ICEM bu konuya çok önem veriyor ve bu alanda
yoğun bir çalışma yürütüyor. Küresel çerçeve sözleşmeler ancak imzacı
şirketlerin faaliyet gösterdiği ülkelerdeki ICEM üyesi sendikaların
olmasını istedikleri ölçüde güçlüdür. Bunun anlamı şudur: ICEM ile ona
üye örgütler arasındaki zorunlu bilgi alışverişi gerektiği gibi
olmalıdır. İşyerinde işçi sağlığı ve güvenliğiyle, çalışma yaşamıyla
veya sosyal bir konuyla ilgili aksama ve yetersizlikler konusunda somut
bilgi edinmemiz gerekiyor. Öne sürebileceğimiz doğru bilgiyi sağlamamız
gerekiyor. Bunu sağladığımızda ve bu defalarca olduğunda, sorunu ele
alabilir ve sonra çözebiliriz. İmzacı şirketlerin sorunlar önlerine
geldiğinde sorumluluklarını çok ciddiye aldıklarını gözlüyoruz. Çoğu
durumda, o sorunlardan habersiz oluyorlar. Ne var ki, küresel çerçeve
sözleşmelerin yerel düzeydeki toplu iş sözleşmelerinin yerine geçmediği
unutulmamalıdır. Doğru işleyiş kuralları bu süreç içinde oluşuyor ve
yerleşiklik kazanıyor.
Petrol-İş: Bildiğiniz gibi,
Antalya Serbest Bölgesi'ndeki Fresenius Medical Care'de çalışan
Petrol-İş üyesi -çoğunluğu kadın- işçiler şirket yönetiminin anlaşmaya
yanaşmama yönündeki tutumu nedeniyle 26 Eylül 2006'dan beri grevdeler.
Fresenius Medical Care Almanya ve İtalya gibi Avrupa ülkelerinde toplu
sözleşmeler bağıtlarken, aynı çokuluslu şirket Türkiye'de neden sözleşme
imzalamıyor?
Warda: Fresenius mücadelesi bir
şirketin Türk iş yasalarını kötüye kullanmasının tipik bir örneği.
Yukarıda değindiğimiz AB bütünleşmesi konusunda da mükemmel bir örnek
olay. Türkiye'nin üyeliğiyle ilgili görüşmeler bağlamında şu sorunun
sorulması gerekiyor: Avrupa'da kurulu bir şirketin çalışma ilişkileri
konusunda bir AB ülkesinde bir şekilde, Türkiye'de ise bir başka şekilde
davranmasına izin verilmeli midir? ICEM uyuşmazlığın başlangıcından bu
yana sorunla ilgileniyor ve Petrol-İş'i bu haklı mücadelesinde
destekliyor. Kardeş örgütümüz EMCEF ile Almanya'dan üyemiz IG BCE'nin
uyuşmazlık konusundaki ortak girişimlerini de destekliyoruz. Grevcilerin
Petrol-İş çatısı altındaki cesur direnişini 8 Mart Dünya Kadınlar
Günü'nde duyurmak bize onur verdi. Büyük bölümü kadın olan bu işçilerin
katlanmak zorunda kaldıkları onur kırıcı koşulları dünyanın her yerinde
birçok insan öğrenmiş oldu. ICEM'in yakından izleyeceği ve sivil
toplumun sürekli gündeminde tutacağı bir uyuşmazlık bu. Bilmelisiniz ki
bu sendikal hareketin bütününün mücadelesidir, Petrol İş ve Antalya'daki
kardeşlerimiz yalnız değiller.
Petrol-İş: Sayın Genel Sekreter,
bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. Son olarak vermek
istediğiniz bir mesaj var mı? Warda: Bana bu fırsatı verdiğiniz için ben de teşekkür ederim. 20 milyon üyeli dünya örgütü ICEM'in ve benim içten ve kardeşçe dayanışma selamlarımızı iletmenizi rica ediyorum. Bu yılın sizin Kongre yılınız olduğunu biliyorum. Üyeleriniz ve sendikal hareket için birçok karar, eylem planı ve program üreteceğinizden eminim. Başarı diliyorum. Uluslararası sendikal harekete bağlılığınızın ve bu konudaki kararlılığınızın şimdiye kadar olduğu gibi devam edeceğine inanıyorum. Bildiğiniz gibi, bu yılın Kasım ayında Tayland'ın Bangkok kentinde ICEM'in de Kongresi var. Hazırlık çalışmalarına ve Kongre'ye aktif bir biçimde katılmanızı bekliyorum. Yaşasın Uluslararası Dayanışma!
|